Ölüm, dünya bilgisinin sonlandığı ufuk çizgisidir. O kapıyı bize açan tek anahtar imandır.
Teoman Duralı
236. temasta bulunmadığınız ya da bir mehir belirlemediğiniz sürece, kadınları boşamanızda size bir vebal yoktur. Şu kadar ki; zengin olan, gücü ölçüsünde, eli dar olan da hâlince örfe uygun bir fayda ile onları faydalandırmalıdır. Bu, ihsan üzere hareket edenler üzerine bir borçtur.
Buraya kadar olan ayetlerde kadının eşinden boşanması, eşi vefat ettiği zaman beklemesi gibi durumlardan bahsetti. Ama şimdi başka bir durumdan bahsetti. Bu durum farklı bir durum. Burada evlenmiş ama bir araya gelmemiş insanların, iki kişinin kendilerine mehir durumlarının ne olacağı ile alakalı bize bilgilendirme yapıyor.
Burada dört tane seçenek var.
(i) Eğer ki iki kişi evlendi, birlikte oldular, mehir tespit edememiş hanımların boşanması ile alakalı hükümden bahsediyor. Burada mehir tespit edilmemiş ise onun hükmü nasıl olur.
(ii) İkincisi ise bir araya gelinmemiş fakat mehir tespit edilmiş hanımların hükümleri ne oluyor.
(iii) Gerdeğe girilmiş fakat mehir tespit edilmemiş hanımların durumu ne oluyor,
(iv) Mehir tespit edememiş fakat gerdeğe dirilmemiş hanımların boşanması durumdaki ha olacak.
Bu dört durumun dördünün de cevabı Kur’an-ı Kerim’de var. Bugün çok ilginçtir, insanlar eşlerinden kavga ve gürültü ile ayrılırken Kur’an bize birlikte olmamış, bir nişanlılık döneminden dönülmesinde bile kadından herhangi bir sıkıntı yaşanmaması adına bunu bize hepsini anlatmış. Bu dört durumunda cevabını Kur’an-ı Kerim’de görüyoruz. “Metti’ühünne” kelimesinde tamamlayıcı bir bilgi veriyor. Orada bir takım hayati ihtiyaçlarını karşılamak için destek olunması gerektiğinden bahsediyor. Ve diyor ki, bir denge veriyor. Serveti olan servetinde varsa daha bol versin. Eli dar olanda gücü yettiği kadar versin. Makul olsun diyor. Ve unutmasınki diyor, kadının geçimlik hakkını versin. Ama bunu nasıl yapsın, “Hakkel Alel Muhsiniyn” Allah’ı görür gibi yapsın. Allah’ı görür gibi davranan müminler üzerinde bu bir sorumluluktur diyor Allah. Çünkü “Muhsin” Allah’ı görür gibi ibadet etmektir. Her ne kadar insan Rabbini görmese de Rabbinin onu gördüğü bilinciyle davrandığı zaman karşı tarafın hakkına gerektiği şekilde davranması. Belli ki bu dünya geliyor ve geçiyor. Ben burada istediğimi yapabilirim. Kimse fark etmeden kendi düşüncemi de gerçekleştirebilirim, helal midir, haram mıdır düşüncesini önemsemeden. Ama muhsin olan kişi bilir ki her yaptığı şeyin ve söyleminin bir karşılığının olacağını biliyor. O yüzden de davranışını daha kontrol altına alır. Bugün insanların davranışlarını kontrol altına alamamasının sebeplerinden bir tanesi ahiret bilincinin olmaması.
Kur’an‘ın en çok itikat konusu üzerinde durduğu iki konu vardır. Allah’a iman, ve ahirete iman. Ahirete iman olmadıktan sonra her türlü şeyi mübah görürüz. Ama insan biliyorsa ki bu yaptıklarımızın muhakkak bir karşılığı olacak, o zaman biz dedikodu yapabilir miyiz, o zaman biz kimsenin üzülmesine gidebilecek bir eylemde bulunabilir miyiz. Allah’ı görür gibi kul olmak demek, bütün bu yaptığımız eylemlerin bir hesabının olacağı güne hazırlık yapacak şekilde eylemleri yapmak demektir.
