Bakara Suresi 186. ayet ( Keşşâf Tefsiri p. 1038-1040) - DUA KAVRAMI


186. Kullarım sana Beni sorduklarında şüphesiz Ben yakınımdır; Bana dua ettiği zaman Ben o dua edenin duasına elbette icabet ederim. Öyleyse onlar da Bana icabet etsinler; Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.

Burada kullarım beni senden sorarsa deki, burada “kullarım” dediği kim soruyorsa, kim Rabbi ile alakalı, Ya Rabbi, benim böyle bir merakım var, ben seni tanımak istiyorum, şu Kâinattaki bir zerreyim. Bu kâinatın yaratıcısını bilmek istiyorum, damla olarak denizi anlamak istiyorum derse, “derdi ki, ben çok ama çok yakınım”. Zaten biz Kaf Suresi 16. Ayette bunu zaten tefsir ettiğini biliyoruz. “Biz kulumuza şah damarından çok daha yakınız” diyor. Ne demek şah damarından çok daha yakın olmak, canından daha yakınız. Enfal Suresinde de diyor ya, “kişi ile kalbi arasındakileri biliriz.” Kaf Suresi 16. ayetin başı var, elbette biz insanı yarattık, onun içgüdülerini, içinden geçenlerin ne olduğunu biliriz. Hiç kimse bilemez ne bilim bilebilir, ne ameliyatla görülebilir, ne MR ile görünebilir, hiçbir yolla insanın içgüdülerinin, iç benliğini isteklerini, taleplerini, geçirdiklerini, niyetlerini kimse bilemez, sadece Allah bilebilir, biz bilebiliriz diyor. Ve biz insana şah damarından çok daha yakınız. Demek ki insana her şeyden ama her şeyden en yakın olan Allah’tır. Burada bir Allah bilinci verildiğini görüyoruz. Burada Allah bilinci oluşturuluyor. Allah kuluna çok daha yakın. İç aleminden neler geçirdiğini en iyi biz biliriz diyor. Duygusunu biliriz, düşüncesini biliriz, o duygunun, düşüncenin altında yatan dinamikleri biliriz, hangi etkenler onu biliyor, bu sonuca gidiyor, kendisi bulamayabilir. Hatta bazen öyle davranışlarımız olur ki, aradan yıllar geçer, ama demekki ben bunu bu yüzden yaptım diye ancak çözümleyebiliyoruz. Ama Allah bilirim diyor. Ben konuma çok yakınım diyor.



Bugün çok özel bir ayete geldik. Kuranı Kerim’de benim ayetin diyebileceğimiz, benimle özel konuşuyor, beni özel muhatap alıyor diyebileceğimiz bir ayete geldik. 

Burada kulum beni senden sorarsa deki, burada kullarım dediği kim soruyorsa, kim Rabbi ile alakalı, Ya Rabbi, benim böyle bir merakım var, ben seni tanımak istiyorum, şu Kâinattaki bir zerreyim. Bu kâinatın yaratıcısını bilmek istiyorum, damla olarak denizi anlamak istiyorum derse, derdi ki, “Ben çok ama çok yakınım”. Zaten biz Kaf Suresi 16. Ayette bunu zaten tefsir ettiğini biliyoruz. “Biz kulumuza şah damarından çok daha yakınız” diyor. Ne demek şah damarından çok daha yakın olmak, canından daha yakınız. Enfal Suresi’nde de diyor ya, kişi ile kalbi arasındakileri biliriz. Kaf Suresi 16. ayetin başı var, elbette biz insanı yarattık, onun içgüdülerini, içinden geçenlerin ne olduğunu biliriz. Hiç kimse bilemez, ne bilim bilebilir, ne ameliyatla görülebilir, ne MR ile görünebilir, hiçbir yolla insanın içgüdülerinin, iç benliğini isteklerini, taleplerini, geçirdiklerini, niyetlerini kimse bilemez, sadece Allah bilebilir, biz bilebiliriz diyor. Ve biz insana şah damarından çok daha yakınız. Demekki insana her şeyden ama her şeyden en yakın olan Allah’tır. Burada bir Allah birinci verildiğini görüyoruz. Burada Allah birinci oluşturuluyor. Allah kuluna çok daha yakın. “İç aleminde neler geçirdiğini en iyi biz biliriz” diyor. Duygusunu biliriz, düşüncesini biliriz, o duygunun, düşüncenin altında yatan dinamikleri biliriz, hangi etkenler onu biliyor, bu sonuca gidiyor. Hatta bazen öyle davranışlarımız olur ki, aradan yıllar geçer, ama demekki ben bunu bu yüzden yaptım diye ancak çözümleyebiliyoruz. Ama Allah bilirim diyor. Ben kuluma çok yakınım diyor.

