Bakara Suresi 204-208. ayetler ( Keşşâf Tefsiri p. 1126-1137)

 

İnsan eğer sadece dünya üzerine kurgularını yapıp da sadece dünya hayatını istediği zaman, çok daha dünyevileşiyor. O dünyevileşme kişinin psikolojik olarak yorgunluğuna sebebiyet veriyor. Bir yolla hayatına dünyanın nesneleri üzerine kurguladığı için manevi tarafını geriye atmış oluyor. O yüzden Rabbena dualari iki dünya için istemeyi öğretiyor bize. Seküler bir mantık ile değil, inanç perspektifi olan bir mantıkla dua etmeyi öğretiyor. Dualarımızda da Allah’ım şunu, bunu bana ver demek değil sadece. Allah’ın bana dünyada çok güzellikleri senden istiyorum. Ama bana ahirette de bu ikramların güzellerinden nasip eyle diye dua etmek lazım. Sadece dünyevi isteklere odaklanarak dua etmenin gerekli olduğunu öğreniyoruz. Burada hasene kelimesi de önemli bir kavram. Hangi duayı yaparsak yapalım, yaptığınız dua da odaklandığımız şey sadece dünyevi isteklerimiz olmamalı. Dünyevi isteklerle beraber uhrevi dünyamız ile alakalı da dua etmemiz gerektiğini de bize anlatıyor.

 


204. İnsanlardan öylesi de vardır ki; dünya hayatına dair sözü senin hoşuna gider. Ve kalbinde olan (iman)a Allah’ı şahit tutar. Oysa düşmanların en yamanı odur.”

 



Demek ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yanına münafıklardan, münafık tipolojiden birileri geliyor ve ona dünya hayatına özgü sözler söylüyor. Öyle insanlar vardır ki, kendisine bakarsın, diline bakarsın, kendine hayran eder, bülbül gibi şakır, dünya konusunda konuşurken inanılmaz güzel şeker gibi sözler söyler. Aynı zamanda Allah’ı da şahit tutar. Dili ile karşısındakine kalbinde olmayan şeyleri söyler. Ve kalbimde de Allah var diye söyler. Özü sözü bir olduğunu iddia etmeye çalışır. Allah’ı da şahit tuttuğu halde yalanın en büyüğünü söyler. Allah, “ düşmanlıkta en şiddetli olandır” diyor. “Hisam” kelimesi düşmanlık anlamına da geliyor. Taberani diyor ki, “hisam” ibaresine düşmanlıkla birlikte yalan olarak da söylüyor. Bu rivayete göre şöyle de diyebiliriz, tumturaklı bir yalan söylüyor. 

Bu tipoloji de üç tane unsur olduğunu görüyoruz. Bu münafıklık psikolojisinde olan insanların demek ki şöyle zaafları var: 

1.    Konuşmasına baktığınız zaman onlara hayranlık duyarsınız. Çok yaldızlı konuşur. İnsanın takdir edilme duygusunu tatmin ederler. 

2.    Aynı zamanda kalbi ile dili arasında hiç benzerlik olmaz bu insanların. Kalpleri başka bir şey söyler, dilleri başka bir şey söyler. 

3.    Üçüncü olarak da, kendisi ile tartışıldığı zaman kabiliyetleri çok yüksektir ama Allah’ı şahit tutarlar. 

Bu tipolojiyi öğrenirken şunu da öğreniyoruz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bizim gibi bir insandır. Demek ki her beşerin takdir edilme, onaylanma duygusu var. Bu fıtraten hepimizde olan bir duygu. Beğenilmeyi seviyoruz, takdir edilmeyi seviyoruz... Ama burada Allah habibini bir eğitimden geçiriyor. Evet insanlar sana yaldızlı sözler söyleyebilir. Bu senin motivasyonunu arttırmasın. O taktir sözleri senin yolunu değiştirmesin. O insanlar bunu yaldızladıkları halde kalpleri ile dilleri çok farklıdır. Öyle olduğu halde de kalkıp bir de Allah’ı şahit tutarlar. Hiç de utanmadan. Burada bu tipoloji ile beraber başka bir eğitim görüyoruz. Gördüğümüz eğitim şu. 

