151. Nitekim size; ayetlerimizi size okuyan, sizi arındıran, kitabı ve hikmeti size öğreten ve bilmediğiniz şeyleri size bildiren kendi içinizden bir peygamber gönderdik.
151. ayette peygamberlerin görevlerinden bahsediyor. Ayetleri okuyan, diyor. Burada dil ile okumaktan bahsetmiyor, yani hayatına geçiren, arındırma, hataları, yanlış davranışları ortaya koyan, kitabı ve hikmeti öğreten, yani kitabı hem teorik olarak hem de pratik olarak teoriyi uygulayan bir peygamber gönderdi diyor 151. ayette.
Burada şunu anlamış oluyoruz ki, peygamberin görevlerinden bir tanesi kitabı okumak, teorisini okumak, anlatmak, ifade etmek, aynı zamanda da o teoriyi pratikte de göstermek.
152. Öyleyse siz beni zikredin; Ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin! Nankörce inkar etmeyin Beni.
152. ayette de “beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim” diyor. Burada zikirden murat, Kur’an-ı Kerim’de çok fazla manaya geliyor.37 anlama geldiğini biliyoruz. Zikir, anmak, hissetmek, düşünmek gibi birçok anlama geliyor. Burada Allah diyor ki, siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim. Siz bana dua edin, ben de duanızı kabul edeyim. Siz benden isteyin ben de size vereyim. Siz Allah farkındalığı ile yaşayın, ben de sizi kulluk şerefiyle yükselteyim. Bu anlamda çok önemli bir ayet. Ne kadar kul Allah’ı zikrederse, Allah da ona aynı şekilde ikram edecektir. Bu bir şükür’dür aslında. Farkındalık nimetedir. Aynı zamanda haşır Suresi nde buyurduğu üzere, o gün onlar kendileri unutturulur. Allah’ı unutanlar kendilerini unuturlar.
Allah’ı anmak demek, insanın kendi farkındalığında olması demektir.
İnsanın hayatını, ilkelerini, kriterlerini hakikat üzere belirlemesi anlamına geliyor. Bu cihetle çok önemli bir ayet. Demekki Allah’ı zikretmek demek, Allah’ın farkındalığı ile yaşamak demek. Allah‘ın ilkelerini, hayatın ilkelerini vahyi perspektifi ile çizmesinden bahsediyoruz. Haşır Suresi’nde bahsettiği üzere insanın Allah’ı unutması, aslında kendini unutmasıdır. Kendi fıtratına aykırı davranması anlamındadır.
153. Ey iman edenler! Sabırla ve namazla yardım isteyin. Allah, elbette sabredenlerle beraberdir.
Bakara 153. Ayette;
Sabır ve namazla yardım isteyin diyor. Demekki bir metodoloji sunuyor Allah. Sabır ve dua ile istemeye devam etmek. Sadece ve sadece Allah’tan isteyin. Dua ederek, hem de sabrederek. Hazreti İbrahim dua etmiştir ve sabırla da beklemiştir. Bu aslında tüm peygamberler için geçerlidir. Sabır direnç ile devam etmek demektir. Çok sıkıntılı olduğunuz dönemlerde bu ayetin okunuşu ile böyle yapmak gerekiyor. Hayatınızda bazı imtihanlar olabiliyor. O imtihanlara karşı nasıl bir duruş sergileyeceğimizi bu ayet söylüyor. İki rekat namaz kılıp, Allah’ım, Ya Rabbi bana dirençli olmayı nasip eyle ve buradan nasıl çıkmam gerekiyorsa o şekilde çıkmayı bana nasip eyle, diyorum. Burada Allah’tan bir direnç istemekten bahsediyor. Bu cihetle, hepimizin sıkıntıları olabiliyor, hepimiz imtihanlardan geçiyoruz. Bu doğal. Hayatın süreci. Allah, iman edenlere söyle diyor, sabır ve namazla Allah’tan isteyin diyor. Demekki Allah’ın bizimle beraber olduğu anlamına geliyor bu.
Bir insan ne kadar dirençli olursa, duruşunu bozmazsa, sözünü bozmazsa, isyana kaymazsa, namaz ve dua ile devam ederse, muhakkak ki Allah ona deva, destek olacaktır.
