Geçen hafta insanın boş sorularla gündemi nasıl meşgul ettiklerini gördük kalplerindeki putları biliyorlar fakat öyle detayları soruyorlar ki gündemi geçiştirme arzusundalar. Gündemi gündemsizleştirme ve günü bitirme arzusuyla bu tür sorulara gittiklerini gördük.
74. Sonra bunun ardından kalpleriniz öyle katılaştı ki, taş gibi hatta daha da katı. -Zira öyle taşlar vardır ki, ondan ırmaklar fışkırır; öyleleri vardır ki, yarılıp ondan su çıkar; öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır.- Allah, yaptıklarınızdan asla gafil değildir.
Kalp kasveti dediğimiz şey kalp katılığı demektir. Kalbim kasvetli denince biz kalp katılığı olarak anlamayız. Çok boğucu olarak anlarız. Aslında Arapçada katılaşmış anlamına geliyor. Kalbin katıldığı anlamına geliyor. İnsanın kendisine yabancılaşması demek. Burada şunu görüyoruz biz, Yahudileşen İsrailoğullarına, Ey İsrailoğulları niçin kendinize bu kadar yabancılaşıyorsunuz. Bunun sebebini şöyle söylüyor, sizi yok etmeye çalışan düşmanınıza benzemeye çalışıyorsunuz.
Siz düşmanınızı taklit edecek kadar alçalıyorsunuz. Oysa onlardan size fayda yok. Size tek dost olan Allah’tır. Fakat buna rağmen siz Allah’a ihanet ediyorsunuz.
Burada benzetilmesi sebebi artık kalbin içine hiçbir şeyin girmemesidir. Kalbin içine hiçbir şeyin sızlamaz hale gelmesi. Kalp çok ince bir şey. Çok letafetlidir. Ona her şey sızabilir. Öyle güzellikte yaratılmış. Ama insanın eylemi kalbini demekki kaskatı bir hale getiriyor. Taştan da katı bir hale getiriyor.
“Fecir” birşeyin içinden dışarıya sızmasına denir. Karanlıktan güneş ışıklarının sızması anlamına da gelir.
“Facir” kişinin günahına içinde tutamayıp dışarıya sızdırmasına denir.
Kalbin katılaşması, insanın kendine yabancılaşmasıdır.
Bir kalp katılaşmışsa, Allah’ın yarattığı o güzel insan kendine yabancılaşmaya başlar. İnsan kendine yabancılaşırsa, Allah’a da yabancılaşır. Hakikaten de yabancılaşır, insan özüne yabancılaşır. Artık özüne kendisi gibi davranamamaya başlar. Kendisi artık kendisi gibi davranmaz. Öyle olur ki hakikati tanımaz, hakikati görmez. O yüzden Kur’an‘da derki onlar sağırdırlar, görmezler, engellidir der Kuran. Öyle taşlardan bahsediyor ki içinden Irmaklar akan Taşlar var. Su işi ile ilgilenen âlimler arazide taş arar. Eğer arazide taş varsa orada muhakkak su olduğunu anlarlar. Taş olmayan yerden su çıkmaz. Aynı zamanda kişi kendisine uzaklaştığı zaman öyle olur ki artık taş ile bile kıyaslanamayacak hale gelir. Taşın olduğu yerden su akar ama o yürekten su akmaz. Yani o yürek ağlayamaz, üzülmez, özleyemez, empati kuramaz, merhamette bulunamaz. Taştan daha katı çünkü. Sevmeyen, üzülmeyen, muhabbet duymayan bir yürek. Et kasabının çengelinde bulunan bir yürekten farksız hale gelir. İnsanın yüreğini yürek yapan, gönlünü gönül yapan içindeki muhabbettir, içindeki güzelliklerdir, içindeki merhamettir. İsrailoğulları’nın siz esaret altındayken esaretteydiniz ama sizin özlemleriniz vardı. Kalplerinizin hasletleri vardı, merhameti vardı, koşturmacası vardı, amacı vardı diyor. Ama diyor siz esaretteydiniz ve şimdi esaretten bedeniniz kurtuldu ama Yüreğiniz katılaştığı. Aslında en büyük tehlike bu.
Aynı bizim gibi. Bizlerde bir dönem ne kadar büyük mücadeleler verdik. Tekrar rahat Kuran eğitimi görelim, iman eğitimi görelim diye. Ama sonrasında yeni felsefeler, yeni akımların ve aynı zamanda bir çok mecranın kullanılmasıyla hayatlarınız firavunvari hayatlara benzemeye başladılar. O günün örnek aldığı firavunlar hayatlar, bugünün modernist hayatlarıdır.
