Bakara Sûresi 102. Ayet - 2. kısım


Bakara 102: 

وَاتَّـبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ 
-١٠٢-

Ve Süleyman ’ın krallığı döneminde ‘şeytan’ların okudukları şeylerin peşine düşmüşlerdir!.. Hâlbuki Süleyman inkâr etmemişti. Fakat o ‘şeytan’lardır ki nankörce inkâr etmişlerdir. Çünkü sihrin yanı sıra, Bâbil’de Hârut ve Mârut adlı iki ‘meleğ’e indirilenleri insanlara öğretiyorlardı. Oysa bu ikisi: “Biz tamamen imtihan için gönderildik; sakın küfre düşme!” demedikçe, hiç kimseye öğretmiyorlardı. Onlar, bu ikisinden, koca ile karısının arasını ayıracak şeyleri öğreniyorlardı. -Oysa bu öğrendikleriyle Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar verecek değillerdi.- Ve kendilerine fayda vermeyen, zarar veren şeyler öğreniyorlardı. Aslında, onu satın alan kimsenin Âhirette hiçbir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini sattıkları şeyin ne kötü bir şey olduğunu bir bilselerdi!


Bakara 102. Ayet çok geniş içerikli bir ayettir.  Ayeti dört kısımda ele alacağımızı söylemiştik. 

Birinci kısım olarak, Süleyman Peygamberi anlattık. 

Süleyman peygamberin Kur’an‘da 16 defa geçtiğini söyledik. Yahudi ve Hristiyan literatüründe Süleyman peygamberin bir kral olduğunu söyledik. Yahudilerde daha sonrasından Süleyman peygamberin küfre düştüğü düşünüldüğünden bahsettik. İslam literatüründe ise bir peygamber olduğundan, dualarından, nasıl bir kral peygamber olduğundan bahsettik.

 

1- Bu hafta ele alacağımız konuların birincisi ise Harut ve Marut. Bizim edebiyatımızda kadar gelmiş bir konu. 

2- İkinci konu ise çok çok önemli. Bu hafta inşallah sihir, büyü konularında ne biliyoruz, ne kadar doğru biliyoruz, Kur’an bize ne söylüyor, inşallah bu konuyu da geniş bir şekilde ele alacağım. 

3- Allah dilemedikçe hiçbir şey kimseye zarar veremez. Ayetin bir kısmını da inşallah bu hafta ele alacağız.

Evet 102. ayeti üç haftada ele almış olacağız belki. Ama neden Allah peygamber için “o kafir olmadı “ dedi. Bunun arkasında ne olduğunu bilmek, o konuyu anlamak için çok daha kolay olacak.

 

Harut ve Marut meselesini tarihsel süreç içerisinde de ele alacağız. Tarihsel bir zeminde araştırma yaptığımız zaman Harut ve Marut çok eski fenomenler olduğunu söyleyebiliriz.

Arapça asıllı değil bu kelimeler, Kur’an da isimlerinin dışında anlatım yok ancak. Ufak bir sihre vurgu yapıyor, bunun dışında herhangi anlatım yok. Tefsirlerde çok geniş anlatımlar var ancak bunların çoğunun israiliyat kökenli olduğunu görüyoruz. Araştırma yaptığımızda görüyoruz ki zerdüştlüğün, İran ın kadim dini olan Zerdüştliğin dini metinlerinde bile var, “Haurvatat Ameratat” diye geçiyor. Avesta’da Zerdüştliğin kitabında dişi olarak kabul edilen Haurvatat suları, Ameratat da bitkilerin koruyucusu olarak kabul ediliyor. Ermeni dini termolojisinde de iki çiçek ilahının ismi olarak kabul ediliyor. Hinduizm eski kitabı vedalarda fırtına ilahları kabul edilen Marutlardan söz ediliyor. 

İslami literatürde Harut ve Marut hakkında nakledilen rivayetlerin çoğu Yahudi tefsir kitapları Midraş Abkir’de bulunuyor. Rivayete dayalı bilgilerin toplandığı Midraş kitaplarında görüyoruz. 