Bu ayet özellikle de şundan bahsediyor, evet iki kişi evlenmiş olabilir. Bir araya gelmedikten sonra bunlar, mihrin yarısı verilir. Hatta bazı görüşlerde nişanlılık durumu için de geçerli olduğunu söyler. Burada evlilikte de de mihrin yarısının verilmesinin sebebi şununla alakalıdır. Burada kadın evini bırakıyor, başka bir yuva kuruyor kendine. Burada kadın sonrasında maddi sıkıntılar çekebilir. Bu açıdan koruma altına alınıyor. Aynı zamanda şu da söyleniyor Kuran’da; diyelim ki mihir belirlenmediği zaman da, Allah o günün ortalama şartına bakılır diyor. “Biz evlenirken mehir belirlenmemişti. Ben ayrılırsam mehir belirlenmediği için ben istediğim gibi rahat rahat davranabilirim”. Ama Allah “hakkel alan Muhsinin” diyor. Yani bilir ki ben böyle davranabilirim ama bunun ahiret gününde hesabı olacak. Çünkü kadının ayrılma durumunda kalması bir takım zorluklar getirebilir. Aynı zamanda kadının maddi gücü ile alakalı bir takım sıkıntılar olabilir. Bu açıdan kadına burada Allah, o dönemini geçirebilecek bir maddi destekte bulunulması gerektiğinden bahsediyor.
237. Bir mehir belirlediğiniz takdirde, temasta bulunmadan önce onları boşarsanız; takdir ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır. Kendileri bağışlarsa -veya nikâh düğümü elinde bulunan kimse bağışlarsa- başka... Ki bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızda lütufkâr davranışlar sergilemeyi unutmayın. Yaptıklarınızı Allah gerçekten görmektedir.
Burada boşanmanın başka bir şıkkından bahsediyor. Birlikte olmadığınız eşlerinizden ayrılabilirsiniz. Ama o kadınların mehirleri tespit edilecek ve o kadınlara o mehirlerin yarısı verilecek. Ancak kadınlar bundan vazgeçebilirler. Eğer vazgeçerlerse burada denilecek bir şey yok. Kadının annesi babası da mehirden vazgeçtik diyebilir. Fakat diyor ki Allah, boşayan kimseler, boşayanlar sizin mehirden vazgeçmeniz takvaya daha uygundur. Çünkü ahdi bozan sizsiniz. O zaman kadına gerekeni vereceksiniz. Ve ondan sonra da devam ediyor, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. Yani siz lütufkar davranış yapmayı unutmayın diyor. Bakaranın 237. ayeti aranızda lütufkar davranmayı unutmayın diyor. Bunun üzerinde biraz durmamız gerekiyor.
En güzel şekilde davranmak. Aramızda birtakım olaylar olabilir, iletişimimizde bozukluklar olabilir, kimi zaman birbirinize kırıcı da davranmış olabilirsiniz. Ama olabileceğin en üstünde lütufkar davranmaya çalışın. Daha kibar olun. Daha ikram sever olun. Daha cömert olun. Lütufkar davranışın içerisinde nezaket vardır. Nezaket nedir, olabildiği kadar kibar davranmaktır. Burada olabildiği kadar lütufkar davranın diyor. Hem nazik davranın hem de cömert davranın.