İnsanların taktir etmeleri ile kendimizi konumlandırmayın. 

Buradaki takdirler gerçek takdirler de olabilir aslında. Ama bize kötünün en kötüsü ile cevap veriyor. Evet insanın takdir etmesi güzel olabilir ama en kötü düşüncede bir insan da takdir edebilir. 

Ne olursa olsun eylemin doğruluğuna bakın. Takdirin güzelliğine bakmayın. Takdirin nefsinize okşamasına bakmayın. 

Muhteşem bir ayet ve muhteşem bir şekilde eğitim veriyor. Evet hepimizin hoşuna takdir edilmek gider, onaylanma, alkışlanma... Ama bunlara bağımlı olmayın diyor. İnsanların sizi alkışlamasına bağımlı olmayın. Bugün yaşadığımız modern dünya taktirde çok bağımlı bir dünya. İnsanlar daha fazla takdir edilmek için, daha fazla görünmek için, onaylanmak için, alkışlanmak için sürekli görseller paylaşıyorlar, sürekli hayatlarını paylaşıyorlar. Artık kendilerinin her bir özelini ekranda insanlara paylaşıyorlar. Biz anlıyoruz ki insanların bu tutumu aslında takipçilerinin taktiri ile alakalı. Niye insanlar sıradan olmamak için sıradışı olan bir şeyler yapma ihtiyacı duyuyor, alkışlasın diye. İşte bunu yapma diyor. Seni her kesimden insan takdir edebilir. Sen taktire göre yönünü belirleme. Yönünü eyleminin doğru olup olmamasına göre yönlendir. İnsanların bizi takdir etme ve yol almamızda, ya da olumsuz eleştirilere bizim bırakmamıza asla nedenle olmamalı. Madem ki bir şey yapıyoruz. İlerlememek, sevgi ile de durmamak lazım. Övgü ve sövgün müminin yol haritasında ne önüne engel olur ne de gözümü tam anlamıyla kapatıp yolda koşmasına sebep olur. Övgü ve sövme değil, biz Allah rızası için yapabildiklerimizi yaparız, insanlar bizi takdir ederler ya da etmezler, o onlarla alakalı bir durum. Bizimle alakalı bir durum değil. Dışsal kaynaklar dediğimiz şeyden bir tanesi de insanların takdirleridir. İnsanların takdirleri ve onaylarına bakış açımızı dayattığınız zaman onlardan taktir gelmediği zaman üzülmeye başlıyoruz. İnsanoğlu neticede. Eğer ki söz ahlakı gelişmemişse bir insanın, sizi çok taktir ederken de abartılı, sizi eleştirirken de aşırı eleştiriyor. İnsanlar için her şey bir eleştiri malzemesi olabilir. Eleştiri malzemesine de kulak asmamalı, onların sana taktir sözleri ile de hareket etmemeli. Sen inandığın ile hareket et. 

Burada Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem‘inde takdir edilmenin hoşuna gittiğini anlıyoruz. Her insan gibi onun da hoşuna gitmiş. Çok da güzel bir durum. İyi ki de hoşuna gitmiş ve Rabbim de ona bir eğitim metodolojisi sunmuş. Bu eğitime bizi de katıyor. İnsanlar size çok parlak sözler söyleyebilir, siz onlarla harekete geçmeyin. Ki kalkıp bir de inanmadıkları halde Allah’ı bile şahit tutabilecek kadar seviyesiz olabilirler. Siz duruşunuzu bozmayın, vakarınızla yolunuza devam edin. 


