Özet - Fatiha Sûresi ve Bakara Sûresi 1-102

 

Dersin ses dosyası


Keşaf bir dirayet tefsiridir. Dirayet tefsiri demek, Peygamberimizden ve azhaptan gelen rivayetlerin tefsiri yapan kimselerin görüşlerine yer vererek anlatmasıyla oluşur. Yani hem rivayetleri ihtiva eder hem de çeşitli bilgilere dayanarak akıl yürütme metotlarıyla kişinin kendi görüşlerini beyan ettiği tefsire dirayet tefsiri diyoruz. 

Rivayet tefsiri ise; Peygamberimizden ve ashabından gelen rivayetler, tefsiri yazan kişinin kendi görüşünü çok fazla aktarmadan iletmiş olduğu rivayetler olarak tanımlanabilir. Yani tefsiri iki kısma ayırmış olduk. Bizim okuduğumuz Tefsir olan Keşşaf bir dirayet tefsiridir.

Fatiha Sûresi

Fatiha Suresinden başlayacak olursak, fatiha açan demektir. Başka isimleri de vardır. Seb’u mesâni yani tekrarlanan yedi ayet anlamı vardır. Bunun gibi bir çok anlamı vardır. Fatiha baştan sona bir duadan ibarettir. Bize dua nasıl yapılır onu öğretiyor Rabbimiz. Hamdin sadece Allah’a mahsus olduğunu bildirir. Bu bir girizgahtır. Kişinin nasıl Rabbine niyazda bulunacağı, nasıl başlayacağı ile alakalı. Burada da Allah’a niyazımızı ifade ederken en baş kıta bir girizgah mahiyeti taşır.

Nasıl dua edeceğimizi öğrenirken Fatiha Suresinde aynı zamanda “Senden yardım diliyoruz ve sana kulluk ediyoruz” diyoruz. Tekil bir kullanım yok. Çoğul bir şekilde kullanıyoruz. Burada bize üç şey temellendirilir . Allah ben değil bizşuurunu temellendirir. Çünkü müminler kardeştir ve bir bütünün parçalarıdır, ayrı düşünülemez. İkincisinde insan vücudundaki bütün azalar, hücreleri kastediyor. Onların hepsi adına biz diyor. Biz sana kulluk ediyoruz, der. Tevhit ve iman ehli tüm müslümanlar için de burada biz diyor. Kainatın ihtiva ettiği bütün mevcudat için de kullanılır. Yani mümin insan bütün azaları için, tüm tevhit ve iman ehli için ve kainatın kuşattığı tüm yaratılmışlar için orada biz der ve Allah’a kulluk eder. Bundan dolayı ben değil biz kelimesi kullanılıyor. 

“Seb’u mesâni” tekrarlanan yedi demek, biz Fatiha suresini günde 40 rekatta tekrar etmiş oluyoruz. Beynimizin nasıl çalıştığını düşündüğümüzde 100 milyardan fazla nöron bulunuyor. Biz bir şey öğrendiğimizde o nöronlar arasında bir bağlantı oluşuyor. Bir bağlantı o şeyi öğrendiğimiz anda gerçekleştiği zaman başlamış olmuyor. O bilgiyi tekrar etmiş olduğumuzda oluşuyor. Her gün 40 defa Fatihayı okuyarak o tekrarlama ile beraber bilgimizi pekiştirmiş oluyoruz ve kalıcı hale getirmiş oluyoruz. Aslında bu durum bir süre sonra davranış haline geliyor. Sürekli “Allah’ım senden yardım diliyoruz” dediğimiz zaman bu duygu durumumuza da yansıyor, davranışımıza da yansıyor.

Kur’an-ı Kerim okumaya nasıl başlıyoruz ondan bahsedelim. Nahl Suresinde geçtiği gibi kovulmuş Şeytan’ın şerrinden Allah’a sığın ile başlıyoruz. Önce istiâze ile başlıyoruz. Düşünelim, biz bir mekanı süslemeden önce oradan lüzumsuz şeyleri çıkartmak zorundayız. Ondan sonra orayı süsleriz. Burada istiâze gerekli temizliğin yapılmasının anahtarı olarak görünüyor. Dilimizi ve kalbimizi Allah’tan başka her şeyden temizleyerek başlıyoruz. Çünkü biz Allah’tan konuşacağız. Kur’an okumaya başlayacağız. O yüzden önce istiâze, besmele çekerek Kuran okumaya başlıyoruz. Önce kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sanıyoruz, sonra besmele çekiyoruz. Ve o besmele Kur’an‘ın anahtarı olmuş oluyor. Biz besmele de ne görmüştük, Bismillahirrahmanirrahim derken Allah’ın üç ismi Şerîfini görüyoruz. Allah, Rahman, Rahim. Her hayırda, her işe başlarken, Kur’an-ı Kerim okumaya başlarken istiazeden sonra besmeleyi çekmiş oluyoruz. Fatiha’nın yedi ayetten oluştuğunu söylemiştik. Aynı zamanda Fatiha suresi Mekkî bir suredir. Mekkî sureler, Mekke’de inen sureler, medenî sureler ise Medine’de inen surelerdir.