Şimdi burada şunu da çok iyi görüyoruz ki, Allah her yaptığınızı görmekte. Çok net. Allah zaten senin yaptığını görüyor. Muhakkak senin eylemine karşılık verecek olan Allah. Ama sen kimseyi üzme. Seni üzebilirler ama sen üzme. İnsanların yaptığı eylemler farklı farklı ve insanlar hiç karşındakini düşünmüyor olabilir. Ama önemli olan kim ne yapıyorsa yapsın, biz ne yapıyoruz. Bizim tavrımız nasıl. İnsan hep şunu zannediyor, özellikle biz eğitimciler, biz hep eğitimimizi, öğrettiğimizi zannediyoruz, ya da anneler çocuklarına ettiğini düşünüyor. Halbuki, hepimiz ama aslında onlar daha çok bize öğretiyor. Aynı şekilde öğrencilerimiz bize kim olduğumuzu öğretiyor. En öfkeli anda öfkemizi nasıl kontrol edeceğimizi öğretiyor. Burada aslında onu anlatıyor. Burada en öfkeli durumlarından biridir ayrılmak. Çünkü insanlar güle oynaya boşanmazlar. Bir problem vardır ve bir tartışma alanı vardır. Bu alan da çok rahat bir alan değildir, gerginliğin olduğu bir alandır. Çünkü iki tarafta hem yuva dağılıyor, hem iki taraf içinde nasıl bir hayat tekrardan kuracaklar, çok belirsizlik vardır. Böyle bir durumda lütufkar olun diyor. Böyle bir durumda nazik olun diyor. Böyle bir durumda cömert olun diyor. Verebilirsen diyor hepsini ver. Bu eşinle birlikte olmadığın için geçerli. Birlikte olduğunda zaten hepsini vermek zorundasın. Ve burada kulluk bilinci ile davranmak bize tavsiye ediliyor.
Bu boşanma ayetlerini anlattıktan sonra gidiyor namaz ile ilgili bir bilgi veriyor. Bu çok ilginç. Bu kadar boşanma ayetlerinden sonra neden ortaya namaz gelsin. Hayat birçok olayla birlikte devam ediyor. İşimiz var, evimiz var, Eşimizle ilişkimiz var, kendimizle ilişkimiz var, çocuğumuzla... Bir ilişkiler silsilesi içerisindeyiz günlük hayatta. Bu ilişkiler içerisinde doğru ya da yanlış davranmayı hepimiz inandığımız değerler ya da kültürel değerlerden alırız. Ona göre tepkilerimizi veririz. Burada boşanma durumu, insanlar için en ağır durumlardan bir tanesidir. İnsanın boşanma durumunda insanlar daha öfkeli oluyorlar. Birbirlerine daha kırıcı olabiliyorlar ki 229. ayeti hatırlarsak, orada hakikaten eşinden boşanmak isteyen, eşine asla tahammülü olmayan bir kadının duruşunu görmüştük. Çünkü o ayette bize diyor ki, evet kadın sevmiyor kocasını. Ama kocasından bahsederken de ama eşinden ayrılmak istediğini söylerken, aslında çok iyi bir insan diyor. Hakkını veriyor. İnancında da çok kuvvetli bir insan. Çok ahlaklı bir insan. Ama ben ayrılmak istiyorum, ben götüremiyorum, diyor. Bu o kadar önemli bir şey ki, evet eşiyle bir şeyler olmuyor, birseyler yürümüyor, kendini temize çıkarmak için, ya da kendinde hiçbir problem olmadığını ortaya koyabilmek için eşi ile ilgili bir sürü bilgi verebilirdi. Günümüzde insanlar ufacık bir şeyde o insan hakkında olabilecek bütün olumsuzluklardan bahsediyor. Ayet bize bundan bahsediyor aslında, mesele bir boşanma olayı değil. Evet olaylar olabilir, bir olumsuzluk olduğunda, o olumsuzlukla beraber o insana ait bütün olumsuzlukları ortaya koymayın diyor. O insanın güzel taraflarını önceleyin ama ben bu insanla ilişkimi devam ettiremiyorum deyin.
Burada çok ilginç, 229. ayetten beri boşanma ayetleri geliyor. Fakat 238. ayette namazdan bahsediyor. Neden namazdan bahsediyor, çünkü kulluk bilinci aklınızdan çıkmasın diyor Allah.
Eğer aklımızdan namaz çıkarsa araçları amaçlaştırırız.
