96. Bunları, insanların hayata karşı en düşkünü bulacaksın; hatta şirk koşanlardan bile daha çok... Her biri; keşke kendisine bin yıl ömür verilse, diye temenni eder durur. Oysa bu, onu azaptan uzaklaştıracak değildir. Onların yaptıklarını Allah görmektedir!
96. ayet bize şunu söylüyor. Sen o insanları yani yaptıklarını bilip de ölümü istemeyen insanları bilirsin. Onlar dünyaya inanılmaz derecede hırslıdırlar. Dünyaya inanılmaz derecede düşkündürler. Dünyevileşme temayülleri çok yüksektir. Bundan bahsediyor.
“Ha ra sa” حرص kelimesinin etimolojik kökü şu demektir. Develer dikenli otları yerken o dikenler dillerine, ağızlarının içlerine batıyor ve kan akıyor. Fakat deve o akan kanı bir içecek gibi tatlı algılıyor. Ve bu dikenli otları yemeye devam ediyor.
O dikenli otları yemeye devam etme durumuna Arapçada hırs deniyor. Demekki hırs kelimesinin etimolojik kökü şuradan geliyor muş, develer dikenli ot yerken ağızlarının içerisinde kan akıyor. Ve o akan kanı tatlı bir içecek zannedip yemeye devam ediyorlar.
Aynı dünya hayatı da böyle aslında. İnsanı için için öldürüyor. Ama insan o dikeni anlamayıp hırs yapıyor ve o düşkünlüğüne devam ediyor.
İnsanın o bitmeyen, İçini tüketen o durumu anlatan kavramdır hırs kavramı.
Yahudi toplumunun tarihi sürecine baktığımız zaman Allah’a karşı isyanlarla dolu olan bir toplum görüyoruz. Ve ölümü tabii ki istemeyecekler. Çünkü ölüm mahkemedir. Ölüm hesaplaşmadır. Eğer ki insan yaptıklarının hesabını vereceğini inanmış olsa o ölümden kaçmaz. Fakat yaptıkları yanlış eylemlerin sonuçlarını fark ettiği için ölmek istemiyorlar. Ve ölüme sadece razı olanlar ahiret odaklı yaşayanlardır. Onlar ölümü istemezler diyor. Onlar bin sene ömürleri de olsa o beni sene sürekli sürekli devam etse onlar bu hırstan vazgeçmezler. Bu taleplerinden vazgeçmezler.
Ayeti tefsir ederken Zemahşeri şöyle diyor. Evet müşrikler inanmıyor. Ahiret olguları yok. Ahirete dair bir iman yok, inanç yok. Böyle olduğu için onların kazanacakları bir durum da yok. Bir insan eğer ahirete inanmıyorsa, bu dünyada ki ontolojik olarak varoluşunun bir yolla bitse de dünyada biteceğini, dünyadan başka bir alan tanımadığı zaman kişi, onun dünyaya düşkünlüğü normaldir diyor. Ama asıl Kınanacak olan müşriklerin dünyaya değil, asıl kılınacak olan kendilerine kitap gelmiş olduğu halde dünya hayatıyla bir ahiret hayatından Allah bahsettiği halde buna göre davranmayıp dünyaya karşı hırslanan, dünyaya karşı düşkünleşen, dünyevileşen insan prototiplerinden bahsediyor.
Yani müşriklerin hayat algısı böyle olabilir. Ama kendilerine kitap gelmiş Ümmetler, toplumlar, eğitimli toplumlardır. Eğitimli olan toplumlar kınanır diyor. Bir bireyin ya da bir toplumun kınanmasının sebebi o konudaki eğitimidir. O konuda bilgisi var, bilgisi ve eğitimi olduğu halde, donanımı olduğu halde bilgisine muhalif davranma şeklinden bahsediyor.
Zamanını almış, dönemsel, sınırlı süreye verilen isme ömür denir. Ümre de öyle değil mi. Ümre de sınırlıdır ve insan için bir hayattır.
Her Ümre bir ömürdür. Her ömürde bir ömüredir eğer yapabiliyorsak. Tavafını, sayını doğru yapabiliyorsak her ömürde bir ümredir. Çünkü her Ümre insana yepyeni bir ömür sunar.
Tazeleniyoruz, İstiğfar ediyoruz, kendimizle başbaşa kalıyoruz, koskoca bir Müslüman topluluğunun üyesi olarak herkezle beraber duadayız. Böyle bir atmosferin içerisinde bir ömür alıyoruz.
Onlar ne kadar uzun yaşarlarsa yaşasın, ömürleri onları azaptan kurtaramaz. Uzun yaşamaları, bu dünyayı hiç bitmeyecek algısıyla yaşamanin yanlışlığına Dikkat çekiyor.
Burada biraz sekülerleşme, dünyevileşme üzerinde duralım.
Dünyevileşme kavramına çok fazla mana veriliyor.
- Dünya ile yakın ilişki içerisine girmek.
- Dünyaya karşı özel bir tavır alma durumu.
- Dünya aynasında gördüğümüz oyuna kendimizi kaptırarak insanın kendini ve geleceğini unutma süreci içerisinde bulunması olarak tarif ediliyor.
Eskilerin aslında dehriye dedikleri bir dünyevileşme akımı var. Gerçi dehriyeye ateizm akımı olarak tanımlayan da var. Bunu biz sosyal ateizm olarakta kabul edebiliriz. Ama daha çok sekülerizasyon üzerinde durulur. Bu batıda da bir kavram.
