Bakara Suresi 121-124. ayetler ( Keşşâf Tefsiri p. 780-792)

 


Dersin Ses Dosyası


121. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu hakkıyla okuyup izlerler. İşte, buna iman edenler sadece onlardır. Onu nankörce inkâr edenler; bunlardır işte hüsrana uğrayacaklar!

“Yetlûne” birine, birşeye uymak ve onu yakından takip etmektir. Terim olarak ise, hem de emir ve yasaklarını hayata geçirmek sureti ile Allah‘ın kitabına uyumak anlamına gelir. Okumak ve hayata geçirmekten bahsediyor. İlahi kitaplar sadece okumak için indirilmedi. İlahi kitaplar okumak, anlamak ve hayata geçirmek için indirilmiştir. Tilavetin gerçekten yerine gelebilmesi için onu hakkıyla okumak gerekiyor. Kuranı Kerim tilaveti demek, onu hakkıyla okumak demektir. Hakkıyla okumak ise onu okumak, anlamak, onu hayata geçirmek için gayret göstermek demektir. 

Elmalılı Hamdi Yazır bu kısımı şu şekilde açıklıyor. Kişi heva ve heveslerine uzak kalarak kuran okumalı. Kendi egonu işin içine katarak değil. Onlardan uzak kalarak samimi bir biçimde kuran okumaktır diyor. Manasına ve hükümlerine gözeterek okumaktan bahsediyor. Bizim Kuranı Kerim’in hükümlerini gözete bilmemiz için onu çok iyi anlamak gerekiyor. Demekki hakkıyla kuran okumak onu anlamak demekmiş aynı zamanda. Aynen şu misali gibi. Evimize gitmek için bilmediğimiz bir yerde elimizde bir harita var. Bu haritayı dikkatlice inceleriz evimizin yolunu bulabilmek için. İşte Kuranı Kerim’i de bu şekilde dikkatlice okumak gerekiyor. Çünkü Kur’an-ı Kerim de bu hayatın bir yol göstericisidir. Çünkü Allah Kamer Suresi’nde diyor ki, biz Kuranı anlaşılabilirsin diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu?. Allah başka ayetlerde de akıl etmez misiniz diye soruyor. Bizim bir şeyi Bak edebilmemiz için öncelikle anlamamız gerekiyor. Kuranı düşünmemize, anlamamızı, idrak etmemizi istiyor.  Başka bir ayette de bu kitabın yol gösterici olduğunu söylüyor. Bu kitap bizim yol göstericimiz. Bu dünyadaki haritanız. Bu dünyada neyin doğru neyin yanlış, hangi yollar daha sağlam, hangi yollar daha problemli, onu görebilmemiz için bize gönderildi. Bizim bu rehbere çok ihtiyacımız var. Onu anlamaya çok ihtiyacımız var. Çünkü bu kitap sadece belli bir gruba inmedi. Belli bir grup kitabı anlatsın ve anladığın gibi anlatsın diye inmedim. Bu kitap böyle bir kitap değil. Bu kitap herkese indi.

Sahabelere bakalım; onlar çok ilim sahibi kişiler miydi? Ya da Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem okuma yazma bilmiyor da ona kuranı Kerim inmeden evvel. Demekki bu kitap her birinize indi. Zuhruf Suresi 44. ayette, bu kitaptan sorguya çekileceksiniz diyor.

Biz Allah‘ın emirlerine gerçekten samimi bir şekilde hayatımıza geçirmek istiyorsak bunu Allahın kitabından öğrenmeliyiz.

Biz bu kitabı defalarca iman ettik de desek fakat içinde yazanları bilmiyorsak samimi olma durumumuz çok düşer. Bir şeyi hakkıyla iman edebilmemiz için onda ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Onun bize ne demek istediğini bilmemiz gerekir.


