120. Size bir iyilik dokunsa, bu onları üzer; ama başınıza bir felaket gelse, buna sevinirler. Şayet siz sabreder ve sakınırsanız, onların tuzağı size hiçbir zarar veremez. Onların yaptıklarını Allah elbette kuşatmaktadır (Muhît).
Biz 110. ayette Emri bil mağruf ve nehyi anil münker’den bahsettik. Yani nasıl güzel ümmet olunacağından bahsettik. Bunun kurallarından bahsettik. Hangi ayetlerde geçiyor, hadislerde nasıl geçiyor, bunlarla ilgili konuştuk. Daha sonra da inanmayanların müminlere karşı olan hınçları, öfkelerini anlatmaya başladık. Şimdi yine onların yine bu olumsuz davranışlarından bahsediyor.
Diyor ki insanlar bu şekilde davranabilirler, size gelen iyilikten rahatsız olabilirler, size gelen kötülüğe karşı da hoşnutluk duyabilirler. Hiç önemi yok. Sen yoluna devam et, sen Allah‘ın sınırlarını korumaya devam ettikçe Allah seni koruması altına alacaktır.
Bir insanın karşısında onunla ilgili olumsuz düşünen, olumsuz söylemde bulunan kişilere karşı düşmanca bir tavır sergilemesine gerek yok. Yolunda devam etmesi en büyük cevaptır. Yolunda en güzel şekilde istikrarla devam edebilmesi en güzel cevaptır. Biz bu dünyada bir başkalarına cevap vermek için değiliz. Düşmanları sevindirmemek lazım gibi bir düşünceye kapılmamak lazım. Sevinirse sevinsin. Bu dünyada düşmanınızla kaç sene yaşayacaksanız. Bunun hiçbir önemi yok. Bugün tabi sosyal medya ile beraber hayatımızda sevdiklerimiz ve sevmediklerimizin de sayısı arttı. Belki onlarla canlı olarak bir arada olmasak bile sürekli insanlar birbirlerine linçliyorlar. Dünün linç kültüründen daha ağır bir kültür oluşmuş durumda. Her ne kadar insanlar çok özgür olduğunu düşünseler de inanılmaz bir linç kültürü oluştu. Ama Kur’an bize gösteriyor ki bir mümin linç kültürüne kapılmaz. Bir mümin karşısındaki tarafından düşmanca ona hareket edildi diye ona düşmanca cevap vermez. Bir mümin karşımdaki düşman sevinecek diye üzülmez. Evet sevinebilir. Onun sorunu. Bizim hayatımızda tabii ki imtihanlar olacak. Biz bir başkasına göre hayatımızı şekillendirmeyeceğiz. Biz inancımıza göre şekillendireceğiz. İnsanlara göre bir şey yapmanın bir anlamı yok. Her insan geliyor ve geçiyor.
Arif kişiler derki, birine cevap vermek istiyorsan işini en iyi şekilde yap.
İşini en güzel şekilde yaptığın zaman yaptığın şeyin güzelliği, bu tür başarılar aslında bir anlamda bizim başarı çizgimizi de zayıflatıyor. Çünkü başarıyı dünyaya endekslemiş oluyoruz. Dolayısıyla biz burada şunu anlıyoruz, bizden hoşlanmayan, kıskanan birileri olabilir. O önemli değil. Herkes kendi kitabını yazıyor. Bizim yapacağımız kendi faziletimizi arttırmak.