İsrailiyatta tufan kopuyor, Allah Yahudi kavmini kurtarıyor, tufandan sonra hala putperestlik devam edince Elohim, Yani onlarda Allah’ın isimlerinden biri  Elohim geriliyor. İki melek Allah’a diyor ki insanı yaratmasının kötü olduğunu söylüyorlar, insanlar yeryüzünde bozgunculuk yaptılar, yer yüzüne indiklerinde Allah’ın hükmünü yayacakları yerde tam tersi isyan çıkartıyorlar, “bizi yeryüzüne indir, orada iyilik yapalım” diye Allah’a vaatte bulunuyorlar.  Allah bu iki meleği yeryüzüne insanlar arasına indiriyor. Bir meleğin adı Yahudi literatüründe “Şemhazai”,  diğerinin adı “Azel”.  İki melekten Şemhazai, Ester adında güzel bir kıza rastlıyor. Melek, kıza aşık oluyor. Ester diyorki, ben sana teslim olurum ama Tanrı nın adını bana Allah’ı zikretmeyi öğretinceye kadar sana teslim olmam. Şemhazai Allah’ın adın nasıl zikredeceğini Ona gösteriyor. Ester bu ismi zikrederek semaya yükselmeye başarıyor. Kendisine ulaşma çabası yüzünden Allah da onu mübarek kılıyor ve yıldız haline getiriyor. Bu iki melek normal insanlarla evleniyorlar, sihir yapmayı sonradan öğreniyorlar. Yahudi rivayetlerinde böyle yazıyor. Allah insan oğullarının insan kızları ile evliliklerini açıklamaya yönelik bir hikaye Yahudiliğin Zerdüştlikten de etkilendiğini görüyoruz.  Yahudilikte büyü sihir yapmak küfür kabul ediliyor. İnsanlığın nasıl ürediğinin cevabı da veriliyor insan soyunun devamı olduğuna inanılıyor.


Kur’an da Harut ve Marut un zikredildiği ayet, Süleyman Peygamber e atılan iftiralarla Harut ve Marut un sihir öğretişi hakkında iki ana konuya temas ediyor. Müfessirler bu ayetin sihir öğrenmenin sakıncalarını anlatıyor. Harut ile Marut a ait yegane bilgi, onların Babil de bulunduğu, Kur’an da 3 yerde sihirden bahsediliyor. Onların insanlara sihir öğrettiğini söylüyor. 


Harut ve Marut hakkında sahih hiçbir hadis yok. İki tane hadis olarak geçen rivayet var ama alimler bunları sahih kabul etmiyor. Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inde, Abdullah Bin Ömer den nakledilen bir hadis var. O hadise göre Hz. Adem yaratılırken melekler Allah’a bizler sana tespih hamd ederken fesat çıkaracak kan dökecek insanları mı yaratıyorsun diyor. 30. Ayette gördük. Allah yeryüzüne insanları gönderdi. Ayrıca melekleri de insanın ne kadar özel varlık olduğunu göstermek için onlara iki melek indirdiğini söylüyor tefsirler. Melekler Harut Marut dünyaya geliyor, Zühre denilen çok güzel bir kadın var. Onun da melek suretinde olduğu düşünülüyor. Kadın da diyor ki bunlardan bir tanesi onunla beraber olmak istiyor, rivayette böyle geçiyor. Allah’a koşmak şartı ile sizden biriyle beraber olurum diyor. Kabul etmiyorlar, kadın o günün  en büyük put perestlerinden olduğu düşünülüyor. Bu rivayetlerin hiçbiri Kur’an ve Hadis kaynaklı değil. Bu sefer kadın çocuk getirip öldürmelerini istiyor. Melekler bunu da kabul etmiyor. Tamam diyen kadın yine bu sefer içki içmenizi istiyorum, düşünüyorlar Allah’a şirk koşmak, çocuğu öldürmek olmaz, kadının içki teklifini kabul ediyorlar. İçtikten sonra da sarhoş oluyorlar. Bir de ayılıyorlar ki bir çok günahı işlemişler, çocuğu da öldürmüşler, zina da yapmışlar, Allah’a isyan da etmişler. Bu rivayet hadis kabul edilmiyor. Sadece böyle bir metin olduğu için size açıklıyorum. Burada verilen mesaj, bizim halk kültürüne, edebiyat kültürüne girmiş olan bu rivayet aslında bize bütün kötülüklerin anası içkidir. 

Ama Kuranda anlatılan başka bir olay var. Musa Bin Cübeyr Abdulah Bin Ömer’in naklettiği bu rivayetin garip bir rivayet olduğunu söylüyor. Allah Zühre’ye lanet etti diye hadis var Harut ve Marut iki meleği fitneye sevk etti diyor. Bu hadis de sahih değil. 

Hz. Ali ye isnat edilen rivayet de var iki meleğin imtihanına vesile olan kadına Arapların Zühre, Acemlerin de Enahet dediğini biliyoruz. Bu kadının onlara semaya çıkıp yeryüzüne inmenin sırrını sorduğunu, böylece İsm-i Azam duasını öğrenip yıldıza dönüştüğünü gibi bir rivayet daha var. 