Bunu söyledikten sonra büyük bir müjde olduğunu da görüyoruz. Allah’tan yardım isteyin diyor. Allah Barınağınız olsun. Allah sığınağınız olsun diyor. Tek sığınağınız Allah olursa ondan alırsınız yardımı diyor. Kalbinizin eğlenmesine müsaade etmeyin diyor. Sonuçta bu dünyadan gelip geçiyorsunuz. Gitmeye geldiğimiz dünyada geçici olanlara bağlanmayın diyor. Her şeyin karşılığını verecek olan Allah’tır. Necim 62. ayette de görmüştük. Kim verebilir Allah’tan başka. Sıkıntılarımız var, gayretlerimize kim cevap verebilir. Kimse cevap veremez. Hiçbir ecrini zayi etmez Allah. Kehf Suresi 30. ayette de Allah buyuruyor, Allah güzel amelleri zayi etmez diyor. Demekki sabırla ve namazla ya da dua ile yola devam etmekten bahsediyor Allah.
154. Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Aksine diridirler, ama siz fark etmezsiniz.
154. ayete gelirsek;
Allah orada başka bir konuya ilgi çekiyor gibi görünse de aslında şöyle bir konuya ilgi çekiyor. Şehit olmaktan bahsediyor. Allah yolunda ölenlere ölü demeyin diyor. Demekki onların Allah katındaki konumları farklı. Tabi günümüzde Allah’ı inkar edenlere de şehit denilebiliyor. Farklı bir şey için ölmüş, insanlar basın yayın şehidi oldu, gibi yakıştırmalarda bulunabiliyor. Ama aslında buradan anlıyoruz ki şehitler farklı bir düzlemde yaşıyor.
Allah’ın şehit dediği ile bizim şehit dediğimiz arasında bir fark olmamalı. Bizim bu dünyada şehit dediğimiz Allah‘ın açıkladığından olmalı. Burada şehit kavramı ile ne anladığımız önemli. Bunu çok daha net anlayabiliriz şu şekilde. Ölümün en kolay olanı pamuğun içinden bir kancayı çekip almaya benzer diyor Efendimiz (SAV). Kim şehit olur. Demokrasi şehidi, onun şehidi, bunun şehidi gibi bir çok şehit yakıştırmaları var.
Burada asri saadetten bir örnek vermek istiyorum. Asr-ı saadette komutanlardan bir Sahabi, Savaş esnasında vefat ediyor. Adı Kuzman. Annesi onun için diyor ki, cennet sana mübarek olsun, diyor. Harpte ölünce cennet sana mübarek olsun diyor. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme bunun haberi geliyor. Hazreti Peygamber, hayır diyor, reddediyor çünkü o Medine’deki hurmalıkları için öldü diyor. Çok farklı bir şey öğreniyoruz.
Burada çok önemli bir şey görüyoruz. İslam ordusunun bir askeri, ama yüreğinde Allah değil hurmalıkları var. Onun şehit olmaktan çıkaran sebebi söylüyor Peygamber Efendimiz.
Siz anlamazsınız, onlar diridirler diyor Allah. Demekki Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin diyor. Demekki onlar ölü değil. Onlar imanlarına şahit olarak vefat ettikleri için onlar şehittirler. Yani imanlarına canları şahit olmuştur. Allah’a imanlarını canları ile ispat etmişlerdir. Demekki kişinin imanına canı şahit olunca, o şehit olmuş oluyor.
Demekki Allah’a imanını canı ile ispat eden kişiye şehit diyoruz. Yani Yâ Rab! imanıma canımı şahit eyledim diyor.
Burada şunu çok iyi anlamış oluyoruz, şehit olmak demek, Allah katında şehit mertebesine alabilmek için kalbin iman edip Allah rızası için o yolda olmak gerekiyor. Kalbin Allah rızası için o yolda koşturması gerekiyor. O yolda vefat etmesi gerekiyor. İnsan ile İslam’ı buluşturan bir insan, öyle bir gayret eder, öyle Tebliği eder ki o da bu yolda şehit olur.
Öncesinde sabırdan bahsetti, Şükürden bahsetti. Biz şunu anladık ki ayetten, zikir ve şükür yüreğin hazırlanmasıdır. Demekki yüreği hazırlamak zikir ve şükürle oluyor. Daha sonrasında cihat, daha sonrasında ise şehadet geliyor.