Bize verilen bir özgüven ve öz değer psikolojisi var. Kimsenin yapmış olduğu ya da bizim hakkımızdaki olumsuz değerlendirmeleri, olumsuz söylemleri, düşmanlıklar bizi aşağıya doğru çekmemeli. Biz değerimizi kaynağımızdan almalıyız. Rabbimizden almalıyız. Bu dünyada insan ne kadar düşmanlık yaparsa yapsın yapabileceği düşmanlık kudreti yettiği kadar ve dünyada kalabildiği kadardır. Nemrutu biliyoruz, firavunu biliyoruz, bunun dışında başka bildiklerimiz de var, Rusya’yı düşünün, Amerika’yı düşünün… bu prototipler, insanlara ezen prototiplerin de bir gün sonu geliyor. O yüzden insanı merkeze alıp yaşamamak lazım. Evet çok düşmanca davranabilir ama bizim zihnimizde onunla ilgili bir yer olmamalı. O hoşlanmadığımız kişiye karşı kalbimizde bir yer oluşmuş ki biz onun yaptıklarını önemsiyoruz. Onu hiç önemsemesek onun söylemleri de bizi etkilemez. Onu hiç önemsemesek onun yaptığı tuzaklar da bizi etkilemez. Eğer böyle olmuş olsaydı, Efendimiz’in (SAV) gönlünde Ebu cehillerin, Ebu Leheblerin izi çok kalmış olsaydı Efendimiz Allah rızası için değil de, düşmana karşı bir zafer için çabalardı. Düşmana karşı zafer değil, mümin Allah rızası için zafere koşmalı. Bu zafer de somut ödüllendirmelerin olduğu, bugünün akademik anlamda görülen başarıları olmamalı. Tabii ki oralarda da başarılı. Bir Müslüman olarak oralarda da olalım. Her ne kadar moral olarak çöküntü içerisinde olsak da, güzel olan şeyler de var. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor, şu anda dünyanın dörtte birini Müslümanlar oluşturuyor. 2050 gibi bir zamanda dünyanın yarısının müslümanların alacağı düşünüyor. Bugün ispanya’nın nüfusu 47 milyon civarında. 3 milyona yakın Müslüman var. Her ne kadar bir takım yanlışlar olsa da, batı insanları bir modernizmin içine hapsetmiş olsa da güzel insanlarla tekrar hayat canlanacaktır. Önemli olan bizim hayatımıza devam edebilmemiz.
120. ayet bize bir duruş sergilememiz gerektiğini söylüyor. İnsanların olumsuz söylemleri olabilir, dedikoduları olabilir, size karşı düşmanlık yapabilirler, siz duruşunuzu bozmayın, sabırla yolunuza devam edin. Nuh Peygamber misali, Yunus Peygamber misali, Hazreti Peygamber misali siz yolunuza takva ile devam ederseniz Allah da sizi korumaya alır. Burada şunu unutmamak lazım, dün Filistin olaylarına baktığımız zaman her ne kadar Müslümanlara üzülsek de bir çok zaman Yahudilerin dünyaya mağdur olduğunu sundular. Öyle ki Bosna-Hersek de gözümüzün içine baka baka katliam yapanları destekleyenler oldu bizim içimizde. Kosova’da Sırpların yaptığı katliamı bir mizansen yaparak müslümanların Sırpların üzerine bir yalan attığını söyleyenler oldu. Asıl problem burada işte. Bosna meselesinde de yaşadık bunları biz.
1400 yıl önce bir hakikatten bahsediyor Allah, bu hakikat daha dün de yaşandı. Ama diyor ki Allah eğer dirençli olursanız, sabırlı olursanız ve hakikat üzerine takva sahibi olarak devam ederseniz Allah bunu bilir. Ve kimsenin tuzağı size zarar veremez. Çünkü Allah çepeçevre her şeyi kuşatmış olandır.
Allah gibi bir yardımcınız var, demekki elde var 1.
Eğer Allah gibi bir yardımcınız yoksa elde var 0.