Kıraat alimlerimiz burada “melekeyni” kelimesini (iki melek anlamında) melek olarak okumayanlar var, Hasan Basri, Ebü'l-Esved ed-Düeli gibi alimlerimiz var. Ebü'l-Esved ed-Düeli kimdir; Kurandaki harekeleri yapan alimimiz. O da “melekeyni” kelimesini “melikeyni” yani iki kral şeklinde okumuş. Yusuf Ali Hakkani Beydavi, Razi gibi tefsirleri okuyup bir sonuç çıkartıyor. Bu sonucu çok beğendim. O zaman düşündüğümüzde bu iki kişi gerçekte kötü değil bilge insanlardı. Bilimin ve astronominin vatanı olan Babil’de yaşıyorlardı. Kralların çok güçlü çok aydın olduğu bir zamanda yaşıyorlardı. Bunlar sihir yapmadılar. O günün bilimini çok iyi bildikleri için insanlar bunları bir müddet sonra süper sihir yapan insanlar haline getirip, bunları sahtekarlıkla kötü amaçları için kullandılar. O günün ilmini kötü amaçları için kullandılar. Aynı zamanda Harut ile Marut melekten insana dönüşmüş varlıklar olduğunu söylemiyor. Babil’deki bu iki kişi o günün sultanları olarak bilimi çok iyi kullanan insanlardı. Bu çok önemli, çünkü bundan hemen önce Süleyman Peygamberden bahsedip bu bilgiyi verdi. Süleyman Peygambere de büyü isnat ettiler, Süleyman Peygamber de sihir büyü yapmadı. O nun sihiri muhteşem siyasetinde gizliydi. Siyasetini sihir olarak algıladılar. Aynı şekilde Harut ve Marut da Babil döneminin çok önemli iki ismiydi, önemli melikleriydi ama onların bilimde olan ilimlerini kalkıp kötüye kullandılar. Şunun gibi düşünün. Bir ilaç bulunuyor, onu insanların zararına kullanıyorsunuz, bunun gibi. 

Harut ve Marut, tasavvuf ilmine girmiş, klasik Türk Edebiyatı’na yansımış - Ahmet Paşa’nın beyitleri var bu konuda, “saçının telinden büyüler yapmak…”-  sonuçta Harut ile Marut Kur’an da bize sadece şu bilgiyi veriyor. İki hadis var, onlar da zayıf kabul ediliyor, zincirlerinde çok büyük sıkıntı var. Allah CC bize eğitim veriyor, diyor ki bu insanlar iyi ya da kötü, Babil dönemini düşünürsek, iyi insan olabilir. Bilimde onların ilimlerini kötüye kullanıp sihre malzeme yapılmış olabilir. Şunun gibi düşünün, siyanürü buluyorsunuz, ya da panzerihi buluyorsunuz. Ama bulduğumuz bu şey insanların ölümüne ya da başka bir konuda sıkıntı oluşturuyorsa, (bugün biyolojik virüsleri yok etmek için yapılmış olan bilim insanların zararına kullanılıyor) , bu da bir sihir. Harut ve Marut bilgide imtihan vesilesi olabilir. Harut ve Marut tarihsel döneme baktığımızda Eski Hint, Zerdüştlik, Ermeni dininden Yahudilere, Hıristiyanlığa kadar bütün metinlerde geçen iki önemli kişi. Bunlara melek diyenler var, melik diyenler var. Yahudi literatüründe melik diye yorumlanıyor onların dünyaya gelip, “içki bütün kötülüklerin anası” meselesine getirilmiş, insanların olduğu alanda günahlar varsa insan buna meyleder, hakikati bilen Allah.  Ben şunu söylüyorum Harut ile Marut Yahudi - Hıristiyan termonolojisinden farklı olarak İslam terminolojisi şunu söylüyor. Harut ve Marut diye kişiler vardı.  Bu kişiler Babil krallığı döneminde vardı. Daha sonra bunların sihre kaydıkları ya da sihir yaparak onların ilahlaştırıldığı anlatılıyor. Birileri bir şeyler buluyor onlar sonra ilahlaşıyor diye düşünülebilir. 

 

Kur’an’da sihir ve Büyü

            Sihir ayrı, büyü ayrı bir kavram. Sihir yaptı, büyü yaptı diye kavramları birleştirmiş durumdayız. Toplumumuza kötü yansıyan tarafı ise; bizim insanlarımız büyüye inanır olmuş, büyünün insana zarar vereceğine inanır olmuş. Allah CC “Kimse zarar veremez” diyor. 