122. Ey İsrailoğulları ! Size ihsan etmiş olduğum nimetimi ve sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.

 

İsrailoğulları İbrahim peygamberin ikinci oğlu İshâk peygamberden devam eder. Yakup peygamberin ikinci ismi İsrail’dir. Onların soylarından çok peygamber çıktığı için kendilerini üstün bir soy olarak görüyorlar. Allah da onlara zamanında bir üstünlük verdiğini bu ayeti hatırlatıyor. Süleyman peygamber zamanında Kudüs kıble olarak belirleniyor. Bir manada İsrailoğulları bir imam gibi önder konumunda oluyorlar. Kıble onların zamanında gelen bir peygamber tarafından belirlendiği için kendilerine bu noktada üstünlük atfediyorlar. Fakat yaptıkları zalimliklerden dolayı Allah onlardan bu önderliği alıyor. 

 

123. Ve öyle bir günden sakının ki; o gün hiç kimsenin hiç kimseye faydası olmaz; hiç kimseden bedel alınmaz, kimsenin şefaati kabul edilmez; hâsılı, hiç kimseye yardım edilmez.

 

Allah bu ayette ahiret gününden bahsediyor. Kimseye soyuna göre muamele edinmeyeceğinden bahsediyor. Kimseye soyuna göre şefaat hakkı tanınmayacak. Allah bu ayette öyle bir günden bahsediyor ki, herkes tek başına. Herkes teketek hesabını verecek. Yaptığı her şeyin karşılığını bulacağı bir gün. Ve öyle bir gün ki kimseden fayda yok, ne annenin evladına, ne evladın annesine, ne eşinin birbirine, kimsenin kimseye faydası olmayan bir gün. Tek fayda amellerimiz. Ayette diyor ya, yapıp önden gönderdikleri ve yapmayıp arkada bıraktıkları... İşte o gün bunların karşılığını alacağız.

Yaptığımız amellerde niyetimiz çok önemli. Eğer niyetimiz temiz değilse o amellerin karşılığını ahirette göremeyeceğim. Diyelim ki, komşuma yardım ediyorum, kalbimdeki asıl niyetim ondan bir övgü duymak olabilir. Ben onun karşılığını sadece bu dünyada alacağım. Ahirette bu iyiliğin karşılığını alamayacağım. O yüzden amellerimizdeki niyetlerimiz de çok önemli. O yüzden kendimizi çok sorgulamalıyız. Ya da uzun saatler temizlik yaptığımızı düşünelim, temizlik imandan olduğu için mi, yoksa nefsimize hoş geldiği için mi temizlik yapıyoruz. 

Biz bu hayatta ne yaparsak, neye gayret ettiysek o bizimle gelecek. Bir insanın Kuran öğrenmesi için çok gayret etmişsindir, o her Kuran okuyunca senin amel defterin açık kalabilir. 

 

Biz öldükten sonra arkadan okunulan kuranlar, yasinler okyanusta bir damla olur. Biz bu hayatta kendimiz ne yaparsak o bizimle gelecek. Neye gayret ettiysek o bizimle gelecek. Bir insanın kuran öğrenmesine çok gayret etmişsinizdir ve o insan Kur’an okuduğunda sana dua ediyordur. Bu senin amel defterini kapatmıyor olabilirim.

Dört şeyi dört yere bırakın. Uyumayı kabre, rahatı sırat köprüsüne, Övünmeyi Mizana arzu ve istekleri cennete. Biz bu dünyaya hangi bakış açısı ile bakıyoruz. Biz uzun süre uykusuz kaldığımız zaman huzursuz oluyoruz. Uyumak istiyoruz. Ya da şu işimi bitireyim de rahat edeyim diyoruz. Hep bir rahata kollama peşindeyiz.