120. ayet bize bir duruş öğretiyor. Bu düşmanlık olayı sadece büyük çapta olarak değerlendirilememeli. Burada bizim sosyal hayatımızda yaşadığımız problemler üzerinden de düşünmeliyiz. Mümin kavgacı olmaz, mümin düşmanca da tavırlar sergilemez, mümin beden dili ile öfkesi saçmaz. Mümin nezaketli insandır, seven insandır, dostlukla halini ortaya koyan insandır. Dolayısıyla bu ayet bize düşmanların olduğu yerde öfke ile olsa da düşmanlık yapan insanlara nasıl bir duruş sergileyeceğimizi anlatıyor. Bugün bu dünyada belki çok gözardı edilen bir şey. Sanki böyle bir düşmanca tavır sergilendiği zaman altta kalınmayacağını düşünüyoruz. Halbuki insan bağırdıkça, öfkelendikçe ya da daha fazla gerildikçe, daha düşmanca tavır sergiledikçe daha çok aşağılara doğru çekilmeye başlıyor. Müminin duruşu nezaketlidir. Düşmanını merkeze alarak hayata devam etmez. Mümin Allah rızası için devam eder. Bazen yokluk imtihanı olduğu zaman da düşünmez. Ya da bir konuda çok başarılı olduysa, aman düşmanlarım duysunlar demek bize de yakışan bir davranış değildir. Bir insan bu kadar mı değersiz. Mümin duruşu ile zariftir. Mümin iç aleminde huzurludur. Başkalarına göre zihnini ve gönlünü yormaz. Evet onlar düşmandır, onlar düşmanca davranabilirler, bu onları bağlar. Mümin Allah rızası için yoluna devam eder.
121.(Resulüm!) Hani, sen; (Uhud savaşı öncesi) mü’minlere savaşacakları yerleri hazırlamak üzere erkenden ailenden ayrılmıştın... Allah işitir; ‘mutlak ilim sahibi’dir (Semî‘, Alîm).
122. Hani, sizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Oysa ikisinin de velîsi Allah’tı. O halde, sadece Allah’a güvenip dayansın mü’minler.
Uhud Savaşı İslam’da müminlerin ilk ağır Savaşı idi. Bu sınav esnasında Evs ve Hazreç kabileleri Peygamberin arkasında yer alan kabilelerdi. Fakat düşmanın büyüklüğü 10.000’i aşkın mücehhez bir ordu vardı. İslam Ordusunda ise 1000 kişi vardı ve teçhizatlı değildi. Böyle bir büyük orduyu görünce 300 kişi ordudan ayrılıyor. Hakikaten zor bir dönem. Bir anda o bin kişilik ordu 700 kişiye düşüyor. Bu orantı farkını gören bazı kabileler geri çekildi, gözü korkuyordu. Ve geri çekilmek istiyorlar. Zaten 10.000 karşıya karşı 1000 kişi zaten hiçbir şey yapamaz diye düşünüyor. Sonra gönüllerine bir genişlik veriyor Allah ve tekrardan Peygamber Efendimiz (SAV) ile savaşmaya karar veriyorlar. Burada Allah’ın bir mümininnasıl desteklediğini anlatıyor. Bir müminin mücadelesini Allah’ın nasıl desteklediğini anlatıyor. Allah‘ın desteklediği askerler işte bunlar. Sizden çekilecek olanlar olursa da Allah başka güçlerle sizi destekleyecektir diyor.
Her insan zor zamanlarında içinde bir şekilde tereddüt yaşayabilir. Hastalıklarda, büyük imtihanlarda, kaldıramayacakmızı düşündüğümüz sıkıntılar da, tereddütler yaşarız, kaygılarımız büyür, ama sonunda teslim olursak, sabır ve sebat durumuna geçildiği zaman Allah kuluna yardım eder. O yüzden Allah diyor ya “Artık müminler yalnızca Allah’a güvensinler.”
O bu şiir meselesi ile şundan bahsediyor. Düşünce bir anda duyguyu değiştiriyor. Düşünce o kadar önemli ki, bilişsel çarpıtmalar üzerinden yola çıktığımız zaman doğru düşünemiyoruz. Doğru düşünemediğimiz zaman ise korkular ve kaygılar bizi olduğumuz yerde donuk bırakıyor.
