256. Dinde zorlama olmaz!.. Doğru, eğriden iyice ayrılmıştır. Artık her kim Allah’a iman ederek tâğutu inkâr ederse, kopmak bilmeyen sağlam kulba yapışmış demektir. Allah işitir; ‘mutlak ilim sahibi’dir (Semî’, Alîm).
Demek ayet diyor ki, dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, hakikat sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık kim tağutu inkar edip Allah’a inanırsa o çok sıkı bir kulba dayanmıştır, bağlanmıştır. Her şeyi bilen işiten Allah’tır.
Bu ayet çok fazla ortada dolaşan bir ayet. Namaz kılması gerekiyorsa bir Müslüman, hemen dinde zorlama yok diyor. Farzını yerine getiremeyen kişi hemen dinde zorlama yok diyor. Dinde zorlama yoktur, meselesi Müslüman olan bir kişi için değildir. Müslüman olmadan önce bir insanı dine zorlamak diye bir şey söz konusu değildir. Yani herkesin dilinde gezen bu ayette, zorlamanın tabiatı dinde yoktur demek ister. Bir kimse zorla bir dine mensup edilemez. Bir insanı zorla Müslüman yapmak diye bir anlayış olamaz diyor ayet. İslam zorla kendisine gireni Müslüman saymaz. Zoraki Müslüman oldum diyen kişi Müslüman değildir. Kalp onu onaylamalı. Dil onu ikrar etmeli. Burada zorlamanın tabiatı dinde yok. Onun için tarihte hiçbir alim, hiçbir imam, hiçbir İslam büyüğü İslam’a zorla giren kişilerin Müslüman olacağı konusunda bir şey söyleyememiştir. İslama zorla sokulması konusunda hiçbir çalışma olmamıştır. Biz davet ederiz sadece. Seçimini kişi yapar. Müslümana düşen davet etmektir. Davet edilmesi işte bu yüzdendir.
Savaşların gayesi de İslam’da korunmadır. Ya da İslam’ı insanlara aktarmak içindir. Zorlamak için değildir. Eğer öyle olsaydı Müslümanların olduğu 400- 700 yıl müslümanların hüküm ettikleri yerlerde bir tane gayrimüslim kalmazdı. Osmanlı 350 -400 yıl Balkanların tümünde hükümdarlık ettiğini düşünün. Ama Balkanlar’da çok sayıda gayrimüslim var. Osmanlı orada hiçbir gayrimüslime dokunmuyor. Ama şimdi orada müslümanların yaşadığı Bosna-Hersek, Makedonya, orada bir çok bir avuç Müslümana saldırmayı dört gözle bekliyorlar. Endülüs’te İslam devleti hemen hemen 700 yıla yakın hükümdarlık sürdü. Ve Endülüs’te Hristiyan hiç eksilmedi. Müslümanların hükümdarlığı altındaydı Endülüs. Burada o dönemde hiç hıristiyan eksilmiyor. Lakin Endülüs’te Müslümanlar 15. yüzyılda hezimete uğradıktan sonra, 100 yıl sonra o bölgede Müslüman kalmadı. İspanya’ya gidin bakın şimdi Müslüman yok orada. Ama Müslümanların kökünü kazıdılar tabi rica etse. Arada böyle bir büyük fark var.