Mekkî ve medeni sureleri tanımlarken, Mekkî sureler ses vurgusu yüksek olan surelerdir.

Fatiha hem ses vurgulu, hem de mânâ vurguludur. 

Bakara Sûresi

Biliyoruz ki, İslam hukukundaki birçok hüküm, Bakara suresinde yer alıyor. Bazı alimler, bin nehyin, bin emrin, bin hikmetin bulunduğu sure derler Bakara Suresi için. Kuranın geniş bir özeti mahiyetindedir. Başka isimleri de vardır bu surenin. Sûret’ül Kürsî denir, Ayetel Kürsî burada bulunduğu için. Senam’ul Kuran, yani kuranın zirvesi ismi de verilmiştir. Ayrıca Zehra ismi de verilmiştir bu sureye, parlaklık, hidayet nuru anlamında. Ayrıca, hükümlerin çok bulunması dolayısıyla, Füstâtü’l-Kur’ân da denilmiştir. 

Bakara suresi Medenî bir sûredir. 10 yılda peyderpey nazil olmuştur. 286 ayet olduğunu görmüştük.

Bakara suresinin ilk ayetlerinden başlamış olalım. Fatiha Suresinde Allah’a dua etmeyi öğrenmiştik. Ve, Allah’ım bizi doğru yola ilet, demiştik. Bu doğru yola nasıl iletilecek bizi. Şu şekilde, hiç şüphe olmayan kitabın rehberliğinde olmuş olarak. Bakara suresinin ilk iki ayetinde bunu görüyoruz. 

3-5. ayetlerde ise muttakilerin özelliklerini görüyoruz. Yani onlar gayba inanırlar, imanın şartlarına uyarlar, namazı kılarlar, peygamberlere, kitaplara inanırlar diye bahseder. Muttakilerden çok uzun olmamak kaydı ile, Bakara suresinin başında bahsedilmiştir. 

Daha sonra ise onların tam zıttı olan kâfirlerden bahsediyor. 6-7. ayetlerde kâfirlerin özellikleri sıralanıyor. Kur’an’ın ayetlerine karşı kör ve sağır davranan kafirlerden bahsetmiş olur. Onlar fıtratlarını bozmuşlardır. Kalpleri mühürlenmiştir. Onların temiz ruhlarını çirkinleştirdiği için, nefesleriyle beraber hevâ ve hevesleri ile beraber hareket ettiklerinden dolayı kalpleri ölü hale gelmiştir ve mühürlenmiştir diyor. Nefisleri dipdiri idi. Çünkü ne isterlerse onu yapıyorlardı. Fakat kalpleri ölü haldeydi. 

8. ayetten 21. ayete kadar 13 ayette münafıklardan bahsediyor. Neden bu kadar fazla münafıklardan bahsetti. Çünkü münafıklar iki grup arasında gidip gelen hastalıklı gruptur şahsiyet itibari ile. Ne yaptıkları belli değil. İman ettik diyorlar fakat çok başka davranıyorlar. Bu anlamda münafıkların durumu çok tehlikeli ve tehlikeleri gizli durumda. Müslümanların ve müminlerin bunlara karşı uyanık olmaları için onların özelliklerinden uzunca bahsediliyor. Onlar iman etmeye daha meyilli kabul edildikleri için onlara herhangi bir şey tesir edebilir diye daha çok ayette ele alınmıştır. 

21. ayetten itibaren “Ey insanlar” diye hitap ediyor. Yani ister mümin ister kafir olsun ister münafık olsun bütün insanlığa hitap ediyor. Siz Allah’a kulluk edin, diyor. Rabbinize kulluk edin diyor. Neden herkese söylenmiş oldu? Kulluğunuzda itaatinizde devamlı olun anlamında da muttaki ileri bunu tekrardan söylüyor. Kâfirlere ise Rabbinize iman edin onu tanıyın demiş oldu. Münafıkları da samimi onun anlamında mesaj verilmiş oldu. Yani hepsinin özellikleri tek tek sıralandı. Ve 21. ayette insanlar gücünüz hiçbir şekilde Allah’tan daha fazla olmayacak. Ve Allah kudretini anlatmaya başladı. Burada bir

Burada artık kâinattan bahsediyor. Ve sizler acizsiniz diyor ve burada bir meydan okuma var 21 ve 24. ayetler arasında.