Burada, 121 ve 122. ayetlerde, evet savaş olacak, Peygamber Efendimiz (SAV) yatağından çıkıyor, gidiyor ve nasıl düzgün bir ordu kuralım diye ne yapacaklarına karar veriyorlar. Burada büyük bir sınav yaşanıyor. Büyük bir ordu var karşılarında. İslam ordusu 1000 kişi ama Seleme oğullarından ve Haris oğullarından iki kabile 300 kişi olarak korkarak vazgeçmek istiyor. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Vazgeçme kararına gidiyorlar. Bir anda sayı düşüyor. Fakat daha sonra Allah’ın gönüllerine vermiş olduğu ferahlık ile Peygamber Efendimiz’in yanında savaşıyorlar. Ve Allah burada bunu hatırlatıyor ve Allah‘ın onları desteklediğini söylüyor. Ve diyor ki müminler yalnızca Allah’a güvensinler.
Buradan şunu anlıyoruz,
insan insana güvenirse yıkılır, insan bir kabileye güvenirse de yıkılır, silahına güvenirse de yıkılır, çok yakın dostuna da güvenirsen yıkılır. İnsanız çünkü.
İnsana olan güvenin %100 olamaz. Çünkü insan kendisine bile %100 güvenemez. Burada aslında hiçbir maddi unsur hiçbir zaman sürekli değildir. Sürekli olan, ebedi olan, baki olan sadece Allah’tır. Burada, Uhud Savaşı öncesinde Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin nasıl bir piskoloji yaşadığını anlatıyor. Yatağından gizlice çıkıyor, nasıl bir ordu yapılacağı ile alakalı gizli bir çalışma yapılacağı anlatılıyor. İki kabilenin korktukları için geri adım atmak üzere oldukları yerde vazgeçmemeleri ve Allah’a tevekkülü ne kadar büyük bir teslimiyet olduğunu ifade etmiş oluyor.
123. Gerçek şu ki; siz, (maddi açılardan) düşük bir vaziyette iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. Allah’tan sakının ki şükretmiş olasınız.
124. Hani, mü’minlere şöyle diyordun: “İndirilmiş üçbin melekle Rabbinizin size imdat etmesi size yetmez mi?”
125. Elbette... Sabredip sakınırsanız, onlar aniden üzerinize gelseler bile, Rabbiniz (siz tanıyasınız diye kendilerini) nişanlamış vaziyette beşbin melekle sizi destekler.
Siz eğer Allah‘ın verdiklerine şükür ediyorsanız onun devamı gelecektir.
Allah burada diyor ki, içinize bir kurt düşmesin, kaygılanmayın ve burada Allah bir şeyi hatırlatıyor. Bedir de çok çok daha zayıftınız. Orada Allah size büyük bir yardımda bulundu. Siz o zaman 300 kişiden bile azdınız. Karşınızda ise 1000 kişilik bir ordu vardı ve siz onlara karşı galibiyet gösterdiniz. Galibiyeti nasıl gösterdiniz, Allah’a karşı sorumluluğumuzun bilincinde olarak gösterdiniz.
İnsanın fiillerinin sonucunu Allah’a atfetmesi aslında mümin olmanın bir şartıdır.
Fillerimizin ve eylemlerimizin sahibi ne kadar biz olursak olalım, kaslarımız, kas gücümüz değildir mesele. Asıl olan bize o kas gücünü verendir. Başarıyı Allah’a atif edince, Allah başarıyı vermeye devam eder. Başarıyı kendine atfeden, bir müddet sonra o başarıları ile başbaşa kalır. Bir de bakarki gidemiyor olur. İnsan Allah‘ın verdiği gücü unutmamalı.