Gönlü, yüreği zikir ve şükür ile alıştırmadan demekki insan eylemi şehadete bürünemiyor, eylemi şehadete gidemiyor.
155-156. Sizi elbette biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklik ile sınayacağız. Sen şu sabredenleri müjdele ki ‘Biz Allah’a aitiz ve yalnız O’na döneceğiz’ derler.
155. ayette ise;
Sizi biraz korku, biraz açlık, maldan, candan, ürettiklerinizden sınarız diyor.
Burada önemli bir konuya başlayacağız. Ben sizi bunlarla denerim diyor. 150. ayette Allah onlardan değil benden korkun demişti. Korkunun kendisi zaten bir imtihandır. Düşünün ki hepimiz her şeyden korkabiliriz. Ölümden korkarız, şimşekten korkarız, korkabilecek çok şeyimiz var. Ancak ölüm korkumuz biz Müslümanlar olarak, müminler olarak ölümden korktuğumuz için korkmayız ölümden. Ölümün bizatihi kendisinden korkmayız. Çünkü buna gerek yoktur. Ölüm bitiş değildir, son değildir. Biz ölümden korkmayız, biz ölümden sonrası için hazırlanmak mahiyetinde bir korku yaşarız. Ve her bir ölüm bize ahireti hatırlatır. Yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı hatırlatır. Eylemlerimizi sorgulatır bize.
İnsanın nelerden imtihan olacağından bahsediyor bu ayet. Bu anlamda önemli. Dolayısıyla ilk sınav korku. Öfkenin de kaynağı korku. Korktuğumuz için öfkeleniriz. Sonucundan emin olamadığımız için öfkeleniriz. Açlığın da korkusu var, ölümün de korkusu var. Kendisinden önce korkusunu yaşar aslında insan.
Allah’tan korkmuyorsa başka hiçbir şeyden korkmaz. Eğer bir mümin hakikaten Allah’tan korkuyorsa o mümin açlıktan korkmaz. Açlık ile korkutulamaz. Aç bırakmak ile korkutulamaz. Aç bırakmak ile açlık ile korkutmak ayrı şeylerdir. Yani insanlar sizi öldürebilir ama ölümle korkutamazlar. İkisi çok farklı şeylerdir. Öldürebilirler ama ölümle korkutamazlar. Biliriz ki öldüreceğiz zaten. Ölümle tehdit bizi korkutmaz. Herhangi bir durumda korkmak yerine biz o durumdan nasıl çıkacağımızı biliriz. Bu önemli bir şey. İnsanın ne yapmaya karar verdiğini bilmesi çok önemli. İnanıyorsa mümin gibi davranması, inanıyorsa mümin gibi hareket etmesi çok önemli.
Bu ayette diyor ki ilk önce sizi korku ile imtihan ederiz. Demekki korku, öncelikle bir sınav. İnsan korkusu ile çaresizliği ile hayata sarılıyor. İnsan güvendikçe korku duygusunu yeniyor. Burada korku ile kaygıyı ayırmak lazım.
Korku daha çok olanlar üzerine, kaygı daha çok olacaklar üzerinedir.
Korku duygusu kaygı duygusunu da besler. Olanlar üzerinden olabilecekler üzerine kaygı da bulunmak.
Bir mümin bilir ki burada en zirvesi Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Muhammed’in (SAV) mağaradaki diyaloğunda Hazreti Ebu Bekir’e Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in korkma dediğini biliyoruz. Allah bizimle beraberdir, dedi. Demekki korku bizim için bir sınav. Korku ile baş edebilme becerisi geliştirmek gerekiyor. Yani bu korkuları, kaygılara dönüştürmemek. Bu korkular yüzünden hayatı engellememek, hayatının akışını bozmamanın yollarını öğrenmek.