İslam dininde zorlama yok derken zorla kimseye Müslüman yaptıramazsın demek istiyor. Fakat bu bizim toplumumuzda yanlış anlaşılıyor. Dinde zorlama yok meselesine insanlar şöyle anlıyor, ben Müslümanım ama istediğim gibi davranırım. Hayır böyle bir şey yok. Müslüman olduktan sonra kurallarını yapmak zorundasın. Bir berbere gittiğinizde düşünün, traş olacağım diyorsunuz, berber size diyor ki beni zorlayamazsın. Eğer böyle bir müessese kurduysan berber açtıysan saçı kesmek zorundasın. Aynı şekilde Müslüman olan kişi, sen beni zorluyorsun diyemez. Modern toplumda sekülerleşmenin çok yoğun olduğu ve aynı zamanda her şeyin profanlaştığı bir dönemde, yapmasak ne olur, Allah‘ın rahmeti geniş gibi söylemlerle ibadetlerde esnetmeyi bize mazur gösterdiler. Artık ahlaki zemin değişti. Ahlakilik çok kişiselleştirilmiş. İnsanlar ben yapıyorsam ahlakidir diyor. Biz yapıyorsak ahlaki değildir. Ahlâkın genel normları vardır. Ahlakın normlarını bir hırsıza verirseniz bir yolla hırsızlık yapmayı mübah görecektir. Allah kimsenin eline genel geçer kuralları bırakmamıştır. İyi ki de bırakmamış. Eğer bırakmış olsaydı herkes kendi zihniyetinde neyi delilebilir görüyorsa onları es geçecekti. Dedikodu bu kadar haramken, Allah çok net haram olduğunu söylüyor. Ama biz dedikodu yaptıktan sonra, biz doğrulardan bahsettik diyebiliyoruz. Ya da namaz için, bu hız dünyasında beş vakit namaz uygun değil diyebiliyoruz. O manevi boşlukları doldurmak için de bu sefer insanlar başka manevi temayüller arıyor. İyi bir insan günde 3 kere yoga yapıyorsa onu alkışlıyoruz. Yapabilir, muhteşem da olabilir. Ama o bambaşka bir şey. Başka bir inanç boyutundan bahsediyoruz. Burada Allah bize çok net bir şekilde diyor ki kimseyi zorla Müslüman yapamazsın. Bir insan zoraki Müslüman olduysa o insan Müslüman değildir. Kalben olacak. Allah ki zorlamıyor, kula daha düşecek bir şey değil zorlamak. Bizim yapacağımız şey Allah‘ın davetini anlatmak.
Ve sonra devam ediyor, قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ kesinlikle doğruluk yanlıştan tamamen ayırmıştır. Artık bu sizin için nettir. Kim ki tağutu inkar ederse, Allah’a iman ederse kesinlikle kopmaz bir kulba yapışmış olur. Burada bir nevi Kelime-i Şehadetten, Kelime-i tevhitten bahsediyor. Kim “la ilahe illallah’a” tutulmuşsa ,”la ilahe” demek tağutu inkardır, “illallah” ise hakka tutunmaktır. Neye tutunuyorsanız o tutunduğunu şeyin güçlü olması gerekiyor ki sizi tutabilirsin. İnsan neden tutunur, güvende olmak için tutunmuş. Bebek neden annenin kucağında olmak ister, istemesinin sebebi, tutulmak için tutunmak ister. Güven duymak için güvende olmak ister. Dolayısıyla insan tutulmak için tutunmak istiyor.
Tağut kelimesi için Allah yolundan alıkoyan her şey diyor âlimler. Canlı olabilir, cansız olabilir, maddi olabilir, manevi olabilir. Eski dönemlerde putlara tağut deniliyordu. Allah’la insanlar arasına engel koyduğu için. Putlar aslında Allah’a insan arasında engel olabilecek bir şey değil. İnsan ona anlam yüklediği için o putları kutsuyor ve tağut olarak onlara tapıyor. Aslında onlar basit birer alet. O gün put sektörünün tepesinde olanlar kazanıyorlardı.
Şunu anlıyoruz ki tağutu inkar etmeyen kişi Allah’a iman etmiş olamaz. Kişi iyi Rabbi ile karşı karşıya koyan şey tağuttur. Allah bir şeyi emretti ama nefsin sana dünyevi anlamda birşeyleri emrediyor. Allah bir şeyi yasakladı ama nefsin o yasağı delmek istiyor. Allah’ın yasakladığını sen serbest bırakmak istiyorsun. Allah’ın emrettiğini sen kendine yasaklıyorsun. Allah’ın emrettiğini sen yapmayarak üstüne görev olarak alınmıyorsun. İşte tağut budur. Bu manada iman etmiş olmak için mutlaka tağutu inkar etmek gerekiyor.
Biz lâ ilahe demeden illallah sözümüzün hükmü olmuyor.
Önce lâ ilahe, ondan başka ilah yoktur, ondan sonra illallah, sadece ancak Allah vardır. Allah‘ın otoritesi karşısında otorite koyan kişileri reddetmedikçe Allah’a iman etmemiz işe yaramıyor. Allah‘ın hoşuna karşısında hüküm koyan, Allah‘ın otoritesi karşısında otorite koyan birileri var ve biz onları inkar etmediysek bu İşe yaramıyor.
Allah’ın kulbuna sıkıca sarılmak demek, tutunmak demek, Allah tarafından da tutulmak demek. Hani diyor ya, siz Allah‘ın dinine yardım edin, O da size yardım etsin. Bizim Allah’ın dinine yardım ediyor olmamız demek, kendimize yardım etmemiz demek. Dolayısıyla biz Allah‘ın emirlerine ve yasaklarına ne kadar uyuyorsak o kadar Allah’ın kulbundan tutunuyoruz demektir.