205. Yanından ayrılınca, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Oysa Allah fesadı sevmez.



 

205. ayet bize bir önceki ayetin devamını anlatıyor. Senin yanından ayrıldıktan sonra işin başına geçer. Bir şeylerin yönetimini üstlenir. Sonra insanları helak etmek için fesat çıkartılıyor. İnsanları helak etmek demek onların toplumsal ve bireysel düzenle bozmak için fesat çıkarmak demek. Ürünü helak etmek içinde gücünü harcar diyor. Allah da fesadı sevmez diyor. Bu ayette fesat kelimesi ıslah kelimesinin zıttıdır

Fesat bir şeyin fıtratını bozmak demektir. Bir şeyi yerinden etmek demektir. Bir şeyin fıtratını bozuyorsak, bir şeyin tabiatına müdahale ediyorsak, bir şeyi olduğu yerden kaldırıyorsak buna fesat deniyor. Şu anda dünyamızın fesatını anlıyoruz, dünyalar ormanlar yanıyor, her tarafta çöpler var. Dünyayı hakikaten bozmuş haldeyiz. Avustralya’da develeri öldürdüler, İngiltere’de büyükbaş hayvanların yemleri ne hayvan sakatatı koydular daha fazla verim alabilmek için. İşte bunlar fesattır. İnekler etobur halde gelsin istediler ya, ineklere etobur haline geldi ama bu sefer başka olaylar oldu. Her tarafta ağaçlar kesiliyor, evler yapılıyor hiç düşünmeden. Yağmur yağmaz oldu, karlar yağmaz oldu, teknolojinin kötü bir şekilde kullanılması ve ürünlerin bozulması ile nesiller bozuluyor. 

Dünyanın fıtratı bozuluyor. Dünyanın helak olması demek, son saatin gelmesi demek bir kere de yerle bir olması anlamına gelmiyor. Kullan at felsefesine yerleştirdiler. Kullan at felsefesiyle bizi Çöplük yığını haline getirdi dünya. Himalaya dağlarının zirvelerinde çöp bulunuyor. Koskoca Himalaya zirvelerinde, karların altında çöpler var. Allah çok net şekilde diyor ki, fıtratı bozar, kalkar Allah’ı şahit tutar, sana yaldızlı laflar söyler sonra da gider insanların zihinlerini bozar. Demekki insanlara fıtratını bozmak ya da dünyanın fıtratını bozmak sadece bu güzel şeylerle de olabiliyor, sadece kötü şeylerle olmuyor. Bizi daha çok sevsin diye insanları överek onları yapması zor olan şeylere kanalize ettiğimiz zaman bizi belki taktir edebilir ama yolunda ilerleyemez. Onun tabiatını bozmuş oluruz. Aynı şekilde bir kişiye sen bunu yapamazsın, edemezsin dediğimiz zaman da eğer onun o yeteneği varsa onu öldürmüş. Burada demekki Övgü ve sövgüye çok dikkat etmek lazım. Övgü yaparken hakikat olanı konuşmak lazım. Zaten sövgü mümine yakışmaz. Eğer eleştiri yapacaksak, İnsanların psikolojilerini bozmadan ve samimi. En güzel şekilde kullanarak yapmamız gerekiyor. 

Demekki 204 ve 205. ayetler bir tipolojiden bahsediyor. Bu topolojinin özelliği neymiş, birinci özelliği yaldızlayarak anlatmak, ikinci özelliği kalbinde olmayanın dileğiyle söyleme, üçüncüsü de tüm bunlar yetmiyormuş gibi Allaha kalbine şahit tutmak. Bu tür tipolojiler hepimizin hayatına gelir, hepimizin hayatından geçer, ve Allah Habibine burada uyararak sen bunların sözlerine uyarak yola devam etme diyor.