Diyor ki ayet, kalp o kadar güzel, o kadar Allah’ın yarattığı özel bir yer ki, zaten Allah bizim bedenlerimize bakmıyor. O gönüllere bakıyor. Taş kötü değildir. Taş Allah’ın statik kaderine mahkum bir varlıktır. Varoluşsal anlamda süreci değerlendiremez, dinamik değildir bizim gibi. Bizim dinamik bir kaderimiz var. Ama taşa taş demişiz orada taş olarak devam ediyor. Burada diyor ki, ey müminler, Allah’ın emirlerine duyarsızlaşmayın. Allah’ın emirlerini belli felsefelerin ışığında değiştirmeyin. Ya da Allah’ın emirlerini sulandırmayın diyor. Tesettür öyle midir, böyle midir… O soruları sormayın. İsrailoğulları böyle soruları çok sordular.
En büyük bela aslında insan için hakikaten yabancılaşmaktır. En büyük imtihan insanın kalbinde sevgi ve merhamet yerine kaya taşımasıdır.
Kimi insanlar kart taşırken kimi insanlar çok sayıda kayalar taşır içerisinde. Kaya’nın bir görevi var. O sert olmak zorunda. Dağlardaki kayalar taşlar sert olacak. Yeryüzündeki denge için çok önemli. Ama onlarda bile çatlayan damarlardan sular çıkabiliyor. Burada şunu da diyor Allah, her gönül taşlasa bile eğer bir tarafından kaynağına ulaşırsa, o taş olan kalp yumuşar. O taş olan kalpten sular akar, güzellikler akar. Eğer kalplerimizden zehir akıyorsa, kalbimizden zehir aktığını nereden biliyoruz, çünkü o zehir dile iniyor. Harekani Hazretleri diyor ya;
Kalp deniz, dil ise onun kıyısıdır.
Çünkü kalpte ne varsa dile onun kıyısıdır. Kalbimizde olan dilimize dökülür. Kalbimizde olmayan, kalbimizde yerleşmeyen, yeşermeyen bir şey bizim dilimizden dökülmez. Biz toprağa elma tohumu atıp da oradan domates beklemeyiz. Aynı şekilde kalbi güzelliklerle beslemedikten sonra dilden güzel kelimeler, yumuşak kelimeler bekleyemeyiz. Mevla burada çok güzel bir örnek veriyor. Kalp kasvet halinde büründükçe, taşlaştıkça, kendi hakikatini kaybettikçe katılaşmaya başlar. Merhametsizleşmeye başlar, kendinden başkasını görmemeye başlar, narsist olmaya başlar.
Kuran bize kalbin çeşitlerinden bahsediyor.
KALBİN ÇEŞİTLERİ
Kur’an’da kalbini çeşitlerine baktığımız zaman en çok hangisi etkiliyor diye sorsanız, en çok unutmadığım ayet Hac Suresi 46. ayet.
O kalpler ki düşünen-akleden kalpler diyor. Yani duygunun alt yapısını, zeminini bile anlayabilen bir kalpten bahsediyor.
Hac 46: Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki ibret almış kalplere yahut işitmiş kulaklara sahip olsunlar! Şu bir gerçek ki gözler körleşmez, fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.
Kalp taşlaştığı zaman anlamamaya başlar. Duymamaya başlar, hissetmemeye başlar. O yüzden, kalp hissetmekle görevli bir organdır. O organın manevi tarafını bozmamak lazım.
Hucurat Suresi 3. ayet, takvaya eren kalpten bahsediyor.
Hucurat 3: Allah resulünün yanında seslerini kısanlar var ya, işte onlar, Allah’ın gönüllerini takvâ yönünden denemeye tâbi tuttuğu kimselerdir. Onlar için büyük bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.
Allah takva için kalplerimizi imtihan eder diyor. Kalp ne kadar takvalı, Allah bunun için imtihan eder Allah. Demekki kalbin takvalı olanı var. Kalbin takvalı olanını muttaki duruşundan anlarız. Yoklukta verir diyor Ali İmran 134-135’te. Öfkeyi yutmak, insanları affetmek, bir hata yaptığında da hemen dönmek, hemen hatanın farkındalığını yaşamak. Hucurat 7. Ayette de imanı seven kalp. Allah diyor ki kalplerine imanı sevdirdi. Demekki imanı seven kalp var.
Hucurat 7: Bilin ki Allah’ın elçisi aranızdadır. Birçok durumda o sizin dediklerinizi yapsaydı işiniz kötüye giderdi, fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu gönlünüze sindirdi…
İmanı o kadar seviyor ki onun için inançsızlık diye bir şey yok.