Allah’ın kulbuna tutunmak metaforik bir ifadedir. Tutunduğumuz şey bizi tutar. Tutulmadığımız şey bizden kopar. Bizim o bağımızı koparmamamız için Allah‘ın emirlerini yerine getirmeye gayret ile devam etmemiz gerekiyor.
Eğer anne çocuklarının ihtiyaçlarını karşılıyorsa çocuk güvenli bağlanma oluşturuyor. Acıktığında sütünü veriyorsa, uykusu geldiğinde ona yardımcı oluyorsa, yıkıyorsa, her türlü ihtiyacını görüyorsa, çocuk ile arasında güvenli bir bağlanma oluşuyor. Eğer anne bunları yapmıyorsa bir müddet sonra çocuk anneye ilgisiz davranmaya başlıyor. Çünkü daha önce annesinden o ihtiyaçlarını talep etti ama talep geri gelmeyince bebek anneye ilgi göstermemeye başlıyor. Aynı şekilde güvenli bağlanma için, o güvenin olması için tam anlamıyla Allah‘ın emirlerine çok sıkı bir şekilde bağlanmak gerekiyor.
Burada Elmalılı da şundan bahsediyor. Dinde zorlama yok derken, diyor, Allah dinine zorlama açısından kimseye zorlayın demez. Allah’ın dinini kişinin kendi tercihi ile dilemesi gerekiyor. Dinde zorlama kanunu yoktur. Dinde zorbalık ve zorlama yoktur. Zorbalık ve zorlama olursa din onun dışında kalır. Şu halde din, "zorlayınız" demez, zorlama meşru ve muteber olmaz. Zorlama ile yapılan amelde dinin vaad ettiği sevab bulunmaz, rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiçbir amel ibadet olmaz. "Ameller, ancak niyetlere göredir." Dinin isteklerinin hepsi, zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır. Zorlama ile itikat (iman) mümkün değildir. Zorlama ile gösterilen iman, gerçek iman değil, zorlama ile kılınan namaz, namaz değildir. Yani siz Allah’ın taleplerinin hepsine zorlanmasız bir şekilde iyi niyet ve rıza ile yapmanız gerekmektedir. Bir kimse diğerine saldırıp zorla Müslüman yapamaz. Müslüman olmak demek demekki tercih meselesi. Ama iman ettikten sonra Allah’ın emirlerini yapmak kesinlikle farzdır. Burada seçme hakkı yoktur. Burada tercih yoktur. Ben Müslüman olana kadar tercih hakkı benimdir. Müslüman olduktan sonra benim namaz kılma ile alakalı bir tercih hakkım yoktur.
İmam Şafii gibi bazı âlimler Müslüman olmaya söz vermiş olan medrese ve hıristiyanlardan birisi eski dininde kalmayıp da Yahudi olacak olsa o zaman ben ona Müslüman ol diye zorlarım demiştir. Ama dediğimiz gibi bir zorlama olamaz. İman etmek bir tercih meselesidir.
Tağut demek, azgınlık demektir. Azgınlık kökünden mübalağalı bir isim. İçinde zorbalık var. Burada tağuta uyan dediğimiz bu azgınlığın, isyankarlığı anlamlarına geliyor. Bunu anlamış oluyoruz ki kadı Beydâvî de anladığımız kadarı ile Allah yolunda alıkoyan her şeye insanın ta tağuttur der.
Bugün Allah yolundan meneden, bizim yapışmaya çalıştığımız kulptan o kadar çok uzaklaştırmaya çalışan bir şey var ki. Hele hayat bir camın arkasında yaşanmaya başladığı için, süreçte de alıyoruz ve dağıldıkça da kendi tağutlarımızı üretiyoruz. Eskiden insanların tağutları putlardı, şimdi inanılmaz geri derecede bir ekran var, bir cep telefonu karşımızda. Bu aletin bir suçu yok. O aletin içerisindeki her şey bizi cezbedebiliyor. Her şey bizi Allah yolundan alıkoyabiliyor. Oyunlarda seviye atladıkça insan nasıl haz duyup devam ediyorsa, insan sosyal medya mecralarında da insanlar bir ödül olabilir beklentisi ile sürekli bu mecralarda geçiriyor zamanlarını. Başka insanların hayatları bile kendi hayatımızın önüne geçer oldular. Bugün neyi paylaşıyor diye merak ediyoruz. Herkes de bir şeyler paylaşma derdinde. Herkes kendi hayatından görselleri insanların görebileceği şekilde paylaşmakta. Bunları aslında tağutlaştırıyor farkında olmadan. İnsanlar paylaşıyor ve daha sonra kaç kişi bakmış, kaç kişi beğenmiş, kaç kişi var beni takip eden gibi, “like-âmin” bir dünya yaşar olduk. Dün belki tağutlar putlardı, bugün. Farketmez ya bunlar insanı insanlıktan alıp sanal bir tarafa çekmeye çalışıyor. Bakara 256. ayet bize çok önemli bir şey söylüyor.