 

 

Kullarım beni sana sorarsa onlara çok yakın olduklarını söyle. Öyle bir Allah tasavvurları olsun ki, kendilerine çok yakın, uzak bir Allah tasavvuru olmasın diyor. Uzak bir Allah tasavvuru nedir: birilerini aracı yapmaktır. Rahipleri aracı yapmaktır. Birilerini vesile kılmaktır. Vasıta kılmaktır. Uzak bir Allah tasavvuru yok. Allah her kuluna aynı derecede yakındır. Bütün yarattıklarına... Allah için zaten bir mekân söz konusu değildir. Ama Allah bütün kullarına çok yakın olduklarını söylüyor. Bu yakınlığın hissedilmesine, muhatap olan kul tarafından hissedilmesini bir dua şartına bağlıyor.Dua edilsin diyor. Kul Allah’a dua ederse, o zaman yakınlığı hisseder diyor. Burada biz dua psikolojisini de görmüş oluyoruz. Dua psikolojisi bize Allah’la olan yakınlığı hissettiren bir psikoloji. O yüzden dua sadece dille yapılan, sözel bir ibadet formu değildir. Dua insanın zihni ve gönlü olarak, gönül ve zihin kalıplarının bir araya gelerek, kâinatı yaratana doğru yönelme: zaten yaratıcı “ben çok yakınım” diyor. Enfal Suresi 16. ayette de ben yarattıklarının içgüdülerini, her şeyini bilirim, aynı zamanda da biz onlara çok yakınız diyor, ne kadar yakınız, şah damarından daha yakınız. Şah damarı insanın hayat damarıdır. Yaşam damarı. Hayat damarı kadar yakın olmak demek onun hayatında olmak demektir. Onun hayatının işleyişinde olmak demektir. Bunu, işleyişi fark edebilmek dua vasıtası ile insana kazandırılır, hissettirilir. 

Bugün biraz dua kavramı üzerinde konuşmak istiyorum.

Dua kelimesi, lûgatte bir çok anlama geliyor. Bir anlamı çağırmak. Seslenmek, nida etmek, yalvarmak, yalvarıp yakararak Allah’tan hayır dilemek, ibadet etmek, özendirmek, yönlendirmek, aracı olmak, yardım istemek, Allah’a yönelmek, kendisi ile Allah’a yakarılan sözlü, isim koyma, hayvanın memesinde biraz süt bırakmak gibi çok geniş bir anlam yelpazesine sahip. 

Peki Kuran’da hangi anlamlarda kullanılıyor; Kuranı Kerim’de duayı isim ve fiil olarak çok görüyoruz. Kuranı Kerim’de âlimler dua kelimesini yedi anlamda toplamışlar. Allah’a yönelmek ve ona ibadet etmek, biz bunu Yunus Suresi 106. ayetten görüyoruz. Allah’tan başka sana ne fayda ne de zarar vermeyecek şeylere yalvarma diyor. 

Allah’a yönelmek, ona ibadet etmek anlamına geliyor birinci anlamı. 

İkinci anlamı ise istiane yani yardım anlamına geliyor. Allah’tan başka bütün yardımcılarınızı da çağırın diyor, yardım isteyin anlamında kullanılıyor.

Üçüncüsü Sual anlamında kullanılıyor. Benden isteyin ben de size vereyim anlamında kullanılıyor. 

Dördüncü anlam olarak, onların oradaki sözleri Allah’ını sen her türlü eksiklikten uzaksın deyişinde olduğu gibi söz anlamına geliyor. 