25 ve 29. ayette ise inançsızların takıntılı ayetlerini gördük. 25. ayette salih amel vardır. Kalbi, bedeni ve mâlî olduğunu görmüştük. İman ile amel iki farklı alandır. Burada bir müjde var ve bu müjde kime, sadece iman edenlere değil iman eden imanına salih amel ekleyenlere. İman tek başına yeterli değildir. İman temel ise salih amel onun binasıdır. Allah’ın 26. ayette bir sivrisineği örnek göstermekten çekinmeyeceğini söyledi. Allah’ın bütün kâinatı yaratması ile bir Sivrisineği yaratması arasında zorluk olarak hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla onlar kendi perspektifinden bakmışlardır duruma. 

30. ve 40. ayetlerde Hazreti Adem’in diğer yaratıklar arasındaki konumunun belirlendiğini görüyoruz. Onlar akıl sahibi olma durumundan dolayı diğer yaratıklardan üstündür ve halife kılınacaktır. Ve imtihan olarak dünyaya gelmişlerdir. 32. Meleklerin duasını gördük. 

“Allah’ım biz bilemeyiz, her şeyi bilen sensin ve kusursuz bir şekilde her şeyi yaratan ve yapan sensin” duasını görmüş olduk. Melekler kendi bilinç noktalarından baktıkları için farklı algılamışlardır. Allah da buraya şu mesajı vermiştir. Allah’ın yapacağı her işte bir bilinç vardır ve hikmeti vardır. Bu mesaj bize verilmiştir. 40. ayete kadar bunu görmüş olduk. 

40. ayetten 50. ayete kadar İsrailoğulları’nın yaptıkları yanlışlardan bahsetti. Onların tarihi içindeki durumları ve Kurana ve peygambere karşı tavırları neydi. Aslında baktığımız zaman 40. ayetten 177. ayetinde kadar bakara Suresi İsrailoğullarından bahsetmiş oluyor. Hem Medine Yahudilerinden hem de onların ataları olan İsrailoğullarından bahsetmiş oluyor. 45. ayet dikkatinizi çekecektir. Sabır ve dua vardı bu ayette. Sabır ve dua ile Allaha samimi niyazda bulunmak gerektiğini görmüştük.

51 ve 57. ayetler buzağıyı tanrı edinmeleri konusu vardı. Kendi yaptıkları şeyi kutsallaştırmaları vardı. Bunu öğrendik.

58 ve 60 inci ayet arasında insanlar burada kelime oyunları oynuyorlardı. Söylenenleri çarpıtmadan anlatılmak istenen üzerine yoğunlaşmak gerektiğinden bahsedilmiştir. Biz de buradan o mesajı çıkartmıştık. Kelime oyunu oynuyorlardı. Bunu görmüştük 60. ayete kadar.

61 ve 67 arasında yine İsrailoğulları’nın kendilerine verilen nimetlerin kıymetini Bilmeyerek nasıl nankörlük ettiklerinden ve verdikleri söleri tutmadıklarından  bahsetti.

67 ve 70 inci ayeti inek kesme emrini yerine getirmemeye yönelik tartışmaları vardı. 67. ayet Hazreti Musa’nın duası vardı. Cahillerle tartışmaktan ve cahil olmaktan Allah’a sığınmayı burada bize öğretiyordu. Aynı şekilde bizlere şu mesaj veriliyor da 67 ve 70 inci ayet arasında. Sizler de yapmaya çalıştığınız şeylerde bu şekilde kelime oyunlarına girişmeyin diyordu.

74. ayette bazılarının kalbinin taştan bile sert olduğunu görmüştük. İnsan artık duyamaz göremez oluyor. Duyarlılığını kaybediyor. Kendisinden başkasını düşünemez hale geliyor. Paylaşmayı bilmiyor, merhamet etmeyi bilmiyor ve bu eylemlerden uzaklaştıkça bencilleşiyor ve kalbinin kendisine de faydası olmuyor. Öyle taşlardan bahsediyor ki Allah korkusundan yuvarlanan ya da taşın içinden su çıktığından bahsediyor. Taş, kendi kanuna uygun hareket ediyor. Ama katı kalpliler ne kendilerine faydaları oluyor ne de başkalarına. 