Zemahşerî ayetin nüzül sebebi ile ilgili bir şey anlatıyor. Sahabeden biri çocuklarının Müslüman olması için zorluyor. Ve Efendimiz’e (SAV) gelip ben onların cehenneme gitmesine seyirci kalabilir miyim diyor. Sonra da bu ayet geliyor. Ondan sonra evlatlarının yakasını bırakıyor. Dinde zorlama yok emrinin sadece Müslüman olmayanlarla alakalı olduğunu söylemiş olduk.
Müslüman olmak bir tercih işidir. Hiç kimse kimsenin kalbine zorla bir şey işleyemez. Fakat Müslüman olduktan sonra farzları yerine getirmek zorundadır. Kim ki Allah‘ın ipine, Allah’ın kulbuna çok iyi yapışırsa Allah da onu tutacak.
İnsan tutunduğu kadar var olur aslında.
Tutunmak varoluşsal bir güçtür. Bir çöl düşünün, büyük kayalar düşünün, üzerinde ufacık bir yeşillik tutulmuştur. Oraya can olmuştur. Ya da o çölde bu yeşillik bir yerden tutulmuştur ve can olmuştur. Tutunabilenler kalırlar. Hayatı anlamına göre ve amacına göre yaşayabilecek formlarda yaşayabilme gücünü bulurlar.
Bu ayet çok önemli. Ayet-el Kürsi‘den sonra gelmesi de çok önemli. Önce Allah’ı tanıttı. Sonrasında dinde zorlama yoktur dedi. İslam toplumları o yüzden gayrimüslim tebaadan Cizye almıştır. Allah’a iman ederek kim tağutu inkar ederse, yani o kulba biz tutunduğumuz müddetçe Allah’ta bizi koruyacaktır. Çünkü o kulp çok sağlamdır. Bizler ne olursa olsun istikameti bozmadan yola devam ediyorsak, o kulba tutunuyoruz demektir. O kulba tutunmak bizi ayakta tutacaktır.
257. Allah, iman edenlerin velîsidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Nankörce inkâr edenlerin velîleri ise tâğuttur(yani, azgın kişi ve odaklardır. Bunlar); onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. Bunlardır işte, Ateş’in sahipleri... Temelli kalacaklardır orada!
Allah iman edenlerin velisidir diyor. Yunus Suresi’nde çok net olarak Allah buyuruyor ki, Allah’ın evliyaları iman ederler ve onlar takva sahipleridir. İman edip takva sahibi olanlar Allah‘ın velileridir. Yani, insanın veli olması için bir tabakaya mensup olması gerekmiyor. Veli olmak demek, bir tabakaya, bir zümreye ait, elitist bir durum değildir. İslam’da böyle bir şey yoktur. Velayet bakım ve terbiyeyi üstlenmektir ama biz onu ayrı bir tabaka olarak görürüz. Evliya dediğimiz, veli dediğimiz kişi salih amel işleyenlerdir. Araf 196. ayette, “Ama bilin ki benim velim, kitabı indiren Allah’tır. O, iyileri koruyup kollar” diyor. Yine Şura Suresi 9. ayetinde, “Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler, Oysa ki veli yalnızca O'dur” diyor. Veli ve çoğulu olan evliya bir tabakanın, bir zümrenin adı değildir. Antik Çağ’dan günümüze belirli tabakaların, seçkinlerin unvanlarının olduklarını görüyoruz. Onlar ayrıcalıklıdırlar. Allah’ın evliyalığını da bir takım insanlar başka insanlara hibe etmişlerdir. Allah bunun belli bir zümrenin ünvanı olmadığını söyler. Bir meşrebin, bir mektebin elinde değildir. Kuran’a göre iman eden ve salih amel işleyen herkes Allah‘ın velisidir, evliyasıdır. Kur’an’a göre evliya olmanın şartı iman ve salih ameldir. Yunus Suresi 62 ve 64. ayet diyor ki “Muhakkak ki Allah’ın evliyalarına korku ve hüzün yoktur. Onlar iman edip takva sahibi olanlardır” diyor. Kuran’a göre evliya olmak akıl ve irade ile talep edilen için de gayret etmektir. İnsanın aklıyla, iradesiyle istemesi, istemesinde gayretle devam etmesidir. Kimlerle dost olmayacağını da diyor Allah.