Yani araçlar var, amaçlar var. Amaca giden bütün vasıtalar, araçlar bizi amaca götürür. Bir otobüs bizim için amaç değil bizi gitmek istediğimiz yere götüren araçtır. Biz bunu biliriz, gidip uçakta ya da arabada oturmak yerine iner gideceğimiz şehre gideriz. Ama bunlar bugün de amaç olmuş durumda. Araba alıyoruz, arabayı alma sebebimiz araç olması için, bizi bir yerden bir yere taşınması için. Ama şimdi sanki araba almak bir amaç. Hangi marka olacak, nasıl olacak, görüntüsü, rengi, zannedersiniz ki aracı almak amaç. Hayır amacı aracı almak amaç değil, amaç bizi o arabanın bir yerden bir yere götürmesi. Ama kapitalist sistem nasıl işliyorsa zihinlerimize, araba almak çok önemli. Araba almak önemli de, çok lüks olacak, isimlerini bileceksiniz, bilmediğiniz zaman hemen insanlar alaycı tavırlar sergiliyor. Bir markayı almak zorunda değilim, benim için o aracın en uygun araç olup beni istediğim yere götürüp getirmesi konforunu yaşayabilmek önemli. Ya da kıyafet. Kıyafet neden giyilir, insan neden kıyafet alır. Kışın Üşümekten korunmak, yazın daha vücudu kapatmak için giyilir. Ama kıyafete konusunda, kıyafete bir araç değilde bir amaç, kendinize kıyafetle değerli bulduğunuz zaman bu sefer o kıyafet için günler geçiyor mağazalarda. Ya da internet sitelerinde saatler geçiyor. Ama Afrika’da koskoca bir çölün elbise çöplüğü haline geldiğini de unutmamak lazım. Hepimizin payı var bunda. Koskoca bir çöl elbise çöplüğüne dönüyorsa demekki bizim ihtiyacımız olmayan o kadar çok şey varki, ve aldıkça alıyoruz.
Bugünün insanının kullan-at psikolojisi ile her şeyi kullanıp atar hale geldik. Bu kullanıp atmakta Alvin Toffler’in dediği gibi ilişkilerimiz de kullanılıp atılacak hale getiriyor.
Bir boşanma konusunun akabinde Allah namazdan bahsedecek şimdiden. Diyor ki, bir kendine gel. Tamam eşine kızabilirsin, arkadaşına kızabilirsin, ama amacın kızmak olmasın. Kızmak uğruna yapma, nefsin uğruna yapma, hayatın gayesine bak. Hayatın gayesini anlayabilmek için namaza yönel. Kimin karşısına çıktığının farkında ol. Çünkü namaz kulun Allah’a karşı acziyetinin de bir itirafıdır. Ya Rab kulum, kulluğum kadar geldim. Ayet orada bize kulluk birinci ile ilgili bilgi veriyor.
238. Bütün namazları, özellikle de tam aradaki namazı üzerine titreyerek mutlaka eda edin ve Allah’ın huzurunda saygıyla ve içtenlikle durun.
238. ayeti çok duymuşsunuzdur. Bu ayette “namazları ve en orta namazı koruyun” diyor. Her türlü durumda namaz insan için amacını, kulluğunu hatırlatan bir ibadettir. İnsan eğer namaza gidiyorsa orada bir kulluk bilinci vardır. Burada en çok tartışılan şeyin ne olduğunu öğrendik, “Selati Vustâ”. Orta namaz ile alakalı bir şey öğrendik.
Burada “hâfizu” bir müşâreke fiilidir. Yani iki kişi arasında mukâtele etmek, münakaşa etmek gibi karşı karşıya yapılan bir şeydir. Siz namazı koruyun, Allah da sizi korusun diyor.
Burada “namazı koruyun” derken başka bir şekilde de diyebilirdi Allah. Ama bu fiili bu bapda getirerek siz namazınızın hakkını verin Allah’ta sizi korusun. Siz namazın hakkını verenler için Allah da size karşılığını versin. Demekki burada çok önemli bir şey var. Namaz demekki Allah’tan kula bir iletişim ve aynı zamanda Allah’la kulun bir iletişimi olduğunu biliyoruz. Burada siz namazı koruyun, o da sizi korusun, aynı zamanda namaz da sizi korusun. Demekki insan namazı kurursa, namaz da insanı koruyormuş. Çok önemli bir bilgi öğreniyoruz. Demekki bir mümin, bilinçli olarak namazına itibar ediyorsa, namazımı önemsiyorsa namazının vakitlerine, duruşuna, edasına kendisine çekilmeye dikkat ediyorsa, demekki namaz da kişiyi koruyor. Bunu nereden bilebiliriz diye sorarsanız, Ankebut 45. ayette Allah diyor ki “muhakkak ki namaz insanı fahşiyattan ve münkerden korur”. Demek ayet bize diyor ki, siz namazınızı koruyun, namazın sınırlarına, hudutlarına dikkat edin, namaz da sizi korusun. Zaten Ankebut Suresi 45. ayete göre de zaten namaz insanı kötülüklerden, aşırılıklardan, fenalıklardan korur.