75 - 82. ayetlerde ise Allah’ın ayetlerini tahrif edenler ve para karşılığında satanların durumunu görmüştük. Bunu nasıl yapıyorlardı. Din adamları özellikle, İşlerine gelmeyen durumlarda kılıf uyduruyorlardır. Mesela Sayılı günlerde cehennemde kalırız Allah bize bir düzenleme yapar, bizi farklı bir duruma sokar diye farklı kuruntuları vardı. Cahil olanlar da bana inanıyordu. İstedikleri ayetleri işlerine gelmediği zaman değiştirebiliyorlardı. Hazreti Peygamberin müjdelendiği ayetleri ona benzemediği şekilde değiştiriyorlardı. 

83 - 84. ayetlerde İsrâiloğullarına verilen emirleri gördük. Aslında bu emirler evrenseldir. Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksin diyor. İsrailoğullarından bununla ilgili söz aldığından bahsediyor ayette. Kul olduğunu bil. Kime kulluk edeceksin bunun farkında ol diyor. Daha sonra, anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz sözü almıştık diyor. Yani insanlara güzel davranmaktan bahsediyor. Güzel söz söyleyin diyor. Güzel söz söylemediğinde aslında o güzel davranışı da yok etmiş olacaksınız. Çünkü Güzel söz o güzel davranışı koruyan şeydir. Daha sonra namazı kılacak, zekâtı vereceksiniz diye söz almıştık diyor. Yani önce Allah’a kulluk bilinecek. Daha sonra insanlara güzel davranması isteniyor. Güzel söz ile bu yapılıyor. Daha sonra namaz kıl diyor. Namaz insanın kendisini düzenlenmesine sebep olur. Namazdan sonra ise zekât vereceksin diyor. Yani toplumsal farkındalığı ortaya koyan bir emir var. 

85. ayette ise kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamazlık yapmayın diyor. İsrailoğulları’nın yaptığı gibi kitabın bir kısmına uyarının bir kısmına uymam demeyin diyor. Kendi hayatınıza göre ayetleri uydurmayın diyor. Bize bu şekilde mesaj gelmiş oluyor. Dünyevileşmekten bahsediyorsun bu ayette. Çünkü insan dünyevileştikçe ahiretten kopuyor. O fıtratındakini aslında bozmuş oluyor. Düşünelim ki biz bir sınavdayız ve o sınavda kendi soruları çözmek dışında başka hiçbir şeyden meşgul olmamış oluyoruz. Bir saniye bile orada çok kıymetli. Birkaç saniyemiz kaybolmasın diye başka bir tarafa bakmıyoruz. İnsanın ömrü de aslında ya da sermayesi de aslında emridir. Dolayısıyla yaptığı her hareketten farkında olmalı. Bundan dolayı Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam “Ya Rabbi göz açıp kapayıncaya kadar ya da ondan daha az zaman bile beni nefsim ile başbaşa bırakma” diyor. Bir an bile, bir nefes süresinde bile haktan uzaklaşmamak gerektiği bize anlatılmış oluyor.

86 - 95. ayetler: Yahudilerin Kurana inanmamalarının sebeplerinden bahsediyor. Bir peygamber bekliyorlar. Ama peygamber kendilerinden gelmediği için reddettiklerini söylüyorlar. Aslında kendilerinden de peygamber geldikleri zaman reddetmişlerdi. Ama bunu bahane ediyorlar. Kendilerinden gelen peygamberi bile öldürmeleri onların ne kadar samimiyetsiz olduklarını gösteriyor.

94 - 95. ayette ölümsüz olma istekleri var. Dünyevileştikleri için ebedilik tasavvurları var, ölümü temenni etmiyorlar. 

96 - 101. ayete kadar İsrailoğulları kitap ve peygamber den haberdar oldukları için bazı şeyleri bilmeleri gerekir. Kitabı olmayan cahil müşrikler gibi değiller. Onlar kitap ehliler. Nübüvvet ile ilgili bir bilgi aldığınız zaman onlardan daha dikkatli bir şekilde dinlemeliydiniz deniyor. Bu bekleniyor. Ama onlar daha fazla dünyaya sarılıyorlar. Daha fazla ebedi olmak istiyorlar ve ölümü temenni etmiyorlar. 

Son olarak ise 102. ayeti dört bölümde ele almıştık. Hazreti Süleyman’ın hayatını gördük. Hârut ve Mârut konusunu gördük. Kur’an’da sihir ve büyü konularını gördük. Ve Allah izin vermediği sürece kimse kimseye zarar veremez, bunu görmüştük. Kötülüğün kaynağının peygamberler ya da melekler olmayacağını ve Hazreti Süleyman’ın iman eden bir peygamber olduğunu görmüştük. Şeytanlar ya da şeytan tabiatlı insanlardır kötülüğün sebebi ve kaynağı. Allah’ın izni olmadıkça kötü niyetliler kimseye zarar veremezler. Onlar sadece ahirette kendilerine zarar verecek şeyleri yaparlar.

Yorumlar