150. ayette Allah çok net söylüyor, onlardan değil benden korkun. Hiçbir şeyden korkuya gerek yok. Ölüm bitiş değil. Son değilse o zaman ölüm korkusu yersizdir. İnsan eğer biliyorsa ki Rezzak olan Allah herkesin rızkını verir, o zaman rızık korkusu yersizdir. İnsanı aç bırakabilirler ama açlıkla, iman eden bir mümini korkutamazlar. Öncelikle korkuları ile korkutamazlar mümini. Mü’min herhangi bir olayın gerçekliğini yaşar, ama korkusuyla yaşatılamaz korkutulamaz. O yüzden tarih boyunca tüm zalimler korkuyor sermaye edilmişlerdir. İnsanları hep bir yerden korkutmuşlardır. Başına şu gelir, şunu yaparız diye hep tehdit etmişlerdir. Ama Allah diyor ki, mümin korkmaz. Allah bize bunun eğitimini veriyor. Allah’tan başkası ile kalbini yormamakla alakalı.
154. ayeti Allah yolunda öldürülenleri ölü demeyin diyor.
Demekki önceki ayetler bize şunu öğretiyor, sabır ile şükürle kalbin dinamiklerini iyi oluşturmak. Ondan sonrasında ise cihat.
155. ayette şunu da öğrendik. Korku bir imtihan. Korku ile başa çıkma becerisini Allah bize öğretiyor. Demekki bir şeyin hakikatinden ziyade korkusu bizi daha çok korkutuyor. Ölümden ziyade ölüm korkusu. Bir mümin ise ölümden korkmaz. Zaten bilir ki ölüm yokluk değildir. Her ölüm geldiğinde, her mezar gördüğünde korkmaz. Onun yerine kendini düzenlemeye çalışır. Kendini düzenleme becerisi geliştirir. Psikolojide bu çok önemlisidir. İnsanın kendini düzenleme becerisi. Eğer insan Allah’tan korkuyorsa başka hiçbir şeyden korkmaz. İnsanlar aç bırakabilir ama insanlar açlıkla korkutamaz.
Bu konuda Epiktetos’u örnek vermek istiyorum. Kitabında geçiyordu, köle oluyor ve efendisi onun ayağını acıtıyor. Epiktetos da diyor ki ayağımı kıracaksınız. Efendisi daha da sinirleniyor ve daha fazla devam ediyor. Evet ayağımı kırıyorsunuz ama diyor, efendisi daha da siinirlenip ayağı kırıyor. Onun verdiği muhteşem bir cevap ver. Diyor ki, ayağımı kıracağınızı söylemiştim. Evet başıma gelmiş olabilir ama ben bundan korkmuyorum. Zalimin sermayesine mahal vermiyor.
Zalimin sermayesine mahal vermemek lazım.
Bunun öncesinde Allah bizi eğitiyor. Sen müjde ver ki, İnna lillahi ve Inna ileyhi raci’un diyenlere Allah destek olur diyor.
İSTİRCA
Recâ sözlükte geri dönmek, yapılmakta olan bir davranışı terk etmek. İbni Manzur’un sözlüğünde geri dönmek, geri dönmesini istemek gibi anlamlara geliyor. Yapılmakta olan bir işi, davranışı terk etmek anlamlarına geliyor. Rücû kökünden geliyor. Özellikle bir yakınını kaybeden, ya da herhangi bir üzüntü de musibete, Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun demenin “istircâ” anlamına geldiğini söylüyor.
Terim anlamı ise, herhangi bir üzüntü de sıkıntıda Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun demek olduğunu söylüyor. Bu bakara 155. ayette geliyor.
Öncesinde Allah diyor ki sabır edin, namaz kılın ve Allah’tan zikir bilinciniz olsun, şükür bilinciniz olsun, herhangi bir ölüm durumu olduğu zaman onlara da ölü demeyin ve aynı zamanda da herhangi bir korku kaygı durumu yaşadığınız zaman, burada ne deyin, Inna ileyhi ve Inna ileyhi raciun deyin, Allah‘ın hükmüne karşı bunu söyleyin diyor.
Burada aslında müminin inancı ile koyduğu tavrı gösteriyor. Moral gücünü de ortaya koyuyor. Musibetler karşısında takınılması gereken rıza, tevekkül gibi tanımlarla, kavramlarla ifade edilen bir istircâ durumunu öğrenmiş oluyoruz.
İstircâ bir bilinçtir. Bir tavırdır. İrade gücünü anlatan bir tavır.