Nida anlamında geliyor. O gün Allah sizi çağıracak değişim de olduğu gibi Allah size karşı nida edecek formunda kullanılıyor. 

Ayrıca isim koyma anlamında da kullanılıyor Nur Suresinin de 63. ayette. Resulü aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın, isimlendirme yine formunda kullanılıyor. 

Sonuncu olarak ise iman anlamını verenler var Furkan Sonrasında geçtiği gibi, duanız olmasa Rabbim size ne değer verirdi ya da ne değerimiz olurdu formunda geliyor. 

Demekki Kur’an’da dua kavramının yedi anlamı olduğunu görüyoruz. Allah’a yönelmek ve ona ibadet etmek, yardım istemek, Sual etmek, söz, nida, çağırmak, tesmiye yani isimlendirmek ve iman anlamlarına geldiğini görüyoruz.

Istılah manasını bakarsak, âlimler şöyle mana veriyor; huzurunda boyun eğerek rahmetini umarak, lütfunu bekleyerek, affına sığınarak, yardımına başvurarak, içtenlikle Allah’a yalvarmak. 

Duayı farklı tanımlayanların da tanımlamalarını görelim.

Japon profesörü Toshiiko Izutsu’nun Dua tanımı  var. Onun “Kur’an’da Allah ve İnsan” kitabında geçiyor. Duayı şöyle tanımlıyor. Dua kalbin Allah ile konuşmasıdır diyor. Izutsu burada çok güzel bir tanımlama yapıyor. Kalbin Allah ile muhataplığını kabul edip onunla iletişim çabası koyması. 

Diyanet Vakfı’nın Osman Celace hocanın tanımını da diyor ki, dua kulun bütün benliği ile Allah’a yönelerek halini arz etmesidir. Halini bildirmesi değil. Sevgi ve tazim duyguları içerisinde ondan istekte bulunmasıdır.

Şirazi’nin ise şöyledir tanımı var. Dua İnsanın ihtiyacını Rabbine sunmasıdırİhtiyacını ancak Rabbinin gidileceğini bilerek bütün bilinciyle ona doğru yönlenmesi. Kul o durumda kendisinin aciz ve noksan, Rabbinin ise güçlü ve tam olduğunu anlar. Aslında dua bir anlamda imanın kalpteki tezahürünü ifade ediyor. İnsan kendini ne kadar aciz olduğunu görüp “Ya Rab ben burada bittim” deyip “Allah’ım sen, ancak senin kudretin” diyebilmektir diyor. 

Elmalılı Hamdi Yazır Bakara 186yı anlatırken şöyle söylüyor, istenen şeyi açıklamak duanın zaruri unsurlarından biri değildir diyor. Zaman olur ki Edebini ve yerini bilen için duruş, hal, sözden daha belagatli olur. Yani diyorki dua sadece söze dökülen talepler, istekler değildir. Ve diyorki istenen şeyi açıklamak duanın zaruri unsurlarından değildir. Yani illaki istediğini belirtmeye mecbur değilsin diyor. Öyle olun ki, Edebini bilen yakın kulların hallerini, duruşları, sözlerinden daha belagat da olur. Duruşu dualıdır diyor. Hali dualıdır diyor. Duanın kulluk makamlarının en önemlisi olduğunu biliyoruz. Ama bazı formüllerin makine gibi tekrar tekrar edilmesi değildir. Makine gibi Allah’ım şunu ver, Allah’ım bunu ver gibi robotik bir kodlama yapılmış gibi aynı sözcüklerin, aynı kelimelerin tekrar edilmesi değildir. Eğer o kelimelere duygu aktarabiliyorsak o işte o duadır. 

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, dua ibadettir, dua ibadetin özüdür diyor. Dua kulluğun özüdür. Namaz ibadeti duanın harekete dönüşmüş halidir. Namaz duanın eylemleşmiş hali olduğunu görüyoruz. 