Enfal 2. Ayette de haşyet eden kalp diyor.
Enfal 2: Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler.
Mutmain kalp Rad Suresi 28. Kalpler Allah’ı zikretmedikçe mutmain olmaz.
Rad-28: Bunlar, iman edenler ve Allah’ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah’ı zikrederek huzura kavuşur.
Deneyle tatmin olan kalp:
Bakara 260: İbrâhim "Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!" deyince, rabbi "Yoksa inanmıyor musun?" demişti. O "Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye" cevabını verdi.
Kin dolu kalp. Tevbe Suresi 15 ve Araf 43’te geçiyor.
Tevbe 15: ….mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin…..
Araf 43: (Cennette) onların altından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız…..
Ona buna olumsuzluk duyduğu duyguyu tam anlamıyla kilitli hale getirir. Oradan o duyguyu temizlemez. İşte bu kin dolu kalpli. Hatta Haşr suresinde, Onlar cennete girecekleri zaman kalplerindeki kir alınacaktır, diyor. Yani içinde kin olan kalp cennete gidemez diyor.
Nifak dolu kalp:
Tövbe 77: Bunun üzerine Allah da kendisine verdikleri sözden caydıkları ve hep yalan söyledikleri için, kendi huzuruna çıkacakları güne kadar yüreklerine münafıklığı yerleştirdi.
Samimiyeti yok. Duruma göre, hesabi bir ahlakı var. Bir duruşu yok. Sürekli dalavere peşinde olan kalp.
Dağınık kalp:
Haşr 14: Onların topu birden sizinle, ancak müstahkem yerlerde ve siperler ardında olduklarında savaşırlar. Kendi aralarındaki gerginlik ve çatışma şiddetlidir: Sen onları birlik içinde sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır. Çünkü onlar aklını iyi kullanamayan kimselerdir.
Onların kalpleri darmadağınıktır. Kalplerinde huzur bulamaz. Birçok yanlış duygu ve düşünceyle kalplere dağılmıştır, der.
Hasta olan kalp:
Maide 51: Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Maide 52: Kalplerinde hastalık bulunanların "Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların dostluklarını kazanmaya çalıştıklarını görürsün. Belki de Allah müminlere katından bir fetih veya başka bir başarı getirir de onlar içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olurlar.
Dostunu düşmanını bilmeyen kalp. Aynı zamanda. Sapık da olan kalp. Aslında bütün hastalıklarımız kalbi onu anlıyoruz. Kendini fark edemeyen kalp. Doğruya kendini götüremeyen kalpten bahsediyor.
Mühürlü Kalp:
Bakara 7: Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.
Muhammet 16: İçlerinden sana kulak verenler de var. Nihayet senin huzurundan ayrılınca, bilgi sahiplerine, "Biraz önce ne söyledi?" diye sorarlar. İşte Allah bunların kalplerini mühürlemiştir, arzularının peşine takılıp gitmektedirler.
Kalpleri mühürlü. Mühür ne demek, tıkamışlar. Anahtarla kendileri açmadıktan kalp açılmaz. Kalbin kapıları kapanmış.
Taş Kalp:
Bakara 74: Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de vardır ki, çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da vardır ki, Allah korkusuyla yerinden düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.
Birbirine benzeyen, kaynaşan kalpler:
Bakara 118: Bilgiden yoksun olanlar, “Allah bizimle konuşmalı veya bize bir mûcizeli işaret gelmeli değil miydi?” dediler. Bunun gibi onlardan öncekiler de onların dediklerinin benzerini demişlerdi. Kalpleri hep birbirine benziyor! Biz, gerçeği kabul edenlere âyetleri açıkladık.
İnsan kiminle beraberse, onlarla beraber oldukça, onlarla bihal olmaya başlıyor. Onlar gibi davranmaya başlıyor. Birileriyle beraber olmak demek, canlı canlı yan yana olmak demek değildir. İzlediğimiz videolar da aynı şekilde. İnstagram hesapları, facebook hesaplarında bizim izlediğimiz her türlü şey. Bugün medya ve sosyal medyanın ortaya koyduğu birliktelik alanları da bizim kalplerimizi etkiliyor. Biz öyle düşünmesek de kalbimiz kaynaşmaya başlıyor. Çok ilginç. Daha önce inanılmaz ahlaksızlık olarak düşündüğümüz aldatmacalar, bugün artık olabilir insanın piskolojisi, aldatmıştır kocasını olarak rahat bir şekilde tanımlanıyor. Çünkü modern insan kutsal olduğu için her şeyi yapabilme özgürlüğü var. Her şeyi sınırsız bir şekilde yaptıkça da insan insanlıktan çıkıyor. İnsan kendi özüne yabancı bir hale gelmeye başlıyor. O kadar merhametsiz, o kadar kendi nefsinin isteklerine mahkûm olmuş bir hale geliyoruz ki, taştan daha kötü, daha katı bir hale gelmek bu. Taş kötü bir şey değil çünkü. Taş Allah’ın
Varoluş zincirinde, yeryüzü düzeneğinde olması gereken bir mevcudat. Kalbin katılaşması insana uygun bir şey değil. İnsana uygun olan şey, kalbinin merhametli olmasıdır.