Sihir nedir

“Seher” kelimesiyle aynı kökten. Bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek aldatmak, birinin ilgisini çekmek, oyalamak… çok anlamı var. En bilinen anlamı ise; bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek.

Ragıb el İsfehani’nin Kamus tercümesinde görüyoruz ki, Sebebi gizli olan işlerin hepsine sihir deniyor. Ragıb el İsfehani aynı zamanda diyor ki, el çabukluğu, göz boyama, yaldızlı sözler söyleme bu da sihir. Hile ve aldatma, şeytani davranıp da nesnelerin yerine değiştirme, olaylara vakıf olma gibi yapılan eylemlerdir diyor. 

Fahrettin Razi, kötü ruhlu varlıklar tarafından, yani insanların kötüleri tarafından ortaya konulan eylemler, diyor. Meydana geliş sebebinin açıktan değil gizliden yapılan eylemler. 

Bu kavramların yanında Tılsım, efsun, muska, nazar, rukya okumak var, gammazlık var,  alapatik büyü  fal, havas ilmi var vs. bir ton şey var. Sihir ve büyü dediğimiz zaman, çok geniş skalası var. 

Marinovski diyor ki, bir amacın aracı olarak yapılan, bir dizi saf pratik eylem diyor.

İbn Haldun bazı insanların nefsani güçleri ile etkide bulunması. Kişinin Allah’tan kopuk bir şekilde nefsinin gücünü kullanması. 

Taşköprüzade Ahmet Efendi, Aslında sihir astronomi olayları ile gök cisimlerinin özelliklerini ve bunların yeryüzü olayları ile bağlantısını inceleyen bilim dalıdır. 

Türkçe de sihir karşılığı olarak büyü kullanılıyor ama sihir el çabukluğu illüzyon anlamına geliyor. 

 

Büyü nedir:

Büyü ile sihiri ayırmamın sebebi Kur’an’daki kavramlara “sihir” 60 yerde geçiyor Kur’an da. Büyü öyle değil ama. Büyü de “bügü” şeklinde yazılıyor eski Türk dilinde. Aynı zamanda “akıllı” anlamına geliyor. Bir dönem bilgeler için de kullanılıyor bir zaman büyü yapmak. Kelimeyi Fransızca İngilizce “magic” diye düşündüğünüz zaman, Yunanca da “magos”tan geliyor, bir şeyi büyülü bir hale getirmek.  İslam kaynaklarında “Mecus” şeklinde geçen, tabiattaki bazı varlık ve olayları yönettiği, gaipten haber verdiği, büyücülük ile bazı işlerin gerçekleştirildiği bir sınıf için kullanılıyor. Tabiat üstü gizli güçlerle ilişki kurularak, yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan, bazı tabi nesneler kullanılarak, bazı zararlı, faydalı, koruma gayeli bazı sonuçlar elde edilmesi için yapılan işler. 

Din fenomolojisi açısından bakarsak, büyüsel davranışlar ele alındığı zaman, insanın çevresinde olan nesne, kötü ruh, hatta Tanrıları kendi istediği şekilde değiştirebileceği düşüncesine dayanır diyor Bonnefoy. Bonnefoy, büyü insanı küfre götürür diyor. Öyleki insanın hayatını kontrol altına alır, nesneleri de kontrol altına alır. Haşa Allah’ı bile kontrol altına alabileceğini düşünür. 

Tabiat üstü gizli güçlerle ilişki kurarak ya da kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanarak bazı tabi nesneler kullanılarak, zararlı, faydalı her türlü sonuç için yapılan bütün eylemlere “büyü” diyoruz. Kutsalla ilişkisi yoktur, ahlaki amaç taşımaz. En önemli özelliğidir bu. Bu işlerle ilgilenen insanlar, vesveseli, kaygıları yüksek insanlardır, maalesef insanları kandırırlar. 

Bunu yapan insanlar ahlaki amaç taşımaz, başlıca gayesi çıkar sağlamaktır. Büyünün asıl amacı insanlara ve olaylara etki etmektir. Tarihsel sürece bakarsak. Bunun amacı bol olacak, balık tutacak, düşmanı yenecek, zarara uğratacak, birilerini öldürecek, buna bile inanılır bizim kültürümüzde, çocuğu olacak, malı çoğalacak, hastalıktan kurtulacak, iyilik ve kötülük elde etmek suretiyle birçok menfaat düşünülür büyüde.  Türklerin din adamları Şamanlar, sihirbaz, hekim gibi topluma göre adları değişen insanlar. Bunların gücünü iyiye de kullanabileceği düşünülüyor, kötüye de kullanabileceği düşünülüyor. 