Bu dünya uyumak için ya da rahat etmek için olan bir dünya değil. Biz hep imtihanların bitmesini bekliyoruz. Ama bir imtihan bitince başka bir imtihan başlar. Bu dünya rahat etmek için değil. Bu dünya bir sınav. Bu dünyadaki yolumuzu bu kitabı hakkıyla okuyarak karşılığını ahrette alma gayretinde olmalıyız. Rabbim hepimizin bu noktadaki gayretlerini, samimiyetlerini arttırsın. 

 

124. (Kâbe neden kıblemiz oldu, açıklayalım:) Hani, Rabbi, İbrahim’i birtakım kelimelerle sınamış; o da bunları eksiksiz yerine getirmişti... “Seni insanlara önder kılacağım” buyurmuş; o; “Soyumdan da mı?” deyince, “Benim ahdim zalimlere erişmez!” buyurmuştu.



Bizim imtihanlarımızın altında yatan şeyi tercih meselesi. Biz imtihanlarımız da Allah’ın yolunu tercih ediyoruz, rızâsına mı yaklaşıyoruz yoksa şeytanın adamlarına mı yaklaşıyoruz. İşte bu iki tercih. O imtihanın sonucunda yaptığınız şey alacağınız karşılıktır.





Bu ayette İbrahim peygamberden bahsedebiliriz. İbrahim Süryanice bir kelime. Arapça karşılığı merhamet ile baba demektir. İbrahim peygamber öyle bir kul ki, “Allah İbrahim’i dost edindi” ayetine mazhar olmuştur. Allah‘ın dostluğu makamına yükselmiştir. Bunu algılamakta zorlanıyoruz, nasıl olabilir böyle bir şey? Fakat ayette diyor ki, Allah onu sana da diyor ve o eksiksiz bir şekilde imtihanlardan geçti. Yani tam bir kulluktan bahsediyor. Her yönüyle eksiksiz bir şekilde imtihanlardan geçmekten bahsediyor. İbrahim Aleyhisselam bir önceki ayette İsrailoğulları’nından bahsederken bahsetmiştik, İbrahim Aleyhisselam aslında hem Yahudilik, hem Hristiyanlık hem de İslam dini için çok saygıdeğer bir peygamber olarak düşünülüyor. Bütün inançlar da İbrahim peygambere saygı duyuyor. Çünkü kendi soylarının da o peygamberden geldiğini düşündükleri için ona çok saygı duyuyorlar. 

İbrahim peygamber Allah‘ın her emrine, her yasağını, imtihana tabi tutulduğu bütün hususları olabilecek en iyi şekilde geçmiştir. Hepimizde İbrahim peygamberin gönülde bıraktığı bir his vardır. Çünkü birçok yönde imtihan olmuştur. Kimimiz İsmail peygamber ile ilgili yaşadığı olayda etkilenmiştir, çok değişik ve zorlu imtihanlardan geçen bir peygamber. İsmail peygamberin kurban edilmesi, Hazreti Hacer’i bırakması, ateşe atılması, hepsinde aslında ortak bir şey var ki oda teslimiyet. İbrahim peygamberin Rabbine teslimiyeti. Öyle bir teslimiyet ki acaba’sı olmayan, sorgulaması olmayan, suçlaması olmayan bir teslimiyet. Öyle bir Rabbini beğenmişlik, öyle bir iman ki ve sonucunda Allah‘ın Dostluğuna ulaşıyor. Oğlunu kurban ederken öyle bir ahiret inancı vardı ki oğlunu kurban edebiliyor. Allah’a teslimiyeti çok yüksek seviyede olmayan bir kişi bunu yapamaz. Ama İbrahim peygamber yapabiliyor. Çünkü içinde inanılmaz bir teslimiyet var. 

Bizim yaşadığımız imtihanların üç sonucu vardır. Bir imtihan yaşadığımız zaman o imtihan bize üç yere ulaştırır. Birincisi, bizim makamımızı yükseltir. İkincisi, günahlarımıza kefarettir. Üçüncüsü, isyanımızı arttırmıştır ve bizi Allah’tan uzaklaştırmıştır. 