İmam Dihlevî derki, dua huzura açılan büyük bir kapıdır. Tam bağlanmayı ve ihtiyacının sadece âlemlerin Rabbine arz edilmesini sağlar. Ve her durumda onun huzurunda olma duygusunu verir. Yani dua ister söz ile olur, ister eylemlerle olur. Allah’ım beni affet deriz bu sözle olur. Ya da öyle bir duruşu vardır ki duruşu dua gibi olur. Kişi öyle bir dua olur ki duruşu duadır. Ya da eyleme duadır. Mesela namaz kılmak, duanın eylemsel hali. Ya da sohbet ediyoruz. Bir halini görüyoruz. Duada benliğinin kendi kendine konuşması var. Kişinin içinde bulunduğu durumu fark etmesi var. 

Bir isteğe sahip olma süreci var. Kişi haline yaratıcı ya arzu ederken yorumluyor, düşünüyor, aynı zamanda talebi ile alakalı Allah ile konuşacak kadar kendini değerli buluyor. Ya Rab Sen yarattın, sana halimi sunuyorum diyor. Alışkanlıktan farkındalık içeren bir şey. İnsan daha çok sıkıntıya düştüğü zaman dua ediyor, sonra düştüğü zaman dua ediyor. Bir anlamda kişinin kendisiyle ilgili hakikati ortaya koymasıdır. Ve aynı zamanda da bunu yaparken bencilliğini, hatalarını, gururunu, hırsına, bir tarafa koyarak tam anlamı ile “Ya Rab sana geldim, kendi acizliğime ile fakirliğim ile rabbinin huzuruna gitmesi. O zaman zihin berraklaşıyor. O zaman irade ve şahsiyet güçleniyor. Aynı zamanda sorumluluk duygusu artıyor ve kıskançlık gibi kötülük eğilimleri azalıyor. Çünkü kişi dua etti kudrete karşı onun emirlerini yapma sorumluluğunda olduğunu tekrar fark ediyor. Aynı zamanda insana aslında ahlaki bir meleke kazandırıyor. Her dua bir ahlaki meleke kazandırmanın yolunu gösteriyor. Allah ile kişi iletişim kurduğu için ondan aldığı bir enerji var. Bu enerji kişinin ruhunda bir yenilenme oluşturuyor. Gücünü arttırıyor. Kişiye güç veriyor. Evet benim bunu yapacak gücüm var çünkü bu gücü Rabbimden alıyorum diyor. İzutsu’nun dediği gibi dua kalbin Allahla konuşmasıdır. Kalp dua dua Allah ile konuştukça o yansır, hayata yansır, eylemlere yansır. 

Kuranı Kerim’de dua kavramı 20 yerde geçiyor. Türevleri ile beraber 12 yerde geçtiğini biliyoruz. Dua ile alakalı olarak İstiğfar bağlamında Allah’tan bağışlama talebinde bulunma gibi Allah’ın peygamberler ve seçkin kullarının bağışlama talebinde bulunduklarını biliyoruz. Kur’an‘daki dua örneklerine baktığımız zaman sadece dünyevi istekler değil, hem dünyevi, hem uhrevi istekler, Allah’tan bağışlanmayı, hidayet, onun yanında olma, dünya ve ahret saadeti, ilginin artırılması, cehaletten uzak kalma, şeytandan, karanlıktan, haset eden, olabilecek her türlü kötülükten Allah’a sığınma, cehennem ateşinde şey içerdiğini görüyoruz dua kavramının.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki, “Ey Allah‘ın kulları size dua etmenizi tavsiye ediyorum”. Kuranı Kerim’de de bize Araf Suresi’nde çok net olarak Mevla diyor ki, “Gizli olarak ya da açıktan Allaha dua edin”. Hem zaruret halinde hem de kalpten olarak Allah’a dua edin. 

 

 

DUANIN ÇEŞİTLERİ:

Ben derim ki insanın iki dili var bir dua dili, bir de beddua dili. İnsanın canı yandığında iki dilden birini kullanıyoruz. Ya dua dilimizi kullanıyoruz ya da beddua dilimizi kullanıyoruz Rabbim bizi dua eden kullananlardan eylesin. Dua dili hayır dilidir. Beddua hayırsızlık dilidir. Hangi dilimiz baskın ise, herhangi bir olay yaşadığımız zaman refleks olarak o dili kullanıyoruz. Başka bir ülkede yaşadığımız zaman başımıza bir şey geldiğinde ilk refleksimiz kendi dilimizde tepki vermektir. 