Büyüde araç olarak ruhlar, cinler, şeytanlar, ölüler, hayvanlar, cisimler, adlar kullanılıyor. Günümüzde de hala maalesef ilgi çok büyük. 

İlkel toplumlarda sihrin yeri önemli. Çünkü adam tanımlayamıyor, neden bu oldu, hastalık niye oldu, hekimler yok önceleri dini anlamda büyükler var ya da kabilenin büyükleri var. Anlam veremediği konularda, bunu ancak o bilir, diyor. Mısır’da, Babil’de, Hint’te, Yunan medeniyetinde büyü, geniş biçimde icra edilmiştir. Yahudi ve Hıristiyan otoritelerinde büyücülere çok büyük cezalar vermelerine rağmen bu uygulamanın önüne geçilememiştir. Ortaçağ büyü çağı, her şey büyü ile yapılıyor. 

Cahiliye Araplarında da kehanet gibi, sihir de yaygın. Tanrı adına yeryüzünde iş gördüklerine inandıkları için cin ve şeytan gibi görünmeyen varlıklarla da irtibat kurduklarını düşünüyorlardı. Cin Süresinde de “Cinlere sığınmayın” diye geçiyor ama bugün birçok insan cinlere sığınıyor. Suya vs. bakıyor, ondan öğreniyor. Halbuki sadece gaybı Allah’ın bildiğine iman etmişiz. Peygamber bile, Allah bildirmedikçe bilmem diyor. Görünmeyen varlıklara iletişim kurarak büyü yaptıklarını söylüyorlar. Putperestlik gibi sihiri de başka kültürlerden alan İslam Öncesi Arap toplumu, havas, rukye, azayim gibi birçok büyü çeşidi var. En ilginci de cinlerle irtibat kullanılarak yapıldığına inanılan Azayim büyüsüne en çok inanıyorlar. İleri seviyedeki biri o cinlerle irtibatı kuruyor, kişide büyü varsa çözüyor, ya da büyü yapıyor, buna da Azayim diyorlardı. Bunlar cahiliye Arapların eylemleridir. Cahiliye döneminde Yahudilerin de sihirle meşgul olduğunu biliyoruz. Necran Araplarının da sihir konusunda eğitim aldıklarını, Cürhüm kabilesi’nin Eski Mısırlılar gibi yapay yılanlarla insanları korkuttukları, sihir, büyü yaptıklarına inanıyorlar. Yemenlerin kalelerini tılsımlar sayesinde okuyarak korudukları gibi bilgilere rastlanıyor. 

Bugün de aynıları mevcut maalesef.  

 

Dünden bugüne büyü çeşitleri:

1-             Ak büyü, genel olarak fert veya toplumun iyiliği için yapılan büyü. Kuraklık, yaralanma, mal mülkün zarara uğramaması, hastalık, çocuklara, lohusa kadınlara zarar veren şeyler uğramasın diye yapılan büyülere akbüyü  deniliyor. BUNLARIN HEPSİ HARAMDIR. Kimya bilgisi de öyle kullanıldığı için sanılmış. 

2- Ak büyünün tam aksine yapılan Kara Büyü birine kötülük yapmak zarar vermek öldürmek sakat bırakmak gibi bir takım niyetlerle yapılıyor.

3- Aktif büyü, bu büyü de tabiat olaylarını yönlendirmek için. Parapsikolojik hayatı olduğuna telkin ederek insanlara tekerlemeler, beddualar yaptırıyorlar. Güney Afrika da yaşayan Zulu kabile mensupları kızgın kömürün üzerine su dökülmesi ile yapılan büyünün fırtınanın önlendiğini sanıyorlar. 

4- Pasif büyü savunma ve korumak için yapılır kutsal yazı, bıçak, makas, mavi boncuk, nazarlıklar, çocuğun, gebenin, lohusanın korunması için yapılan büyüler.

5- Temas büyüsü en çok yapılan Fraizer bir büyü ile ilişkisi bulunan şeylerin fiziki teması olmasa bile birbirini etkileyeceklerini belirtiyor. Diyor ki parça bütün ilişkisi vardır, kişinin saçından bir tel aldığınız zaman, elbisesinden bez parçası ya da tırnağından ipliğinden aldığınız zaman bunları kullanarak o insana zarar verir ya da iyilik de yapabilirsiniz. Çünkü parça bütünü etkiler diye düşünülüyor. Kişiye ait olan erhangi birşeyden bir parça alrarak, onunla onu temas hale getirmek.