Burada Allah diyor ki, içinize bir korku düşmesin, kaygılanmayın. Kaygılanmayın derken de bir hatırlatmada bulunuyor. Çok zayıfsanız bedir Savaşında. Orada Allah size büyük bir yardımda bulundu. Siz o zaman 300 kişiden bile azdınız. Karşınızda da 1000’den fazla kalabalık bir ordu vardı. Ve siz burada galibiyet gösterdiniz. Allah’a karşı sorumluluğumuzun bilincinde olarak bunu gösterdiniz. Fiillerimizin, eylemlerimizin sahibi ne kadar biz olursak olalım, kaslarımız kas gücümüz değildir. Asıl olan o kas gücünü bize verendir. Başarıya Allah’a atif edince Allah başarıyı vermeye devam eder. Başarıyı kendine atfeden bir müddet sonra o başarıları ile başbaşa kalır. Bir de bakarki gidemiyor olur. İnsan Allah‘ın verdiği gücü unutmamalı.
1775
Siz eğer Allah‘ın verdiklerine şükür ediyorsanız onun devamı gelecektir.
Allah burada diyor ki, içinize bir kurt düşmesin, kaygılanmayın ve burada Allah bir şeyi hatırlatıyor. Bedir de çok çok daha zayıftınız. Orada Allah size büyük bir yardımda bulundu. Siz o zaman 300 kişiden bile azdınız. Karşınızda ise 1000 kişilik bir ordu vardı ve siz onlara karşı galibiyet gösterdiniz. Galibiyeti nasıl gösterdiniz, Allah’a karşı sorumluluğumuzun bilincinde olarak gösterdiniz. İnsanın fiillerinin sonucunu Allah’a atif etmesi aslında mümin olmanın bir şartıdır. Fillerimizin ve eylemlerimizin sahibi ne kadar biz olursak olalım, kaslarımız, kas gücümüz değildir mesele. Asıl olan bize o kas gücünü verendir. Başarıyı Allah’a atif edince, Allah başarıyı vermeye devam eder. Başarıyı kendine atfeden, bir müddet sonra o başarıları ile başbaşa kalır. Bir de bakarki gidemiyor olur. İnsan Allah‘ın verdiği gücü unutmamalı.
Ayetten şunu anlıyoruz, Allah’ı Tealanın müminleri desteklemek için bu vaatte bulunduğunu anlıyoruz. Onlara diyor ki Efendimiz, Bedir’de biliyorsunuz, hatırlatıyor musunuz biz teslim olduk, Rabbimiz 3000 melek göndermişti. Sizin için kafi değil mi. Efendimizin bunu dile getirmesinin sebebi, çok kalabalık olmalarından dolayı biz kazanamayız diye düşünüyorlar. Böyle bir durumda Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem onları yüreklendiriyor.
Bize o kadar çok mesaj veriyor ki bu ayet. Verdiği mesajlardan bir tanesi, hepimiz bazen olumsuz duygulara kapılabiliriz. Bu bireysel anlamda yaşadıklarımız olsun, sosyolojik anlamda yaşadıklarımız olsun, bugünün dijital dünyasıyla beraber ahlaki anlamda ki çöküntüler, hepimize psikolojik olarak yere doğru çekertabiliyor.