Duanın iki çeşidi var. Kavli dua ve fiili dua. Kavli dua dediğimiz, söz ile yapılan dua. İmam Gazali üç tanedir diyor. Kavli, kalbi ve fiili. Kavli dua dediğimiz, söz ile yapılan dua. Rabbena duaları, Allah‘ım bana dünyada ve ahrette güzellik ver. Gibi sözler duadır. Kalp ile yapılan dua insanın kalbinin içerisinde duyguların da terennüm etmesidir. Duyguları ile duanın yerleşmesidir. Fiili dua dediğimiz ise o duanın gereğini yapacak eylemlerde bulunmaktır. Diyelim ki tefsir konusunda bilgili olmak istiyoruz ve Ya Rab bana tefsir dersi nasip eyle senin var gene öğreneyim diye dua ediyoruz. Bu kavli  duadır. Duygunuzda ise buna Niyetlerimiz var. Bu kalbi duadır. Ama böyle bir dersimiz yok ise, fiili duamız yok demektir. 

Alimler şöyle der. Kavli dua fiili duanın mı girizgahıdır. Ona meyletmek, ona yönlenmek için insanın kendisini planlamasıdır. Fiili duaya gitmiyorsa kavli dua, o bir yerde tıkanır. Biz bir şeyi murat ediyorsa, fiiliyata geçmesi lazım. Dua asıl orada olur. İnsanın eylemleri duadır. Bizim bu yapmış olduğumuz ders bizim fiili duamızda. İlim öğrenmek istiyoruz, Kuranı anlamak istiyoruz ve bununla ilgili olarak bu çalışmamız bizim de duamızdır.

 



      I.        KAVLİ DUA

 Kavli dua dediğimiz duayı ikiye ayırıyoruz. Hayır dua ve beddua.

A.    Hayır duayı: Hayır duayı da ayırıyoruz. 

1.    Kişinin kendisi için yaptığı hayır dua. 

Hazreti Aişe Validemizden gelen bir hadisi şerif de, Allah Resul’üne (SAV) soruyorlar, Ya Resulallah hangi dua en faziletlidir? Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “kişinin kendi nefsi için yaptığı dua en faziletlidir” diyor. Biz başkasına yaptığımız duanın daha faziletli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü günahsız bir ağızla dua etmiş oluyoruz. Ama kendimiz için yapmak neden önemli, çünkü kendini düzeltmek, kendini planlamaktır. O yüzden kendimiz için dua etmek kendimizin de farkındalığını geliştirir. Benim bu eksikliğin var Ya Rab, ben bu tarafını güçlendirmek istiyorum demektir. 

Kişinin kendisi için yaptığı duayı da ayırıyoruz. Bunu da üçe ayırıyoruz. 

a)     Allah’ı zikretmek. Allah’ı anmak. Elhamdülillah, Lâ ilahe illallah, sübhanallah gibi dualar Allah’ı övgü ile anma dualardır. La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin… “Bu sözlerle dua eden bir Müslüman yoktur ki Allah onun duasını kabul etmesin” buyuruyor Efendimiz (SAV). 

b)    İkincisi, Allah’tan manevi isteklerde bulunmak. Allah’ım ayrılıktan, iki yüzlülükten, kötü ahlaktan sana sığınırım, Bu Peygamber Efendimiz’in duasıdır. 

c)    Üçüncüsü de, Allah’tan maddi isteklerde bulunmak. Allah‘ım fakirlikten, zilletten, sana sığınırım. Bunlardan maddi isteklerde bulunmaktır. 

2.    Kişinin başkaları için yaptığı dua. 

a)    Kişinin anne babasına ve müminlere yaptığı dualar gibi. 

b)    Burada ikinci başlık kişinin kendi evlatlarına yaptığı duası. 

c)    Üçüncüsü ölüler için dua. Ölmüş doğru insanlar için dua. Dördüncüsü peygamberimize dua. Salat getiriyoruz mesela.