Burada biz şunu anlıyoruz. Kalpler birbirine kaynaştıkça aynileşmeye başlıyor. Bu hangi kalpler, videoda seyrettiğimiz kişilerin kalpleri, toplumların kalpleri. Sakın sadece bireysel kalpler olarak düşünmeyin. İbni Haldunun dediği gibi, toplumu bakarak bireyi, bireye bakarak toplumu görebiliyoruz. O zaman bizim gördüğümüz, seyrettiğimiz videolar farkında olmadan sorgulamaya başlarız. Özgürlüğüme kim karışabilir, ben böyle yapmak istiyorum demeye başlıyor.
Senin özgürlüğüne kimse karışmıyor, sen özgür ol diye Allah sana sınırlar koymuş. Bizim özgürlüklerini sınırlı olduğumuz zaman anlam ifade ediyor. Sınırsız özgürlük insanı insanlıktan çıkartıyor. Kalbini dağınık bir hale getiriyor.
Birbiriyle kaynaşan kalbe çok dikkat etmeye çalışırım. O yüzden sadece kimlerle olduğuma bakmıyorum. Nelere baktığımı da bakıyorum. Çünkü baktığımız, gördüğümüz kadar aşinalık kazanıyoruz. Aşinalık kazandığımız kadar da onu rasyonalize etmeye başlıyoruz. Evet böyle de olabilir, demeye başlıyoruz.
Rasyonalize ettiğimiz zaman aklın sınırları içerisinde değerlendirmeye başlayarak, bu da böyle olabilir demeye başlıyoruz.
Bunun da böyle olmasında bir sıkıntı yok demeye başlıyoruz. Kalbimiz hiç hoşlanmadığınız ahlak kalıplarının yaşandığı kaynağı olduğu kalp ile benzeşmeye başlıyor. Asıl tehlikeli olan burası. O insanların o davranışlarının kaynağı olan kalpleri ile bir araya gelmeye, onlarla Benzeşmeye başlıyoruz. Onlarla kaynaşıyoruz. Acı olan taraf bu.
Kalbin taştan daha sert olması. İçine artık hiçbir şey işleyemez hale gelmesi. Bu nasıl olur, Bakara 118’de diyor, kalpler birbirine benzedikçe olur diyor. Başka nasıl olur, kalbi kin, nifak, olumsuz duyguları kalbini mahkûm ettiği müddetçe olur. Kaynaşan kalp dediğimiz, birbirine benzeyen kalp dediğimiz sadece canlı bir şekilde birbirimizle paylaşmaktan bahsetmiyorum. Bugünün dünyasının bizim gözlerimize sunduğu dünya ile olan iletişimimizden bahsediyorum. Hasan el Harekani hazretlerinin sözünü söylemiştim. Kalp denizdir, dil onun kıyısıdır. Kalpte ne varsa dile o dökülür. Kalbimizde olmayan şeyler dilimize gelmez. Hac Suresi 46. Ayette düşünen kalpten bahsediyor Allah. Düşünen kalp demek, duygunun altını okuyabilmek. Evet bende böyle bir duygu var, kalbimde kin dolu, onun altına okuyup onu düzeltebilecek seviyeden bahsediyor. Kalp mekanizmasını o hale getirmekten bahsediyoruz.
Hucurat 7: İmanı seven kalp.
Hucurat 3: Takvaya eren kalp.
Enfal 2: Haşyet eden kalp.
Hac 46: Düşünen kalp.
Ra’d 28: Mutmain olan kalp.
Bakara 260: Deneyle tatmin olan kalp
Tevbe 15 ve Araf 43: Kin dolu Kalp.
Tevbe 77: Nifak dolu kalp
Haşr 14: Dağınık Kalp
Maide 51-52: Hasta olan kalp
Bakara 74: Taş kalp
Bakara 7 ve Muhammet 16: Mühürlü Kalp
Bakara 118: Kaynaşan kalp
Yorumlar
Yorum Gönder