206. Ona; “Allah’tan kork” denilince, gururu kendisini günaha sürükler. Artık ona Cehennem yeter... Ne kötü yatak!

 


Biraz önce olumlu eleştiriden bahsettiler. Olmayan bir şeye yaldızlayarak karşı tarafın taktir ihtiyacını etti onu abartıp duran kişilerden bahsettik. Onlara güvenme dedi. Burada şunu da görüyoruz. O insanlara Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol, Allah’tan kork demek, titre anlamına gelmiyor, Allah’tan kork demek Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde ol demek. Ne yaparsan yap yaptığın işte Allah’ın seni gördüğü bilinciyle yap. İhsan bilinci ile yap. Yaptığımız işte Allah bizi görüyor bilinci ile davranmak gerekiyor. Allah’a karşı sorumluluk duy diye uyarı yapılması var. Demekki böyle bir uyarı yapılmalı. Bu tipoloji gururuna kapılır ve yersiz kurarak kendisini daha çok günaha sürükler ve daha çok günah işlemeye yönelir. Böylesine cehennem yeter diyor. Bu tipoloji, kendini yukarlarda gören, istediğin zaman istediğin insanlara taktir duygularımla oynayan, fıtratlarına yanlış şekilde iletişim kuran kişilere sen de Allah’tan kork dediğin zaman inatla gururundan günaha yönelir.. Ya böyle yapma Allah’tan kork dediği zaman eğer yerinde durup kalmıyorsa Hazreti Ömer gibi, tam tersine olumsuz fiillere kayıyorsa orada onun gururunun olduğunu görüyoruz. Onun kendi fıtratına ifsat ettiğini görmüş oluyoruz. Hazreti Ömer kendisine bir yardımcı tuttuğuna ve o yardım canım ondan sabah akşam “ölüm var Ya Ömer” diyerek hatırlatmada bulunduğunu biliyoruz. Taki sakalında Bir tane beyaz çıktığında tamam sen bu işten azatsın diyor. Neden ya Ömer ben işimi güzel yapmıyor muyum diye sorduğunda hayır sen işini çok güzel yapıyorsun ama artık bu beyaz kıl gösterir diyor. Demekki Allah’tan kork demek Allah’a karşı sorumluluğunun bilinciyle davran demek. Münafık tipoloji gururuna incinir çünkü o zaten her yaptığını en iyi şekilde yapar bilinci aslında burada İşin içine giriyor ego giriyor, narsizim giriyor, Allah’tan korkmak demek, yeni nesil Allah’tan korkmamalı diye düşünüyor. Bunun ürkütücü bir dil olduğunu söylüyorlar. Halbuki bu ülkücü bir dil değil. Allah’tan korkun, sorumluluğunun bilincinde ol demek her yaptığın eylemin farkında ol, bu eylemin bir hesabı olacak, kendini kontrol et, iradeni düzgün kullan demek. Ama egoist bir insana Allah’tan kork diyemezsin. Narsist bir insana asla diyemezsin. Çünkü narsist merkezde kendisinin olmasını ister ve herkesin ona hayran olmasına, herkesin onu takdir etmesini ister. Asla kendisine kimsenin olumsuz bir eleştirisi olamaz, kabul etmez. Biz buradan bunu görüyoruz. İnsana bir eleştiri güzel bir yolla bir de söylemek artık çok zor. Bu cihetle Allah’tan kork denebilir zaman  acaba ben Allah ha karşı sorumluluğunun bilinciyle davrandım mı davranmadım mı diye bakar.


207. İnsanlardan öylesi de vardır ki; Allah rızası için kendisini feda eder. Allah bu kullarına karşı şefkatlidir (Raûf ).



206. ayet gururla Tipolojiden bahsediyor. Boş bir yere kuruyor. Ona bir doğru söyleniyor ama onu hemen içselleştirıyor, hemen kırılıyor ve inadına günah işlemeye meyilli diyor. Halbuki Allah‘ın öyle kulları vardır ki diyor, onlar öyle hoş bir tipolojideki-önce olumsuz tipolojiyi anlattı cehenneme uygun tip prototipi anlattı, şimdi Allah kendisini hatırlatıldığı zaman burnunu havaya dikmeyeni anlatacak. Şimdi de diyor ki öyle insanlarda vardır ki Allah’a kendilerini vakf ederler. Allah‘ın rızasını kazanmak için kendini vakfeden insanlardan bahsediyor. 