6- Taklit büyüsü bir şeyin taklidini yaparak o şeyin esasını etkilemek. Çocuk isteyenlerin bez bebek, ev isteyenlerin ufak taşlarla ev yapmak, yağmur için bir genç kızın başını dallarla süsleyerek başından su dökülmesi. Taklit ve temas büyüleri birbirinden uzak değil. İnsanın zihninde o isteğin olacak diye insana güven veriyor. 

İslamiyette ise; 

Kur’an da çok net Peygamberimizin (SAV) hadisleri ile de büyü haramdır. Cahiliye devrinde büyüden ziyade sihir daha yaygındı. Cincilik, fal okları, yıldızlara bakmak, kehanet, küçük kaleler çizip harf sayı içine yazmak, düğün atmak, üflemek vs. gibi bugün pek çok şey var, putperestlikle beraber devam ettiriliyordu. Araplar büyücülerden çekiniyor onlara saygı duyuyorlardı, başıma bir bela gelmesin diye. Kur’an da İslam da büyük günahlar arasındadır kesinlikle yasaklanmıştır. 

Müşrikler önceki ümmetlerde olduğu gibi Kur’an ın ve Hz. Muhammed in başarısını sihir diye nitelemişlerdir, o yüzden Peygamberimize sahir, büyücü, bazen de mecnun demişlerdir. Çünkü cinlerle irtibat kurduğunu düşündükleri için. 

Maide Suresi 90. ayet diyorki “﴾90﴿ Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” 

Fal okları da büyü çeşitlerinden. Biri fal okları ile ilgili 3 şeyin haram kılındığını söyleyebiliriz,

1. bir putun önünde kura çekiyor, gabya ait bilgi istiyorlar anlaşmazlıkların çözümleri ile alakalı doğru ya da yanlışı bulabilmek için oradan ne çıkarsa buna fal okları deniliyor.

2. akla değer vermeksizin doğru veya yanlışı bulabilmek için fal oklarına baş vuruyorlar, bunu bugün Kur’an ile yapanlar bile var. Ne çıkarsa sana böyle oldu diyor. Akıl yok orada,

3. kazanmanın meziyet ve liyakata dayanmadığı, sadece sonucu şansa dayandığı çekiliş sonucu kurbanlık hayvan, taksimat çekiliş sonucu kazanmak piyangolar yasaklanmıştır biliyoruz. 


Büyü menfaat kökenli bir disiplindir, büyüde Allah’ın irade ve kuvveti üstünde olduğuna inanılan işler vardır. Büyücüye bunlar Peygamberden de Allah tan da daha fazla değer vermek anlamına gelir. Oraya gitmek demek, cinciye, büyücüye gitmek, Allah’ın kudretinden daha büyük bir kudreti tanıyorum demek. İşin en acı tarafı büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları hiçbir şeyin bulunmadığı, tarzındaki inanç İslam inancına terstir, insanı putperestliğe götürür. 

Kur’an da Sihir büyüden çok daha geniş kapsamlıdır, ikisinin arasında şekil olarak fark vardır. Türkçe de büyücü ile sihirbaz aynı anlama gelmiyor. sihirbaz illizyon, el çabukluğu, renk yanıltması gibi. Büyücü ise iyi veya kötü varlıkların kendince muskalar, yardımları ile olayları değiştirdiğine dair inanan insanlar. 

Kur’an da sihir ve türevleri terim anlamında 60 yerde geçiyor. 40 tan fazlası Musa Peygamber Harun  ve Peygamberimiz ile ilgili ayetlerde birlikte geçiyor. Ayrıca Salih, Şuayb, İsa  Peygamberlerin de muhataplarınca büyücü ve büyülenmiş gibi nitelendirildiğini görüyoruz. Allah CC “Onlar asla sihir yapmadılar” diyor. 

Musa Peygamber maharette, ilmi çok yüksekti, Süleyman Peygamber siyasette, Hz. Peygamber AS. hitabette çok güçlüydüler. Ama onlar bunu sihir olarak düşünüyorlardı. 


Kur’an da 3 yerde sihirden bahsediyor, 

1. Mısırlıların sihri. Hz. Musa Pey. Döneminde Mısır da sihirbazlar bazı tekniklere başvurarak illizyonist işler de yapıyorlar. Taha 66. Ayet.  O zaman insanlarının kimya ve fizikte çok ileri boyutta işler yaptığını biliyoruz. Bunları daha sonra büyücülükte kullandıklarını Musa Peygamber onlara karşı asası “yed-i beyza” gibi onları icazda bıraktığını biliyoruz. 