B.    Beddua: 

Kur’an‘da şöyle bir şey var. İnsan hayra dua eder gibi şehre de dua eder diyor. İsra Suresinde 11. ayette geçiyor. Ayetin sonunda da diyor ki insan acelecidir. Biz dua etmeliyiz, beddua değil. Öfkeye kapılıp beddua etmek Müslümanın şiarı değildir. Müslüman ancak kâfirlerin kendileri için yaptığı kötü davranışlar karşısında kötü doğada bulunduğunu haber verir. Peygamber Efendimize müşriklere dua beddua et dendiğinde “Ben lanetçi değilim” buyurmuştur. Hatta Uhut savaşında da, “Allah’ım kavmimi bağışla çünkü onlar bilmiyorlar”diye dua etmiştir. Bu anlamda da şunu anlamış oluyoruz, insan bazen hayır zannettiği şeyi şerde olabilir, o yüzden çok dikkat etmek gerek. Hele hele de bed dua etmemeli, bizim dilimiz hayır içeren duaları yapmaya alışkın olmalıdır.

    II.         KALBİ DUA

Duygulara duayı öğretmek. Mesela içinizden öfke duyduğunuz. Eğer kalbinizde duayı öğretirseniz, o öfkeyi sarmalar ve o öfkeyi dua ile atar kalbinizden. O yüzden kalbin içerisine dua etmeyi öğretmek lazım. Duygulara duayı öğretmek lazım. Duygulara duanın yarısındasın. 

 

  III.        FİİLİ DUA

İnsanın sözlü olarak Allah’tan istediğin şeyin zeminini hazırlamak. Allah diyor ya, “Bana isticap edin”. Çocuk sahibi olmak isteyen bir kimsenin evlenmesi, hastalanan kişi iyileşmek için dua ediyor, ve aynı zamanda da bununla ilgili sağlık kurallarına da dikkat ediyor. Bunların hepsi bizim fiili duamızdır. Uzun yıllar hastalık yaşayan Eyüp Peygamberin hastalığının giderilmesi için Allah’a dua ediyor. Sözel duasını ediyor. Allah onun üzerine diyor ki, “Ayağını yere vur”. Gayret et yani. Yani bir gayret et, Bir şeyler yap, ve oradan çıkan su senin hastalıklarına şifadır. Demek ki fiil öncesinde yapılan o sözlü dua, bir zemin hazırlamaktır. Fiili çalışmadan sonra yapılan sözlü duada artık onun sözü ile taçlandırılmasıdır. 

 

 

——

Duanın usul ve adabı: 

1-    Duaya, Euzubesmele, hamd ve Selat getirerek başlamak lazım. Meryem suresinde de, Araf Suresi nde de biz duanın adabını görüyoruz. Zekeriya Peygamber Meryem suresinde duasının başında “ben Rabbime ne zaman niyaz etsem hiç o beni mahrum etmedi” der. Tevazunun güzelliğine bakınız . Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Biriniz dua etmeye başladığı zaman Allah’a hamd ile başlasın, sonra salavat getirsin ve sonra duasını yapsın” buyuruyor. Demek ki duaya başlamadan önce Euzübesmele çekmemiz gerekiyor. Euzübesmele ne idi, aklın, zihnin abdest almasıdır. Kalbe abdest aldırıyoruz. 

2-    Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmeli. Şöyle bir hadisi şerif var, “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak Ya Rabbi diye yalvarıyor, oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, böyle birisinin duası nasıl kabul olur”. Burada demekki Eusübesmele çektikten ve hamd ettikten sonra tövbe . 

3-    Esma ül hüsna ile dua etmek. Araf Suresi 180. ayette “Allah’ın esması ile dua edin” diyor. 

4-    Ramazan geceleri, teheccüt gibi zamanın bir çok değerli alanında dua etmek. 

5-    İhlasla, samimiyetle dua etmek lazım. “Biliniz ki Allah gafil bir kalpten edilen duayı kabul etmez” buyuruyor Peygamber Efendimiz (SAV). Kalp gafil ister, samimi değil ise ondan gelen dua kabul olmaz buyuruyor. 