Kur’an’a göre Allah kimlerin velisi değildir;
1- Allah hakikate karşı kibirlenenlerin velisi değildir: Nisa Suresi 173. ayette. “İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara Allah ecirlerini tam olarak verecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çevirenlere ve kibirlenenlere gelince, onlara acı bir şekilde azap edecektir; bunlar kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulabileceklerdir.” Allah hakikate karşı kibirlenenlerin velisi değil. Allah sapanların velisi değil.
2- Allah sapanların velisi değildir: “(Mağaraya sığındılar. Orada baksan) güneşin, doğduğu zaman mağaralarının sağına vurduğunu; batarken de onlara dokunmadan sol taraftan geçip gittiğini görürsün. Onlar ise mağaranın ortasındalar. İşte bu, Allah’ın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse işte o doğruyu bulmuştur; kimi de hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir rehber bulamazsın.” Kehf Suresi 17. ayet.
3- Üçüncüsü ise Allah kendi yolunda mücadele etmekten kaçın onların velisi değildir: “Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.” Fetih Suresi 22. ayette söylüyor. Kâfirler size karşı savaşsalar da arkalarına dönüp kaçacaklar ve bu durumda bir yardımcı olamayacaktır.
4- Allah’a inkar edenlerin velisi değildir: “Orada hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamadan ebedî olarak kalacaklardır.”Ahzab 65
5- Allah zalimlerin velisi değildir.
Demekki Allah beş zümrenin velisi değil.
Dost edinilmemesi gereken kişiler:
Yahudiler Bakara Suresi 120 (Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: “Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.) ve Maide suresi 51. Ayette (Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.) geçiyor.
2. Münafıklar. Nisa 89 (Kendileri nasıl inkâr etmişlerse sizin de öyle inkâr etmenizi, böylece onlara eşit ve benzer hale gelmenizi isterler. (İman edip) Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün; hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.)
3. Kafirler. Nisa 144 (Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?)
4. Dinlerini oyun ve eğlence edinenler. En’am 70 (Dünya hayatının aldattığı, dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinen kimseleri bir tarafa bırak. Yaptıkları sebebiyle hiç kimsenin bir felâket yaşamaması için Kur’an ile nasihat et. O kimse için, Allah’tan başka ne koruyucu vardır ne de şefaatçi! O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar, yapıp ettikleri yüzünden felâkete sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.)
5. Ahiretten ümidini kesmiş Allah‘ın gazabına uğramış olanlar. Mümtehine 1 (Ey iman edenler! Eğer benim yolumda cihad etmek ve hoşnutluğumu kazanmak üzere yola çıkmışsanız, benim de düşmanım sizin de düşmanınız olan kimseleri kendilerine sevgi göstererek dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkâr etmektedirler; üstelik rabbiniz Allah’a iman ettiniz diye peygamberi ve sizi (yurdunuzdan) çıkarıyorlar. Ben sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da bildiğim halde onlara gizliden gizliye sevgi besliyorsunuz. İçinizden kim bunu yaparsa bilsin ki doğru yoldan sapmıştır.)
6. Allah’a ve Müminlere düşman olanlar. Mümtehine 13 (Ey iman edenler! Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin. Onlar, inkârcıların kabirlerdekilerden ümit kestikleri gibi âhiretten ümit kesmişlerdir.)
7. Din konusunda müminlerle savaşarak onları yurtlarından çıkaranlar. Mümtehine 9 (Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte bunlar kendilerine yazık etmişlerdir.)
Demekki Allah yedi zümre ile dost olunmamasını söylüyor. Koşulsuz sevgi diye bir şeyden bahsediyorlar ya, koşulsuz bir erdem olmaz. Adam zulmedecek ve ben koşulsuz seviyorum diyecek. Böyle bir şey yok. Dosta edilmemesi gereken yedi kısım insandan bahsediyor Allah. Ve efendimiz buyuruyor ki, kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz kiminle dost olduğuna dikkat edin. Ve Furkan Suresi 28. ayette “Ah keşke falancayı kendime dost edinmeseydim diyecek” diyor.