Biz ümitsizliğe düşsek de önemli olan Allah sonuca bakmayacak, bizim emeğimize bakacak. Uhut savaşında Allah Resul’üne Allah çok önemli bir motivasyon veriyor. Peygamber Efendimiz de sahabeyi motive ediyor. Korkmaya gerek yok diyor, Bedir gibi bir savaşta karşınızda 1000 kişilik bir ordu vardı ve her türlü silah ile teçhizatlıydı. Ve biz müminlerin sayısı ise 300 küsürdü. Bir avuç kadar mümin vardı. Ve onları Allah 1000 melek ile destekledi ve ediyor. Şimdi de günümüzde, bir avuç Müslüman gibi görünüyoruz. 2 milyara yakın Müslüman dünya nüfusunun %23’üne yaklaşıyor. Şu anda hıristiyanları geçmek üzereyiz. Biz de aslında güç olmadığı için değil, pasif olduğumuzu kabullendiğimiz için bu haldeyiz. Burada Allah cevabı veriyor. 3000 yetmez miydi diyor, 3000 melek gönderdi, ve o 3000 melek ile sizin imdadınıza yetişecek olması yeterli değil miydi diyor. İsterse beş melekler, isterse iki melek ile yardımcı olur. Önemli olan bizim gayretlerimizin devam etmesi. Bütün olumsuzluklara rağmen Allah’ı destekleyecekini unutmamamız lazım. Bütün ahlaki sistemler çok ise de Allah bir yoluna kullarını destekleyecektir. Bizim için düşman kazanmış biz kazanamamışız gibi bir şey önemli değil. Evet hiç düşünmenize gerek yok diyor Allah. Siz dirençli olursanız, siz sabırlı olursanız, siz aynı zamanda takva sahibi olup devam ederseniz, sorumluluk birinci ile devam ederseniz, düşman ansızın size saldırdığında da Rabbiniz size anlı şanlı melekler gönderir.
1780
Mevla burada çok açık bir şekilde diyor ki, evet kaygılarınız olabilir, korkularınız olabilir ama gönlünüzü ferah tutun. Gönlünüzü rahat tutun. Siz sabrederseniz ve sorumluluğunuzun bilinciyle davranıp yolunuza devam edersiniz, nasıl ki bedir de 3000 melek geldi, Allah size aynı şekilde o melekleri ile yardım edecektir diyor.
1781
Yani Allah her türlü güç ile sizi destekleyecektir diyor.
1782
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Uhut savaşı için yatağından çıkıyor bir gece vaktinde, Yahudiler toplanmışlar, onlara karşı bir ordu oluşturuluyor. Ama ordunun sayısı az. Karşıdaki düşman ordusu çok kalabalık ve çok iyi teçhizatlandırılmış. Böyle olunca da 1000 kişilik ordunun içinden Seleme oğulları ve Evs onlara, içlerinden korkuyorlar. Korktukları için de acaba ayrılsak mı diye düşünüyorlar. Daha sonra Allah gönüllerine bir inşirah veriyor ve geri dönüyorlar.
Allah onlara Bedir’i hatırlatıyor. Allah sizi 3000 melekte desteklemedi mi diye onları yüreklendiriyor. Ve Allah “belâ“ diyor ve onları yüreklendiriyor. Siz eğer takva ile, sorumluluk bilinci ile yolunuza devam ederseniz, düşman size ansızın saldırdığında da Rabbiniz size anlı şanlı damgalanmış meleklerini indirir diyor. Bu melek 1000 olur, 5000 olur, bunun sayısal anlamının bir değeri yok, burada önemli olan, kendisine dayanan kullarına sınırsızca destekleyeceğini anlıyoruz. Allah kendisine dayanan kullarını melekleri ile bir yoluyla destekleyecekini söylüyor. Fussilet suresinin 30. ayeti nde de diyor ya, "İman edip istikamet üzere olanların gönüllerine Allah melekleri indirir" diyor ya. Hem manen desteklemesi, hem madden desteklemesi anlamına geliyor.
Dolayısıyla bu ayetler yani 120 ve 125. ayetlere kadar, Allah’a tevekkül edenler, sabırla yoluna devam edenler, ümitsizlik içinde olmayanlara Allah’ın muhakkak desteği vardır. İster melekleri ile, ister ilham ederek, ister ister başka kulları ile, bizim için hiçbir zaman ümitsizlik yoktur. Ancak İnanmayanlar Allah'ın rahmetinden ümit keserler. Biz ne olursa olsun Allah’ın rahmetinden sonuna kadar devam ettirenlerden olmaya niyet ettik ve niyet edeceğiz inşallah.
Yorumlar
Yorum Gönder