Eğer bir insanın başına bir zorluk geldi, bir imtihan geldi ve o İmtihanın başına geldiği zaman kalbi ve dili teslimiyet içerisinde ise biliyor ki o Allah’tan geldi ve biliyor ki Rabbim ona en güzelini nasip edecektir. Rabbi bundan haberdardır. Kalbi de huzurlu, dili de huzurlu. İşte bu kişi, bu imtihanla makamını yükseltir. Başkaları da var ki yaşadığı imtihanlarında kalbi huzursuz, karamsar ama dilinden kötü bir şey çıkmıyor, dili teslimiyetli. Bu kişinin de günahlarına kefaret oluyor bu yaşadığı imtihan. Ama bir kişinin kalbi huzursuz ve dili de huzursuz ve yaşadığı imtihan kalbine de, diline de vurmuşsa o zaman bu imtihan onu Rabbinden uzaklaştırıyor ve onu negatif bir duruma geçiriyor. 

İbrahim peygamber Allah‘ın dostluğu makamına ulaşıyor ya, ve ayette dediği gibi "seni insanlara Önder kılacağım" diyor ya; işte bu makam yüksekliğine bu imtihanları hakkıyla teslim olarak geçiyor. O yüzden bizler de bir imtihan yaşarken bu üç şıkkı aklımıza gelsin. Makamımızı mı yükseltiyor, günahlarımıza mı kefaret oluyor, yoksa bizi Rabbimizden uzaklaştırıyor.

Allah diyor ki ayette benim verdiğim söz zalimler için geçerli değildir. Bu ayetten şunu anlıyoruz, üstünlük, önderlik herhangi bir kan bağından ya da ne sebepten dolayı gerçekleşmez. Bir insanın üstünlüğü, önderliği onun takvası ile gerçekleşir. İbrahim peygamberin soyundan gelmiş olmak bir kişiyi önder haline getirmiyor, veri grubu önder haline getirmiyor. O yüzden zalimle, İbrahim peygamberin soyundan da olsalar üstünlük ve liderlik gibi ayrıcalıklara sahip olamayacaklar. 

Bakara suresinin başlarından itibaren İsrailoğullarından bahsediyor.

O İsrail’e onları o dönemde üstüste nöbettik onlara geldiği için Tevrat’tan dolayı bir son peygamber beklentileri var. Fakat üstünlük kendilerinde olduğu için bu peygamberin de kendilerinden çıkacağını düşünüyorlar. Kendi soylarından geleceğini düşünüyorlar. Fakat onlar bozulmaya başlıyorlar  Ve altın buzağı ya da tapmaya başlıyorlar. Giderek zalimleşmeye başlıyorlar. Ve bu zalimlik artık onların karakterleri olmaya başlıyor. Karakterleri zalimleşmeye başlıyor. Ve bu yüzden de Allah zalimlerden iman ve önder yapmayacağımıdan bahsediyor. Ve bu şekilde biz görüyoruz ki onların neslinden imamet kesilmiş, ve İbrahim zürriyetinin diğer koluna, İsmail aleyhisselam kuluna nübüvvetlik yüklenmiştir. Yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme peygamberlik gelmiştir. İsmail peygamberin soyuna gelmiştir. İsrailoğulları’nın bu zalim davranışlarından dolayı onlardan bu imamiyet kesilmiştir.

Allahu Teala bu üç ayette toparlayacak olursak İsrail oğullarına nimetler verdiğini, onlara nübüvvetle geldiğini fakat onların bunun kıymetini bilmemeleri ve nankörlük etmeleri ve  zamanla zalimleştikleri, Ve bunun üzerine Allahta İbrahim peygamberin doğasına şu şekilde cevap verdiğini söylüyor. Diyor ki benim Ahtim zalimlere erişmez. O yüzden artık nübüvvet Peygamber Efendimize (SAV) gelmiş oluyor.




Yorumlar