Kısacık bir ayet ama çok önemli. Hem boşanma gibi insanın sinirlerinin yıpranmış olduğu, öfkesinin daha dorukta olduğu bir dönemin içerisinde gelmesinin çok önemli olduğunu görüyoruz. Çünkü burada kendini kontrol et diyor. Her şeyin hesabının verileceği bir gün geleceğinden bahsediyor. Sonra da bize diyor ki, namazları koruyun ve o namaz da sizi korusun. Ayetin birinci tarafı bundan bahsediyor. Namazları muhafaza edin, namazları gözetin. Namazları gözbebeğimiz gibi gözetin çünkü ruhun gıdası. Ve özellikle orta olan diyor.
Öncelikle meallerde olsun, ve çok tefsir de olsun ikindi namazı olarak geçiyor. Ama daha sonra öğlen namazı diyenler var, Hazreti Peygamber döneminde Mekke’nin o çok sıcak ikliminde hakikaten insanların mecali kalmıyor namaz kılmaya, Kabe’de de bugünki gibi klima yok. O sıcakta, ki gidenler hissetmiştir ne kadar ağır bir sıcak olduğunu, ve insanın ciğerlerine kadar yandığını hissettiği sıcakta orada öğlen namazı insanlara zor gelmiş. Ve ayrıca bunu ikindi namazı diye düşünenler için, Allah Resulü diyor ya Hendek savaşında “Allah onları kahretsin, bizim orta namazımıza geçirdiler”. Bu hadis olduğu için de bu ayette orta namazın bu olduğunu düşünenler olmuş. Böyle düşünenler olmuş ama acaba böyle mi diye geniş bir araştırma yaptığımız zaman öğle namazını söyleyenlerde olmuş, beş vakiti düşünenler de olmuş. Böyle düşünenler, günün ortasındaki namaz olduğu için böyle olduğunu söyleyenler olmuş. Burada sabah namazı diyenler var, öğlen diyen var, ikindi diyen çok fazla olmuş, Cuma namazı diyen de var, gece teheccüt diyenler bile olmuş. Hemen hemen 18 görüş var bu terim ile alakalı.
“Vustâ” kelimesi, “Ümmeten vasat” kelimesi üzerinde durmuştuk. Bir şeyin en mükemmeli, en eftali anlamına geldiğini söylemiştik. Bir şeyini Sait bin Musayyip gibi tabiinden bazı ulema, “bu hiçbir vakit namazı değildir, beş vakit namazın beşi de buna girer” diyor. Fahrettin Râzî kitabında diyor ki, “hepsi de birbirine benzer, ve hiçbiri diğerinden daha üstün değildir” diyor. Yani bütün namazlar birbirine benzer ve hiçbiri birbirinden üstün değildir. Dolayısıyla şunu anlıyoruz, “selahattül vusta” en ideal namazdır. Sabah namazı için de diğer vakitler için de böyledir. Yani en ideal şekilde kıl diyor. Namazları koruyun, o namaz da sizi korusun. Siz namazı korursanız o da sizi korur, nasıl koruyor, en ideal olanı yaparak. En ideal şekilde kılarak, ruhuyla, gönlüyle, en ideali de bizi anlatıyor zaten. Demekki “selâtül vustâ” dediğimiz, en ideal namaz, en muhteşem namaz demekmiş.
Sonra onun nasıl kırılacağını söylüyor.
“Ve kûmu lillahil kânitîn” kıymet vererek ikâme edin. Yani öyle bir bağlılıkla durun ki, öyle bir gönülden Allah’ın huzurunda öyle bir sükunetle durun ki, ve o bağlılık sizi farklı bir şekilde formüle etsin.