Allah’tan gelen her türlü sıkıntıyı bir imtihan kabul etmektir. Rıza ve teslimiyet ile istircâ edip Allah’a döneceğinin bilincinde olmaktır. Ne olursa olsun, böyle bir sıkıntı yaşıyorum, Inna lillahi ve Inna ileyhi raci’un, ne demek senden geldik sana döneceğiz ve ben bu durumu Biliyorum, bu durumun geçici olduğunu biliyorum demek. Fahrettin Razi gibi bir çok İslam müfessiri Hazreti Peygamber’in (SAV) bir musibete maruz kalmadan önce isyana kalkışmadan önce istircâ okumasını tavsiye ediyor.
…
Bazı rivayetlerde Allah’ın insanın ayağına takılan ufacık bir diken battığında bile ya da Resulullah sallallahu aleyhi vesellemin elindeki kandili sönünce istircâ ettiğini biliyoruz.
Demekki burada Allah bize bir şey öğretiyor. Küçük ya da büyük imtihan edileceğinden bahsediyor insan. Ve bu imtihanlar da bazı eksiltmeler olabileceğini söylüyor. Burada istircâ etmenin bir duruş olduğunu söylüyor. Bu duruş Muhammet ümmetine ait bir duruş. Bir mümin, bir belaya, imtihana uğradığı zaman kendisine sayısız nimetler veren Allah’ın onu bir hikmete mebni olarak verdiğini düşünerek Inna lillahi ve Inna ileyhi raci‘un diyerek onun gönlündeki imanı sağlamlığı gösterir.
Hazreti Peygamber (SAV) şöyle buyuruyor, Müslümanın başına gelen hiçbir musibet yoktur ki onun sebebi ile günahı affolunmasın, hatta ayağına batan diken bile. Böylece mümin hangi Bir musibet olursa olsun bunun bir imtihan olduğunu düşündüğü zaman ve istircâ ettiği zaman bu musibet hakkında Yâ Rab! bana ecir ve bunun arkasından daha hayırlısını ihsan et dediği zaman Allah ona muhakkak daha hayırlısını iste ihsan edeceğini Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bize müjdeliyor.
Hatta şöyle bir olay naklediliyor, Peygamber Efendimiz’in parmağına ufacık bir diken batıyor. Sonra da Efendimizin tekrar ede ede istircâ ettiği rivayet ediliyor. Hazreti Ayşe, Efendimizin yanına gidince, Efendimize ne oldu deyince Efendimiz de gösteriyor Parmağını. Bunun için mi dedin deyince Hazreti Ayşe, Peygamber Efendimiz de diyor ki, Ya Aişe ne bilirsin ki belki Allah o azı çok eyler. Ufak bir şeydir, ben ona sabrederim ve istircâ ederim, Belki Allah onu bereketlendirir sen nereden bilirsin diyor.
En ufak şeyde ufacık şeyde dile alıştırmadan büyük olaylarda dile alıştıramayız. Peygamber Efendimizin burada yapmış olduğu eylem de buradaki uygulama o kadar önemli ki, o kadar çok mesaj var ki içerisinde, mesajlardan bir tanesi Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem en ufacık bir durumda bile bunun bir ecri olduğunu söylemesi ve uygulaması. İkinci bir şey daha öğretiyor İnsanın küçücük bir şeyde verdiği tepki neyse büyükte verdiği tepki daha şiddetlisi olacaktır.Kendimizi en doğru tepki verebilme ve en doğru refleksleri alıştırabilmek için öncelikle küçük olan şeylerde ağzımızı duaya alıştırmamız lazım. Burada Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin çok önemli bir tavrı ve tarzı olduğunu görüyoruz. Parmağına ufacık bir diken batıyor ve ufacık diken de Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun diyor. Kendini eğitiyor. Şuna da iman etmiş, Ayşe ne bilirsin ki sen, Rabbim belki de bu ufacık şeyin karşılığını çok daha büyük verir.
İstircâ aslında bir teslimiyetin kelimelere dökülmüş halidir.
Teslimiyet pazarlıksızdır. İhlas endişesizdir. O yüzden teslimiyette bir pazarlık yoktur Kemal Sayar bir kitabında diyor ki, teslimiyet hangi kapıların zorlanmayacağını bilmektir. İrade ile büyür, teslimiyet ile olgunlaşırız diyor.
İnsan irade ile büyüyor hakikaten. Teslimiyet ile de olgunlaşıyoruz. Bu konuda Nurettin Topçu’nun da bir sözü var.
İlk ve hayvani duyguları yaşamaya bastırdıktan, dikkatli ve disiplinli metotlarla akla teslim edilmeliyiz diyor. İlk önce içgüdüleri bir terbiye etmeliyiz, ondan sonra disipline olduktan sonra akla teslim olmalıyız. Bu mektebin ve terbiyenin işidir diyor. Aklın saltanatını kuran adamlar bizi ilahi ilhamın eşiğine kadar götürmelidir diyor. Rasyonel aklın saltanatını kuranlar bizi ilahi ilhamın yani vahyin eşiğine kadar götürmelidir. Tam ve kurtarıcı teslimiyet, ilhama yapıldıktan sonra insan bütünlüğünü anlar, bütünü sever ve iç yüzden sıyrılır. Artık ruh selamete erer. İnsan insanlığına kavuşur. Bu hale ulaştıktan sonra da akıl bizi idare eden aldanmaz bir vasıta, hisler ve duygular da varlığımızı saran samimi ve yaşatıcı unsurlar haline gelir.
Demekki teslimiyet insanı bütünleştirir ve bütün hale getirir. Damlayı deniz ile birleştirir. Ya da herhangi bir tohum toprakla bir olmuş gibi olur. İstircânın aslında teslimiyetin sözcükleri olduğunu anlıyoruz. Öyle sözcükler ki bunların öncelikle dilimizde alıştırmamız lazım. Elimizi bir yere vurduk, hemen istirca etmek lazım. Ufak bir üzüntü de hemen istirca etmek lazım. Bu bize şunu da anlatıyor. Geldin, gidiyorsun. Bu kadar dert etme. Aslında insanın istircâ yapması, gönlünü Rabbinin sözleri ile teselli etmesidir.
Hayatta inişler ve çıkışlar olmadan insanın kıvamı belli olmaz, teslimiyeti belli olmaz. İnsanı insan yapan aslında daha çok sınanmasıdır. Burada istircâ etmek aslında bizim gücümüzü daha çok artırıyor. En büyük sınavlarda bile ayakta durabilme gücü veriyor.
O yüzden Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun bu haftaki dersiniz, bu sadece ölüm için söylenen bir dua değil. Ama hayır, bu dua aslında bizim için her dönemde çok önemli bir duadır. Öyle ki bu dua bizi biz yapabilen bir dua. Bizi biz nasıl yapacak, ayakta durduracak. Biz de kendi halimize Rabbimize tevekkül ettirecek bir dua. Arz ettirecek bir dua.
O yüzden şunu unutmamak lazım. Bize görünen her şeyin arkasında bir hikmet olduğunu göremeyebiliriz. Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun aslında göremediklerimizi görmektir. Görmediklerimizi göremesek de, Yâ Rab! sana bıraktık demektir. Yâ Rab! ancak ve ancak sen benim gönlüme teselli edebilirsin demektir. Burada şahit olabilmektir. Burada şehit olabilmektir.
İstircâ edebilmek aslında insanın olgunlaştığını gösterir. Olaylarda aslında çocuklar ufacık bir şeyi kaybolduğunda ayaklarını yere vururlar, bağırırlar, çok kızarlar. Biz büyüdükçe kaybolan eşyalarımızın için çocuk gibi ayaklarımıza yere vurmayız. Ama biz de kimi zaman bizim için çok değerli olanlar için bizden gittiği zaman gönlümüzün ayaklarını yere vurabiliyoruz. Sesimizi bir çocuk sesi gibi yükseltebiliyoruz. O yüzden istircâ ederken sesini değil sözünü yükseltmenin ne olduğunu anlıyoruz. Sözünü nasıl yükseltmemiz gerektiğini anlıyoruz. Anlıyoruz ki ne olursa olsun döneceğimiz yer Mevla’mızdır. O yüzden olanlarla olmayanlar, oluşlar ile bozulmuşlar, varoluşlar ve yok oluşlar hepsi Allah katında aynı. Demek ki önemli olan istircâ ederek yolumuza devam edebilme gayretinde bulunabilmemiz lazım.
Ve aynı zamanda ümit veren bir dua. Ölümde bile ümit veren bir dua. Ben de oraya gideceğim En canını toprağa koyarsın ve orada Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun diyerek, ve dersin ki, Yâ Rab! Ben canımı oraya, ama ben biliyorum ki, ben de oraya geliyorum. Bu büyük bir teselli.
İbni Teymiye’ye eziyet ediyorlar, çok muhteşem bir sözü var:
Düşmanların bana ne yapabilir ki; öldürülmem şehadet, sürgün edilmem hicret, hapsedilmem halvettir. Ben cennetimi yüreğimde taşıyorum. Düşmanların bana ne yapabilir ki.
İbni Teymiye hakkında konuşanlar var ama Bir insan güzel bir şeyler yapmışsa olumsuz taraflarına bakmam. Olumlu taraflarını bakıp ders alırım..
Bir mümin cennetine yüreğinde taşıyabiliyorsa, hiçbir korku ve kaygı onu etkilemez. Cenneti yürekte taşıyabilmek için Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun diyebilecek bilinçte olmak lazım. Biz imtihan yaşarken bir bakalım ilk ne yapıyoruz. Hangi doktora gidelim, hangi iksiri kullanalım diyoruz. İlk önce Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun diyebildik mi. Şifası için Rabbimize sığındık mı? O zor durumdan kurtulmak için Allah‘ım sana iste rica ediyorum diyebildik mi? Ve Efendimiz (SAV) diyor, kim istirca eder ve bana bundan sonra çok daha iyisini lütfeyle derse Allah nasip eder diyor. Ama bakalım, bir imtihan yaşıyoruz ve o bir imtihan diyebiliyor muyuz yoksa hemen birilerini arayıp şikayet mi ediyoruz. İnsandır, Eşimizden de, evladınızdan da, ana babamızdan da, sevdiklerimizden, kendimizden de imtihan var. Bana sorarsanız en büyük imtihan insanın kendisidir. Kendi içgüdülerimizle, kendi nefsimizle yaşıyoruz. Ve o yüzden bunu en çok kendimize söylemeliyiz. Kendi yaptıklarımızdan, içinden çıkamadığımız zaman. Kendi kararlarımızın doğru olup olmadığını bilemediğimiz zaman. Uykumun kendine galip geldiğini hissettiğim zaman. Ya da bir yiyecek çok hoşuma gitti de ikinci defa devam ediyorsan hemen istirca ediyorum. Bana dünyevi hiçbir şeye galip eyleme diyorum. Sana kendimi arz ediyorum diyorum.
Burada şunu öğrendik. Bugün istica kavramı üzerinde durduk. Demekki istirca etmek Allah’ın ne olursa olsun sana döneceğimi biliyorum demektir. Burada o kadar çok mana var ki. Olabilecek adaletsizliklerden de sana sığınırım demek istiyoruz. İsyan etmekten de sana sığınırım demek istiyoruz. Şikayet etmekten de sana sığınırım demek istiyoruz. Hiç kimseninkini tesellisine gerek yok, sadece beni sen teselli edersin Ya Rabbi demek istiyoruz. Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun demek, bir tavır, bir mümin tavrıdır. Hastalıkta, kaygı, korku da... Öncesinde zikirle ve şükürle öğren, oku, zikret, şükret, kalbini beze, donat. Ve sonrasında kendini alıştır istircâ etmeye.,
Peygamber Efendimizin diken örneğinde küçük olaylarda- istircâ etmeyen büyük olaylarda nasıl alışacak zihin, kalp, gönül. Zorlandığımız yerde istircâ edin. Yâ Rab! Sana rücu ediyorum. Yâ Rab! sen daha güzeli ile lütfeyle.
157. Bunlar için Rableri tarafından şefkat üstüne şefkat ve rahmet vardır;
Bu ayet istircâ yapanların durumunu anlatıyor. Demek ki istircâ edenlere Allah, onlara Allah‘ın merhameti ve salatı vardır diyor. Salât kelimesinin Kur’an‘da 18 manasının olduğundan bahsetmiştir. 18 manadan bir tanesinin de leğen kemiği ve destek olduğunu söylemiştik. İslam’ın temel kodlarından bir tanesi Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun’dur. Tevhidin aslında anahtarıdır. Çünkü inanan insan tam anlamı ile hangi durumda olursa olsun en kötü durumunda bile, Allah’tan geldim ve Rabbime döneceğim der ve o anahtar ile istikametini tayin eder. Bu ayette diyor ki, onlara Allah tarafından merhamet vardır.
Selavat kelimesi salat’dan geliyor. Salat kelimesinden daha önceki derslerde bahsetmiştik. Buradaki salât kelimesinin anlamı daha çok destektir. Yani Rablerinden onlara özel destekler vardır diyor Allah. Demekki Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun dediğimiz an o sıkıntımız da, ya da bir şey yapamadığımızda ya da bir şeyi çok üzüldüğümüzde, hangi durumu yaşarsak yaşayalım bunu dediğimiz an Allah bunu vaad ediyor. Bunu diyen kullarına Allah‘ın desteği vardır diyor. Demekki Allah’ın özel bir desteği var. Demekki aynı zamanda Allah’ın rahmeti vardır.
Burası da çok etkileyici. Desteğini verir ama merhameti ile verir. Bu çok önemli. Birine destek olursunuz. Kolu tutmuyordur ve destek olayım derken canını acıtabilirsiniz. Orada çok dikkatli olmak lazım. Belki ona yardım ediyoruz, ne engeli varsa o sıkıntıya destek oluyoruz ama merhametli olmak demek, desteği çok ince bir şekilde yapmak demektir. Onu hissederek canını acıtmadan destek olmak demektir. Acısını da rahatlatmak demektir. Şöyle düşünelim, biri felçli ve yardım etmeye çalışırken öyle hızlı tutuyoruz ki canını daha çok acıtıyoruz. Belki onu rahatlatmak istiyoruz ama bir taraftan da canını acıtıyoruz. Orada merhamete ihtiyaç vardır. Mevla diyor ki, kulum hangi durumda ise, sıkıntı, korku, eğer İsti rica ettiği zaman ona rahmet ve merhamet ile destek vardır, diyor. Onun desteğinde merhamet vardır, ikram vardır. Ve onlar o güzel kullar, dosdoğru yol üzerindedirler. Öyle ki onların söyledikleri ile söylemleri ile, eylemleri aynı güzergahtadır. En büyük olayda bile, en büyük haksızlığa uğrasalar bile, en büyük sıkıntıyı yaşasalar bile isyan etmezler. Kimseye kalkıp şikâyette bulunmazlar. Evet aynı İbni Teymiye’nin dediği gibi yüreklerinde cenneti taşırlar. Yüreklerinde cennet vardır.
İşte onlar Öyle kullarıdır ki Allah’a acziyetlerine bildirirler ve niyaz ederler. Allah da onlara desteği ile, rahmeti ile ikram eder ve yollarına devam ederler. Yollarına öyle devam ederler ki hiç düşmeden devam ederler. Allah Resulü der ya, müminler ekinlere benzer, rüzgâr gelince eğilirler ama kırılmazlar ve tekrar ayağa kalkarlar. Hepimiz için böyle değil midir. Nice sınavlardan geçiyoruz, bazen çok da yerlere düştüğümüzde hissettiğimiz zamanlar oluyor. Ama orada Inna lillahi ve Inna ileyhi raciun diyerek tekrar ayağa kalkıyoruz. Tekrar gönlümüzü iman danamiklerini ayağa kaldırıyoruz. Ve Allah vaad ediyor, bunu diyen kullarıma ben desteğim. Eğer Allah’ın desteğinden uzak hissediyorsak, eğer Rabbimizin desteğini hissedemiyorsak, o zaman istircayı az yapıyoruz demektir. Bir durum olduğu zaman Allah’a rücu etmek yerine dünyaya rücu ediyoruz demektir. Yani benim rücum, talebim Rabbime dönüştür.
İstircayı dilimizin merkezine alalım. Ayakkabınızın bağı mı koptu, biri bir şey söyledi canımız mı sıkıldı, hemen iste rica edelim ve Ya Rab! sana istircada bulunuyorum, sana havale ediyorum diyip o teslimiyet döngüsünün içine girelim inşallah.
#İstirca #Salat #Zikir
Yorumlar
Yorum Gönder