2. Babillilerin sihri, semavi güçlerden Bakara 102. Ayet. Semavi güçlerden yardım alınarak yapıldığı düşünülüyor. Süleyman Peygamberin Hükümdarlığının da sihire dayandığını söylüyor Yahudiler. Allah CC, Allah’ın izni olmadan kimsenin kimseye zarar veremeyeceğini söylüyor. 

3. Düğümlerin üflenmesi ile icra edilen sihir, Felak Suresi. Üfürükçülük anlamında “neffasatın” sadece düğüm üflemek değil de düğüm dediğimiz şey nikah akti gibi burada bir düğümdür. O düğümleri bozma anlamında kullanılmış.

 

 

Sihir ve büyüye niye başvuruluyor? 

1.             Belirsizliği giderme geleceği bilme arzusu.  Birey gelecekte hasta mı, başarısız mı olacak, sıkıntıda mı olacak diye o kaygı ve korkularını yenebilmek için, ya da tabiatla toplumsal gurup ile ilişkilerinde, içine düştüğü belirsizlikte, kontrol edilemezlik gibi durumlarda kaygılarını bastırmak için geleceği bilme arzusu. 

Bir makalede yazıyor, tıp öğrencisi sınavı geçip geçmeyeceğini öğrenmek için cinci hocaya gidiyor hoca geçeceğini söylüyor ama sonra kalıyor. Olsun o anda sevinmiştim, diyor.

 

2.         Özel yaşam başarısızlığına neden bulma arzusu. Toplumda kendini bir konuda mahçup hissettiği için “büyü var sende, onun için evlenemiyorsun” gibi. Bir takım rahatlatıcı cümleler duymak istiyor.

3.         Biyolojik, psikolojik hastalıkların sebebini büyü ile ilişkilendirme. Büyü bozmak için başvurma gibi o konuda bilimsel bir şey bulunamıyorsa çıkış olarak cinciler, büyücüler ortalık kaynıyor. Örneğin, önceleri sara hastaları için cin çarpmış deniliyordu. Öyle bir şey yok. Beyin elektriği ile ilgili bir sıkıntı var. Kur’an da cin çarpma anlayışı, müşrik Arapların inancı. Cin suresi Anlatılmıştı. Ya da uyanıyor elinde kına gören insanlar var. Bilmiyorsa doktora gitmiyorsa bunu dinde arıyor. Din bunun cevabını veremez. Din hayatı düzenler. Mantarla alakalı bir şey cildiyenin işidir. 

Burada kişi birkaç şey duymak istiyor. Şunu duymak istiyor, onda kına oldu bu ona Allah tan ilahi bir insan olduğuna delalet, ya da başka bir şeye kabilinden bir şeyler bulma arayışına cevap.  Daha ilginç olanı benim alanım değil ben din eğitimcisiyim, bana bunu soran insana doktora git derim, bunu büyü ile başka güçlerle açıklamaya çalışmak, bunlar İslam anlayışında yok.

4.                     Bireysel merakın tatmini. Yaradılışı, alemi, ne olacak ne bitecek o yüzden cinci hocalara müracaat edebiliyor. Bu sihir büyü konusunu TDV nin ansiklopedisinden okuyun. Saffet Kartopu ve Abdurrahman Ünalan’ın “Üniversite Öğrencilerinin, Sihir, Büyü ve Tabiatüstü Güçlerle İlgili Tutumlarının İncelenmesi” isimli saha araştırması makalesini okuyabilirsiniz.  Osman Cengiz’in “SİHİR KAVRAMI ÜZERİNE SEMANTİK BİR İNCELEME” isimli makalesini okuyabilirsiniz. Kimse kimsenin ruhunu çağıramaz. Animistik felsefe ile ilgili bir şey. 

İnancımızın içine o kadar çok sıkıntı başka parçalar giriyor ki, cinlerin hayata musallat olması kabilinden bir şey yok.

 

            SONUÇ 

Sihir kelimesi tuzak, hile, illizyon anlamı ile birlikte yeniden yorumlandığı zaman, ayetlerdeki sihir kavramı zaman içerisinde büyüye yakın bir anlama bürünmüştür. Kur’an müşrik  Arapları suçlasa da, sihirden daha çok Araplar arasındaki büyü çeşitlerini, fal okları, rukye, temime gibi alışkanlıkları suçlamıştır. Sihir diye bilinen hokkabazlık, göz boyama o dönem yaygın olmadığı gibi, siyasi komplo, fesat, tuzak, hile gibi şeyler itibar görmüyordu. Bu hareketler onlarda hoşlanılmayan, izzet ve şerefe yakışmayan davranışlardı. Onlarda asıl olan büyü ile ilgili çalışmaydı. 