Demekki iman edenlerin dostu Allah. Yunus Suresi 62 ve 63. ayetler direkt olarak Allah‘ın dostlarından bahsediyor. “Elâ”, dikkat edin diyor. Kimseye vermeyin. Allah’ın evliyaları onlara korku ve hüzün yoktur diyor. Onlar kimdir, iman edip takva sahibi olanlar. İman etmek demek, düşünceyle, ve kalp ile tasdik ederek, dil ile ikrar ederek Allah‘ın buyrukları ölçüsünde yaşamaktır. Ve insanların eylemleri söylemine şahit olan kimsedir. İnsanlara dürüst olun diyorsanız ama sizin söylemlerinizde dürüstlük yoksa eylem söyleme şahit değildir demek. İnsanlara israf etmeyelim deyip gidip elbiseler alıyorsak, bu benim söylemime eylemimin şahit olmaması anlamına geliyor. Eylemlerimiz söylemlerimize şahit mi? Eylemlerimiz düşüncelerimize şahit mi? Demek Allah, iman edenlerin velisidir. Burada çok önemli bir şey Söylüyor. Herkesin bir evliyası vardır. Sizin evliyanız kimdir diye sorulduğunda, ayet diyor ki, deki Allah’tır. Benim dostum Allah’tır. Ve sonra bize evliyanın tanımını Yunus Suresi nde yapmıştı.
Burada bir de evliyanın özelliğinden bahsediyor. Bir özelliği var bu evliyanın. Karanlıktan aydınlığa çıkartır. Yani burada zulümât derken karanlıklar derken çoğul kullanılmış. Nur derken tekil kullanılmış. Çünkü karanlığın kaynağı yoktur. Aydınlığın olmadığı yer karanlıktır. Kaynağı yoktur, arazidir. Bir şeyin olmadığı yerde olur. Asıl olan adalettir. Adaletin olmadığı yerde zülüm olur. Bir yerde aydınlığın üzeri kapanıyorsa orada karanlık olur. O yüzden karanlıklar diyor. Karanlığın kaynağı yok. Kaynaksızdır, köksüzdür karanlık. Zulüm köksüzdür. Hainlik köksüzdür. Onun için karanlıktan çıkan, karanlıktan çıkan mutlaka aydınlığa girmiş demek değildir. Yani bir başka karanlığa da girmiş olabilir. Çünkü çok fazla karanlık vardır. Ama aydınlık tektir. Hakikat tektir, hakikatin olmadığı yerde batıl vardır. İman vardır. Küfür yoktur aslında. İmanın olmadığı yerde küfür vardır. İmanı olmayan bir insanın kalbine küfür gelir. Asıl olan imandır, hakikattir. Hakikatin olduğu yerde batıl olmaz. Hakikatin olmadığı yerde batıllar başlar. Adaletin olmadığı yerde zulümler başlar. Hainlikler başlar. İmanın olmadığı yerde inkarlar başlar, nankörlükler başlar. Demekki karanlık ışığın yokluğunu ifade ediyor. Aydınlığın olmadığını ifade ediyor. Demekki karanlık bizatihi kendi başına yok. Asıl olan aydınlık. Karanlık ise arızi diye. Aynı şekilde iman. İman bizatihi vardır. Ama inkar, küfür İmanın olmadığı yerde var. Yerde adalet yoksa orada zulümler başlıyor. Karanlığın aslı yok, karanlık, -mış gibidir. Sanaldır, simülasyondur, Aydınlığın yokluğuna karanlık diyoruz. İmanın olmadığı yere küfür diyoruz. Şükrün olmadan yere nankörlük diyoruz.
Sonra ayet devam ediyor, küfreden kimsenin evliyaları ise tağutlardır diyor. İnanmayanın dostu kimdir, ayet söylüyor. İnanmayanların dostu, onlar tağutlardır. Onların da bir işlevi var. İnsanları ışıktan alıkoyar. Karanlıklara doğru yönelmelerini sağlar. Karanlıktan karanlığa götürür. Kötü olan, zalim olan, karanlığın inan karanlıktan alır ve karanlığa götürür. Çünkü onlar da bir yarasa ruhlardır. Güneş gözlerini kamaştırdığı için herkesinde karanlığa yönelmesini ister, aydınlığa ilerlemesini istemez. Onlar ateşin dostudurlar. Ve orada ebedi kalacaklardır.
Yorumlar
Yorum Gönder