Namaz kalbi bir eylemdir. Namazın fiili ile fiziki boyutunu eda ederken bizler, kalbi boyutunu takviye etmek için aslında fiziki boyutu ile eda ediyoruz. Aslında namazın asıl eylem yeri kalptir. Namaz aslında kalbî bir eylemdir. Fakat namazın bedensel olarak fiziki boyutu namazın kalbi takviye içindir. Kalbin işin içinde olmadığı bir namaz, namaz olabilir mi? Kalbin işin içinde olmadığı bir namaz kulun yüreğini, kulun bilişsel, zihinsel argümanlarını değiştirebilir mi?
Kânitin diyor, yani sakin bir şekilde. Öyle bir durun ki, etinizi, kemiğinizi Allah’ın huzurunda bırakmayın. Etiniz kemiğiniz Allah’ın huzurunda iken zihninizle başka alemlerde gezmeyin. Başka yerlere gitmeyin. Etinizi, kemiğinizi, sinirinizi Allah’ın huzurunda bırakıp da kalbinizi, zihninizi alıp da dünyaya odaklanmayın. Ve yüreğinizin yanında cesediniz de olsun, cesedinizin yanında gönlünüz de olsun. Yani namazı sadece bedene kıldırmayın diyor. Namaza ruhunuza da kaldırın. Namazı kalbinize de kaldırın. İşte Selatul vusta budur, tam bir bedeniyle ruhuyla Allah’a yönelişi ifade eder. Kunut duaları diyoruz ya, kunut duaları demek, tam olarak Allah’ın bir kul olarak yönelmek demek.
Demekki 238. ayet çok kısa bir ayet ama üzerinde çok durmamız gerekiyordu onun için çok uzun durduk. Bu ayet boşanma olayları gibi en zor olayların arasında gelen bir ayet. Ve diyor ki insanı en çok tutabilen şey nedir, Allah’a olan inancıdır.
Bizim eylemlerimizi, söylemlerimizi kontrol edeceğimiz en önemli düşünsel kaynağımız imandır.
Burada da Allah diyor ki, siz bir boşanma durumu, bir öfkeli durumunuz olduğunda kulluk bilinci ile devam edin. Namazı unutmayın. Ve namazı siz muhafaza ederseniz namaz da sizi muhafaza eder. Siz namazı korursanız namaz da sizi korur. Ve namazı selatül vusta, en ideal şekilde kılın. Nasıl en ideal şekilde, “kumu lillahi kânitin” yani bedeninizde beraber kalbiniz ruhunuz hep bir arada olsun. Bedeninizi seccade bırakıp da kalbinizi başka yerlerde, zihninizi başka yerlerde dolaştırmayın. Ve ayet bize namazdayken namazda olma bilincini öğretiyor. Namazın farkında olmak. Orada bir sukûnet halinde olma. İnsanın içi hararetli iken sadece o konulara odaklanıyor. Namazda iken namazda olma bilinci bize güzelliklere odaklıyor, bizi maneviyata odaklıyor, bizi Allah’ın yarattığı güzelliklere odaklıyor, bizi çıkışı yokmuş gibi görünen, çıkmaz sokak gibi olan yollardan çıkar buldurtuyor. Çünkü öyle ya da böyle, bu dünyaya geldik ve gidiyoruz. Bu dünyaya geldik ve bu dünyadan geçiyorsak, Teoman Duralı hocanın da dediği gibi “ölüm, dünya bilgisinin sonlandığı ufuk çizgisidir. O kapıyı bize açan tek anahtar imandır”.
İmanın, tecessüm etmiş olduğu yer namazdır. İmanın şekilsel halidir namaz, şekle bürünür. İman bedende görünür, ruhta görünür.
İşte en ideali namaz bedenin sakin olması, ruhun sakin olması. Namaz hemen bitsin de şu telefonu elime alayım, hemen şu işi yapayım değil. Namazda iken namazdayım. Namazda iken namazın farkındayım. Bütün yaşadıklarımın dışında Mevla ile bir aradayım diyebilmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder