Bakara Suresi 132-134. ayetler ( Keşşâf Tefsiri p. 827-841)


 132. İbrahim de bunu oğullarına emretti Ya‘kūb da... “Evlâtlarım! Allah sizin için bu dini (İslâm ’ı) seçti; siz de ne yapıp edin, (Allah’a) teslimiyet göstermiş olarak can verin!”





 

Bu ayette Allah diyor ki İbrahim Peygamber bir dini oğullarına vasiyet etti. Ve Yakup Peygamber de aynı vasiyeti kendi oğullarına devam ettirdi. Buradan şunu anlıyoruz, İbrahim Peygamber bir din vasiyet ediyor ve aynı dini Yakup Peygamber de çocuklarına vasiyet ediyor. Ve onlardan ancak teslim olmuş olarak can vermelerini istiyor. Burada aslında Yahudilere bir sesleniş var. Onlar kendilerini İbrahim Peygamberin dini üzere olduklarını savunuyorlar. Yakup Peygamberin soyundan geldiklerini ve o dinin üzere olduklarını savunuyorlar. Ama Allah-u Teala burada şunu belirtiyor, İbrahim bir din getirdi ve çocuklarına bu dini vasiyet etti, Yakup Peygamber de çocuklarına aynıdiğini vasiyet etti. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in getirdiği dinin de onların dininden bir farkı yoktu. Yani aslında Âdem Peygamberden itibaren ortak bir din var. Birbirlerinden farklı değildi. Tevhit merkezli bir dini söz konusu. Allah-u Teala burada bunu ifade etmek istiyor. Burada biraz belki Yakup Peygambere değinmek gerekiyor. Onun teslimiyetine biraz anlatmak istedim. Yakup Peygamber çocuklarına şöyle bir vasiyette bulunuyor; ne yapıp edip teslim olmuş kullar olun diyor. Bu vasiyette çok güzel bir vasiyet. Buradan da çıkarmamız gereken çok şey var. Biz vasiyeti hep maddi şeyler olarak düşünüyoruz ama Yakup Peygamber burada çocuklarına onların Ahiretini kurtaracak bir vasiyette bulunuyor. Belki bizlerde çocuklarımıza nasıl vasiyetler bırakmamız gerektiğini de biraz düşünmeliyiz.

Hepimiz Peygamberlerle ilgili farklı empatiler kurarız. Her Peygamberin yaşadığı imtihanlar da kalbimizde iz bırakan Peygamberler vardır. Peygamberler bu imtihanları yaşarken aslında bize birçok mesaj gönderiyorlar. Burada odaklanmamız gereken noktanın şu olduğunu düşünüyorum. O bir Peygamberdi ve onun teslimiyet göstermesi çok normal de. Onun olayı sabırla karşılaması çok normaldi olarak düşünüyoruz. Ama aslında Peygamberler de birer kul. Bunu Kur’an-ı Kerimdeki bir ayetten çok iyi biliyoruz. Fussilet Suresi altıncı ayette “onlara deki ben sadece bir beşerim”. 

O Peygamber efendimiz burada kendisini çok net bir şekilde beşer olduğunu ifade ediyor. O yüzden Peygamberlere bir insan gözüyle bakarsak empati dereceniz biraz daha artar. Onları bazen insandan daha üstün Bir varlık olarak düşüne biliyoruz. Onlar meleğe yakın bir varlık olsaydı Hazreti Âdem şeytanın sözüne kanmazdı. Allah‘ın sözünün dışına çıkmaz da. Ya da yunus Peygamber kavmini geride bırakıp gitmezdi. Ya da Musa Peygamber kaza ile birini öldürmezdim. O anda oradaki hikmeti anlar ve ona göre davranırdık. Bunları yapmalarının sebebi aslında onların da birer kul olduğunu gösteriyor. Onların da birer insan olduğunu gösteriyor güzel. İşte bu noktada Yakup Peygamberin teslimiyetini daha iyi anlayabilmek adına bunları anlatıyorum. Yakup Peygamber hepimizin bildiği üzere Yusuf Peygambere özel bir düşkünlüğü olan bir babaydı. Yusuf Peygamber onun için değişik düşkünlüğü olan bir çocuğu idi. Bu noktada Yusuf da öyle bir çocuktu ki Peygamber olacak bir çocuktan bahsediyoruz. Fıtratta ve iman da büyümüş bir çocuktan bahsediyoruz. Bu çocuk öyle bir çocuk ki abileri ona koya attığında siz bana merhamet etmediniz ama Allah size merhamet etsin dedi. İnanılmaz bir imana sahip. Çünkü biliyor ki Allah hiçbir zulme karşılıksız bırakmaz. Çünkü biliyor ki Allah onun yanında. Kendi belki bunun hesabını sormayacak. Sormadı da zaten. Allah bunun karşılığını vereceğini biliyordu. Böyle bir imandan bahsediyoruz. Yıllar sonra kendisini kuyuya atan Ağabeyleri ile karşılaştığında bugün size kınama yok diyenleri Peygamberden bahsediyoruz. Bu sıradan bir kişilik değil. Farklı bir mertebe. Yakup Peygamberin bir oğlunun bu şekilde bir oğlu olduğunu düşün ve diğerleri de onu yani kardeşini kuyuya atan çocuklarda. Hatta öldürmek istediler ama aralarından bir tanesi buna engel olup kuyuya atalım gibi bir fikir attı ve sonunda kuyuya atmaya karar verdiler. Yakup Peygamberin Yusuf’a olan düşkünlüğünü anlarsak teslimiyetini onun içinde zor olduğunu ama onun iman derece sayıları nasıl bir kul olduğunu anlayabiliriz. Öyle bir düşkünlük ki Yusuf Peygamberi kaybettiği zaman ağlamaktan gözleri görmemeye başladı. Böyle bir düşkünlüğü vardı. Ama bu düşkünlüğüne rağmen Yusuf Peygamberi Kaybettiğinde Yakup Peygamber dedi ki, bana düşen güzelce sabretmek. Bana düşen sabr-ı cemil göstermek. Ağlamaktan gözlerimiz görmeyecek duruma gelmenize rağmen diyorsunuz ki bana düşen güzelce sabretmek. Yakup Peygamber Başka bir ayette de diyor ki “Ben derdimi sıkıntımı sadece Allah’a sunarım”. Öyle bir iman ki, kimin ne derdini paylaşacağını çok iyi bilen bir imam. Öyle bir teslimiyet ki, yüreği evlat acısı ile yanlışsa da bana düşen güzelce sabretmek istiyor. İsyan yok, söylenmek yok, sadece Allah’a bir teslimiyet... O Yakup Peygamber teslimiyet olarak örnek almamız gereken Peygamberlerden bir tanesi. Çünkü biz hayatımızdan hangi olaylara ne kadar teslimiyet gösteriyoruz, belki bu konuda biraz kendimizi Sorgulamaya gitmemiz gerekiyor. Biz bir yokuşla karşılaştığımız da, bir imtihanla karşılaştığımız da babana Allah’tan geldi, Allah’ın gücü her şeye yeter deyip teselli bulabiliyor muyuz. Bana düşen güzel bir sabırla sabretmek diyebiliyor muyuz. Bu noktada belki hepimiz kendimizi sorgulamalıyız.

Birisi bize merak etme ben sana yardımcı olacağım dediğin zaman bile kaybımız ne kadar azalıyor. Halbuki bizim güçlü kişilere hiç ihtiyacımız yok. Bu sonsuz evrenin tek sahibi olan bir yaratıcımız var bizim. Gücü her şeye yeten bir yaratıcımız var. Fetih Suresi’nde diyor ki göklerin ve yerin orduları onundur. Her şeyi ona aittir. Peki biz buna ne kadar iman ediyoruz. Biz başımıza gelen bir sıkıntıda ne kadar Allah her şeye kadirdir dünya pazara falan veriyoruz. Bu noktada biraz kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Şu anda dünya genelinde hızla yayılan bir rahatsızlık var, anksiyete. Eminim çoğu kişi anksiyete rahatsızlığına bir şekilde duymuştur. Son zamanlarda çok fazla bir şekilde anksiyete teşhisi konuluyor. Hatta artık danışanlar şu şekilde geliyor, hocam ben de anksiyete var. Anksiyete bir hastalık, kaygı bozukluğu aslında. Anksiyetesi olan kişiler gerçekten bu rahatsızlığı çok yoğun bir şekilde yaşayan kişiler. Ama bizler artık dinden o kadar uzaklaştık ki, teslimiyetten ve Allah her şeyi kadirdir dilenci gibi yaşamaktan o kadar fazla uzaklaştık biz artık kaygı bozukluğuna sahibiz. Çünkü teslimiyetten çok uzaklaştık. Tabi burada gerçekten anksiyete hastası olanları tenzih ediyorum. Çünkü psikolojik rahatsızlıkların çoğunun altında fiziksel sebepler yatar. Bunu bu konudan ayrı tutuyorum. Bahsetmek istediğim, fiziksel hiçbir problemi olmadığı halde bir imtihanla karşılaştığında yeterince teslimiyet gösterememektir. İşte o Zaman kaygı seviyelerimiz çok yükseliyor. Şu anki dünyaya odaklanıyoruz. Sadece şu ana odaklanıyoruz. Genel çerçevede düşünemiyoruz yaşadığımız sıkıntıları ve o yaşadığımız sıkıntı da bizim için nasıl hikmetler saklar ve Allah kuluna karşı çok merhamet eder. Her kuluna bir sıkıntı verdiğinde bunun mutlaka bir sebebi vardır. O güzel noktaları vardır. Bu dünyada ya da ahirette. Bu kısımlara yeterince odaklanamadığımız için biz kendimizi anksiyete olarak İyi devam ediyoruz. Tabii ki şu anda da unutmamamız lazım. Bazılarımızın yapı olarak daha kaygılı. Zaten önemli olan eylemlerimiz konusunda neler yaptınız. Bununla nasıl başa çıktığımız. Önemli olan burada kendini hayır benim bir Rabbim var diyebilmektir.


133. (Ey Ehl-i Kitap !) Yoksa Ya‘kūb ’a ölüm geldiğinde siz görgü tanığı mıydınız? Hani, o, oğullarına: “Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?” demiş; onlar da: “Senin tanrına ve atalarının; yani İbrahim, İsmail ve İshak’ın tanrısına -tek tanrı olarak- kulluk edeceğiz. Biz teslimiyeti yalnızca O’na gösteren kimseleriz!” demişlerdi.






Bir önceki ayette Yakup Peygamberin çocuklarına pasifte bulunduğunu görmüştük. Onlara benden sonra neye tozluk edeceksiniz diye soruyor. Onlar da İbrahim İshâk ve İsmail’e atalarımızın tek tanrı olarak kabul ettiğine kulluk edeceğiz diyorlar. Burada müfessirlerin çoğu bu ayetin Yahudilere seslendiğini söylüyor. Çünkü Yahudiler daha önceden İbrahim Peygamberin soyundan gelip yaşadıklarını iddia ediyorlar. Fakat burada İsmail Peygamberin de isminin sebebinin geçmesinden şöyle bir sebebi var. İsmail Peygamber ve İshak Peygamberler kardeşler. Aslında bütün Peygamberlerin getirdiği dinler, onlara gelen kitaplar ortak bir din üzeredir. Bu noktada Tevrat’ta da İncil’de de Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in geleceğine dair bazı kısımlarda ayrıntılı bazı kısımlarda ise dolaylı olarak müjdeler verilmiş. Tevrat’ta Hazreti Musa’nın söylediği mı olduğu söyleniyor. Diyor ki, benim gibi bir Peygamber gelecek ve kardeşlerimizden bir Peygamber gelecek, diye bir kısım var. Kur’an-ı Kerim de Peygamberin geçmezse bizim için çok önemli bir kısım. Allah aslında Yahudilere kendi savundukları kasımdan kanaat getiriyor. İsmail Peygamber de aslında Yakup Peygamberin amcası. Yani bir kardeş soyundan tek kardeş Peygamber geldiğini söylüyor. Bu kısımla kilde yine Peygamber efendimizin geleceğini müjdeleyen kısımların olduğu biliniyor. Hatta Elmalılı Hamdi Yazır bunu tek tek Kaynak göstererek anlatmıştır. Merak edenler Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsirinden bu kısma okuyabilirler. Bizim anlamamız gereken, İbrahim Peygamber, Yakup Peygamber ve hepsinin ortak bir din getirdiği İsmail Peygamberin isminin geçmesi sebebi ile Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in de onlarla aynı dini getirmiş olması.


134. Bu bir ümmetti; geldi, geçti... Onların yaptıkları kendilerine, sizin yaptıklarınız da size aittir. Onların yapıp ettiklerinden siz mesul (olmadığınız gibi, bir artı değer de kazanacak) değilsiniz.



Bu ayette diyor ki Allah daha önceki Ümmetler geldi geçti. Siz daha önce yapılanlardan sorumlu değilsiniz. Bize bizim atamızın ne yaptığını sorulmayacak. Biz sadece bize yüklenilen sorumluluklar Mesoras. Bize sadece bizim yaptıklarımız sorulacak. Daha önceki atalarımız cennete de gitmiş olsa bizim için değişen bir şey olmayacak. Cehenneme de gitmiş olsan herkesin için değişen bir şey olmayacak. Önemli olan bizim ne yaptığımız. Yahudilere de al. Daha önceki atalarının yaptıklarıyla evlenmek size bir şey kazandırmayacak. Bir ümmete ve gruba dahil olmak, bir soydan geliyor olmak bizim kurtuluşumuza sebep olmayacak. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem in bir sözü vardır diyordun ya Fatima babana güvenme. Bir Peygamber kızına böyle bir şey söylüyor. Ya da Nuh Peygamberi düşünelim. Gemiye biniyor ve giderken son anda bile “Oğulcuğum ge”l diyor. İman etmesini istiyor. Ama orada iman etmiyor. Nuh Peygamberle aynı kanı taşıyor olması onun oğlunu kurtaramıyor. O yüzden soy nesep ya da bir gruba dahil olmak bize kurtaracak bir şey değildir. Biz sadece kendimizi kurtarabiliriz. Sadece kendimizden sorumluyuz. Necm Suresinde bu konuyu çok güzel özetleyen ayetlerden biri var. O ayette gerçekten de insan için kendi emeğinden başkası yoktur diyor. Sadece kendi Amellerimizden sorumluyuz. Ne yaşadıysak onunla karşılaşacağız ahirette. Bizden öncekilerin ne yaptığıyla değil biz ne yaptık. Önemli olan asıl nokta budur. Tahrim Suresinde şöyle bir ayet var yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. Bir insan önce kendisini kurtarmalı. Onun da kendisini ateşten kurtarmalı. Bir insan kendisini ateşten kurtarmadan başkasının kurtaramaz. Önce kendiniz çok iyi birer Müslüman olmak için çok iyi teslim olmayan kullar olmak için bütün gayretimizi sarf sarf edeceğiz.  Ayetin diğer kısmında ailenizi koruyun diyor. Evet belki atalarımızın da yaptığından sorumlu değilsiniz ama biz bizden sonraki gelecek nesillerden sorumluyuz. Biz onlara bu dini ne kadar öğretebilecek. Biz bu dinle ilgili onlara neler verebilecek. İşte bundan sorumlu olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü çok zor gördüm mesaj geliyor. Z kuşağı dediğiniz farklı bir kuşak geliyor. Teori anlamında Müslümanım diyen ama Müslümanlık anlamında geliyor. Etrafınızda kimler varsa hepsinden Sorumlu olduğumuzu düşünüyorum. Çocuk yetiştirmek çok ciddi ve zor bir iş. Bizim bu noktada fedakarlıklarımızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çocuklarımız gerçekten insandan uzaklaşarak büyümeye başladılar. Bizim onlara İslam adına söylediğimiz şeyleri bile anlayamayacak duruma geldiler. Haramların helal olmasından bahsediyoruz. Bizim çok net gördüğümüz sınırları artık bir sınır olarak vermemeye başladılar. O yüzden çocuklarımızın neler yaptığını çok iyi bakalım. Bizden sonra İslam’ı yaşayacak nesiller onlar olacak.

Rabbim inşallah gayretlerinizi arttırsın. Kişisel gayretlerimizi de, çocuk yetiştirme üzerine olan gayreti inşallah arttırsın. 132. ayette Yakup Peygamberin teslimiyetinden bahsetmiştik. Yakup Peygamberin Yusuf Peygambere olan üstünlüğüne ve buna rağmen göstermiş olduğu teslimiyetten bahsetmiştik. Hepimiz ortak bir amaç eklemedim bu hafta. İkimiz bir sıkıntımız var ve onun karşısında göstereceğimiz teslimiyete düşünelim. 133. ayette Yakup Peygamberin vasiyetinden ve ayette İsmail Peygamberin de adının geçmesi üzerine aslında bu tenin İbrahim Peygamberden ve hatta Hazreti Adem’den itibaren ortak bir din olduğunu, ortak ve tevhit inancından olduğunu bahsettik. Ve son ayete daha bizden önceki ümmetlerin yaptıklarından biz sorumlu değiliz. Onların yaptıkları ile cezalandırılmayacağız. Ya da mükafatlandırılmayacağız. Ama biz kendi yaptıklarımızdan sorumluyuz. Biz ne yapıyoruz biz bu mücadelenin neresindeyiz. Biz hayatımızın nelerine çok emek veriyoruz. Evimize mi çok emek veriyoruz ve bir araba işimize mi yoksa Allah‘ın davası uğruna mı bir şeyler emek veriyoruz. Biz en çok kendimizden sorumluyuz ve sonra da bizden sonraki nesillerden sorumluyuz. Çocuklarımızın Fatih’in üzerine yaşaması için elimizden gelen fedakarlığı, en fazlada takip ederek yapmamız gerekiyor. Onların bu dini sadece teoride değil pratikte de uygulanmasını anlatmamız gerekiyor.

Rabbim hepinizin gayretlerini arttırsın inşallah.

Yorumlar