            

FIKHİ SONUCU 

Allah’ın emri ne diyor. 

Ayet ve hadislerin genel muhtevasın göz önünde bulundurduğumuz zaman, sihrin bazı çeşitlerinin olağanüstü bilgi ve güç iddasına dayanması sebebiyle tevhide aykırı bir inanç olarak değerlendirilmesi gerekir. 

Tevhide ayrı bir inanç olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Tevhide tam anlamıyla uzak. Putperestlik anlayışı.  Bazıları ise hile sahtekarlık gibi ahlak dışı davranışlardan ibaret sihiri  iman ve ahlak açısından doğuracağı sonuçları üzerinde durulmuştur.  Nitekim hadislerde sihir, helak edici 7 büyük günahtan kabul edilmiştir. Bu tavır, Peygamberden sonra sahabeler tarafından devam edilmiş, asla gabya ait bilgi vermemiş, hiçbir zaman da şu iş için cinlere bakın diye sormadığı gibi, Hz. Ömer hilafeti sırasında büyücülük yapanları cezalandırmıştır. 

Konuyu kamu düzeni açısından ele alan Fıkıh alimleri dini bakımdan inkarla sonuçlanan sihri, mürted suçuna yani imandan çıkma suçuna denk tutmuşlardır

Bu sonucu doğurmayan sihirlerde sihirbaza toplum hayatında meydana getirdiği zararda göre işlem yapılmasını ön görmüştür. Kur’an, sihir ve büyüden uzak durmamızı istiyorMüslümanın bunlara ihtiyacı yoktur.  

 

Allah dilemedikçe izin vermedikçe kimse zarar veremez. 

            “Zarar” ve “izin” kavramları mesajın çekirdiğini oluşturuyor. Kötü insanlar sihirleri ile insanlara zarar 

vermektedirler belki. Ancak bu, Allah’ın izin verdiği sınırlar dahilindedir

 

Kimse Allah’ın sınırlarını ve sünnetullahı bozamaz. 

Allah insanlar aleminde bir kötülük, bir de iyilik alanı belirlemiştir. İyilik alanı genişleyince, kötülük alanı daralır. Kötülük alanı genişleyinde iyilik alanı daralır. Bu alanları ferdi yani psikolojik manada ele alırsak, aklın alanı iyiliğin, nefsin alanı da kötülüğün alanıdır. 

Eğer ki, kötülüğün alanı büyüyorsa orada iyiliğe yer kalmaz; iyiliğin alanı da büyüyorsa orada kötülük kalmaz. 

İnsanlar kendi yapıp etmeleri ile iyilik alanlarını daraltırlarsa, kötülük alanlarının genişlemesine sebep olurlar. İşte o zaman Allah kötülük alanının etkinliğine müdahale etmez. biz Allah’ın sünnetini ihlal etmediğimiz müddetçe, iyilik alanlarını çoğalttığımız müddetçe, bize asla zarar gelmez. 

Allah’ın hudutlarını yani iyilik alanlarımızı daralttığımız zaman Allah buna müdahale etmez. İnsanlar alim insanlardan öğrendikleri bilgileri insanların zararına kullanabilme gibi şeytani yollara baş vurabilirler. 

Bu konudaki en önemli Ayet (Bakara 102)

 وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ…
 
… “Oysa Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar veremezlerdi”…

 

Hiç bir şey bilmiyorsak burayı okuyalım. Allah’ın hudutları, iyilik alanları, sünnetullahını daralttıkça Allah müdahale etmiyor. 

Bir şey olacağını mı düşünüyorsunuz, kötü mü hissettiniz, burada ilk önce karı kocanın arasından bozulmasından bahsediyor, toplumun çekirdeği bu, iki kişi ile başlar diyor. Ama zarar veremez. Ayetin bu kısmını ezberleyin. وَمَا هُمْبِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ   “ Kimse kimseye zarar veremez”. 

Zararı veren aslında, Allah’ın sınırlarından uzaklaştıkça, kötülük alanlarımız arttıkça, biz zarar görmeye başlıyoruz. Düşüncemiz, bakış açımız zarar görmeye başlıyor, eylemlerimiz ve toplumsal hayatımız zarar görmeye başlıyor.

 

 




Yorumlar