Vakıf insanı olmak. Vakıf insanı nasıl bir insan, Ali İmran Suresi 32. ayette biz bunu biliyoruz.32- 35. ayetler arasında. Allah‘ım ben karnındaki yavrumu her şeyden her olarak geleneğin de zincirlerinden, geleceğin de zincirlerinden özgür olarak sana adıyorum diyor. Yani halkım ne derse desin, gelecekte de insanlar bu konuda ne konuşursa konuşsun, nefsim ara ara bu konuda beni rahatsızda etse Allah‘ım ben ne olursa olsun vakf ediyorum diyebilmektir. Ve Allah’a onun adına kabul etti ve nasıl kabul etti onu çiçek gibi yetiştirdi Meryemi. Seni Allah’a vakıf edersen, Allah da ona bir çiçek gibi büyütüyor. Zekeriya peygamber gibi bir peygamberi de o çiçeğe bahçıvan ediyor. Sen Allah’a Vakfedersin de Allah senin değerini bilmez mi. 

Biz burada Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in hadisini hatırlamamız çok iyi olacak. 

Allah’ın dinini kendisine dert edinene Allah’a özel dertlerini satın alır diyor. 

Eğer Allah’ını dinini kendisine dert edene Allah özel dertlerini satın alır. Allah‘ın dinini dert edinmenin ise Allah dertleriyle başbaşa bırakır. Allah‘ın dinini dert edinmek istemek insanın nefsi anlamındaki ya da içgüdüsel anlamdaki bütün mekanizmalarını planlayabilmesidir, kontrol edebilmesidir. Allah kullarına karşı çok şevkatlidir diyor ya ayetin sonunda, sen böyle davranırsan, Allah için feda edersen o da İnanılmaz ikramı ilahileri sana getirir. Yani Hanne’nin karnında yavrusuna hissettiği zaman hamile olduğunu anladığın zaman Allah’ım çok şükür çocuk verdin de diyebilirdi. Ama dediki, Allah’ım karnımdakini sana vakfediyorum. Allah’a vakıf etmek demek, onu en güzel koruma alanına almak demek. Hiçbir türlü koruma alanına bir şey olmayacağı anlamına gelir. 

Demekki iki tipolojiden bahsediyor gereken bir tipoloji boş gurura kapanak Allah’tan korkmayı, o sorunu yaşamaktan hoşlanmaz. Çünkü içgüdülerine sahip olmayı istemez. Canın ne isterse onu yapmak ister. İşte bu insana bencilleştire kibirli yapar yapar. 2017’de yayınlanan bir video vardı. Kuvvetli bir kadın ve temizlikçisi Etopyalı. Camı silerken kadın aşağıya düşecek gibi oluyor ve kuvvetli kadın onu kurtarmak yerine onun videosunu çekip paylaşıyor.12 saniye boyunca kadın orada çırpınıyor ve düşüyor. Burada narsisti görüyor musunuz. Bu insana Allah’tan kork denmez. İnsanlardan korkar olduk. İkinci tipoloji ise, Allah rızası için kendisini feda edenlerden bahsediyor. Allah için feda etmek demek illaki bir savaşa gitmekten bahsetmiyor. Toplumu dizayn etmek. Bunu bile daha sonra. Önce kendini dizayn etmek, kaliteli yaşamak ihsanlar tepesinde yaşamaktan bahsediyor.


208. Ey iman edenler! Hep birden barış ortamına girin; şeytanın adımlarına uymayın. O, sizin için gerçekten apaçık bir düşmandır.


39.dk

Yorumlar