6-    Kabul olacağına inanarak dua etmek lazım. “Kabul edileceğine kesin olarak Allah’a dua edin” diyor Peygamber Efendimiz (SAV). 

7-    Yalvararak, tazarru ederek dua etmek. Ve dua tekrar tekrar edinmeli. Peygamber Efendimiz (SAV) buyuruyor ki, “şüphesiz ki Allah ısrarla dua edenleri sever”.

8-    Ümit ve korku içinde dua edinmeli. 

9-    Meşru şeyler istenmeli. Asla aşırı Gidilmemeli. Haram bir şey isteyemeyiz. 

10- Sadece sıkıntılı zamanlarda değil, her zaman dua edilmeli. Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor, “Sıkıntılı ve musibete uğradığınız zamanlarda Allah‘ın duasını kabul etmesini isteyen kimse rahat zamanlarında da çok dua etsin “buyuruyor. Demek ki rahat zamanlarımızdaki dua, bizim zor zamanlarımızdaki duamızın kabulüne vesiledir. 

11- Sadece Allah’a dua edinmeli. 

12- Ölçülü olunmalı. Ve aşırı gidilmemeli. Duada haddi aşmamak. Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyor, bazı toplumlar haddi aşarlar, onlardan olmayın. Duada haddi aşmak nedir, duanın usul ve adabına uymamak taşımakta istenmeyecek şeyleri istemek, Haram ve yasak olanları istemek, herhangi bir kötülükte Allah’tan yardım istemek duanın adabına uyumaz.


Pakistanlı Dr. İşân Hüseyni yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi.
Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı.
Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve "O toplantıya muhakkak yetişmem lazım. 16 saat bekleyemem" diye bağırdı.
Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler.
Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu.
Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona "Telefonu verir misin telefon etmem lazım" dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki: "Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen, yemek ye, çay iç sonra düşünürsün bu işleri"
Adam çaresiz az ısınarak yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun uzun dualar etti.
Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte çok küçük bir bebeğin hareketsiz durduğunu gördü.
"Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır bu kadar uzun ağlayarak dua ettin"
Yaşlı kadın:
"Hem annesi hem de babasından yetim olan torunumdur. Ağır hastalığı var. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı. İşan Hüseyni adlı bir doktor var. Çaresi ondadır dediler. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allah'a dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.
- Doktor Hüseyni ağlayarak dedi ki "Kalk anacığım. Allah senin duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim.

Allah’ın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim. Bütün yollar kapanınca yeri göğü yaratana sığın. " 


Kalp dua etmeye başladığı zaman bütün samimiyeti ile bütün teslimiyeti ile dua etmeye başladığı zaman Musa peygamber gibi, arkada Firavunun ordusu, önde Kızıldeniz, müminler artık ne yapacağını bilemiyor, onlar da tepkili, öyle bir durumda deniz ikiye ayrılıyor. 

Nuh peygamber dua ediyor, Çölde gemi yapan Nuh peygamber, “Allah’ım ben mağlup oldum yardım et” diyor, sular gemiye geliyor. Gemi suda yüzmek için karaya inmiyor. Karaya su gelip gemiyi yüzdürüyor. Dua çok güçlüdür. En büyük silahımız. Kalbi duamızda, kavli duamızda ve fiili duamızda. Üçü de bizi en güzel yollara taşıyacaktır. Hayatımızı değiştirecek, perspektifimizi değiştirecek, güç katacak en önemli vasıtadır. O yüzden dualar öğrenelim. Kendimizde dualar edelim. Kendimizin de özel duaları olsun. Peygamber duaları, hangi peygamber nasıl durumda bu duayı nasıl etmişler bunları öğrenebiliriz. 

Dua bizi güçlendiren bir mekanizma. Dua kalbimizin, ruhumuzun, bedenimizin güçlenmesi için çok önemli bir mekanizma, bunu unutmayalım. Öyle olalım ki, sözlerimiz buram buram dua olsun. Halimiz dua olsun. Öyle olalım ki eylemlerimizde dualar tezahür eylesin.

Yorumlar