Sekülerizasyonu tarif eden bilim adamlarından Berger, insanların en temel ilgi ve yönelimlerinin bu dünyanın dışından, ötesinden ve üstünden sadece ve sadece bu dünyaya yönelme hareketidir diyor.
Bu dünyanın bağlı olduğu mistik her türlü metafizik düşünceden arındırılması ve tek bir dünyalı olmak. Hatırlarsanız münafıklık kavramını işlerken nifak kelimesinden bahsetmiştik. Bir tünelin girişinden çıkışının olmaması. Müminin tüneli çok çıkışlıdır. Fakat münafığın ki tek çıkışlıdır. Hareketlerinin münafığın bir kontrolü yoktur. Tamamen nefsine göre davranır.
“Secularity” dediğimiz kelime, dikkatini sadece ve sadece bu dünyadaki şeylere yoğunlaştırmak. Seküler dediğimiz şey, dini, uhrevi olanı gündelik hayattan dışarı çıkartmak.
“Secularization” Sekülerleşme dediğimizde dinin gündelik hayattaki yerini ve etkisini azaltmak ve onu sınırlama sürecine deniyor.
Kelimeleri tarihi kökenlerine baktığımız zaman ortaçağ kilisesine bunu kilise adına cemiyete hizmet eden rahiplere “secularist”diyormuş. Kilisenin içinde değil ya, kilisenin dışında hizmet ediyor, o yüzden, kilisenin dışında kalan anlamında kullanılan bir kavram.
Daha sonra sekülerleşme kavramı ruhbanların dışındakilere de kullanılıyor. Metafizik boyuttan uzaklaşan, inanç boyutundan uzaklaşan herkezi ifade eden bir kavram. Burada “Sekülerliğin Tarihi Serüveni” isimli Mustafa Özden’in makalesini okuyabilirsiniz.
Dünyevieşmenin felsefi anlamda batı fikir ve eylemi çevrelerinde adlandırıldı. Yani geçmişine baktığımız zaman çok geniş bir geçmişi görüyoruz. Rönesans, reform, aydınlanma adı verilen bir dizi süreç var. Batı modern bir dünyaya geçiş yapmak istiyor. Kilisenin temsil ettiği bütün tasavvurlardan uzak kalmak istiyor. Kutsal olan hiçbir şey istemiyorum diyor. Kutsal olanı istemediği gibi dindışı olan profan, basit olarak. Ortaçağ Kilisesi’nin toplum üzerinde baskısı sürecinden sonra aydınlanma ile beraber kutsaldan uzak olmak istiyorlar. Dindışı karakteri dolayısıyla tam anlamıyla dünyevi karakterli bir felsefe öğretmeye çalışıyorlar. Bu felsefede dünyanın etkisinde herkes kalmaya başlıyor Küreselleşme ile beraber. O dönemin ortaçağ Kilisesi’nin baskın zihniyetini düşündüğünüz zaman insanların böyle tepkisel süreçleri olduğunu görüyoruz. Asıl problem daha sonrasında bazı Müslüman elitler bu yeni sürece meydan okudular. Kendi öz dünyalarına dönme mücadelesi verdiler. Hala da veriyorlar ya da vermek için mücadele ediyorlar. Ama bakıyoruz bazıları bunu bir uzlaşma haline getirmeye, konsensüs haline getirmeye ve aynı zamanda da müslümanların hayatının lehine olabilecek bir sürece dönüştürmeyi tercih ettiler. Böyle bir durum Müslümanlar tarafından yaşanıyor ama şunu da görüyoruz. Modern dönemin dindışı bir dünyevilik getiriyor. Sekülerizmi dindışı, kutsaldan uzak bir yapı olarak getiriyor. Dünyevileş, istediğin gibi yaşa, sen kutsalsın, senden başkası yok, sen varsan her şey var, sen kararlarını ver gibi sınırsız bir özgürlük vaad ediyor. Bu sınırsız özgürlük vade aynı zamanda bize seküler kutsallıklar oluşturuyor. Şunu anlıyoruz, modern dönemin dindışı dünyevi dinin yerine postmodern dönemde, İnsanın bakışısını parçalayan bir felsefe getirdiler. Modern dönemin dindışı dünyeviliğinin yerine postmodern dönemin dine dayandırılan dünyeviliği yer aldı.
O modernleşmenin getirdiği dünyevileşmede herkes genç kalma durumunda, herkes daha çok giyinsin, daha çok yesin... hep hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yatırım yapıyor herkes. İkinci evde olsun, ikinci arabada olsun, yazlık da olsun, hep olsun, hep maddi şeyler olsun. Hep maddi biriktirmeler olsun. Aklıma Tekasür Suresi geldi. Tekasür Suresinde çokluktan bahsediyor. Çokluklar oyalar diyor.
Tekasür suresinde "el-ha" diyor. "Lev" kökünden geliyor. bu kelimenin etimolojik kökeninde, değirmen çalışırken çalışması devam etmesi, onu oyalamak için çıkardığı ürünü tekrar kendisine vermektir. Çokluklar da oyaladı diyor, Tekasür Suresinde. Kevser de çokluktur. Tekasür dediğimiz kavram insani dünyevileştiren çokluklardır. Modern dönemin dindışı dünyeviligi vardır. Postmodern dönemde ise dine dayandırılan dünyevi ilişkiler vardır. Bir Müslüman zaten çok şık olmalı diye savunma yapıyor. Dine dayandırıyor. Çok pahalı çantaları kullanıyorum ama bir Müslümanın görüntüsü ilerden ben geliyorum demeli diyor. Tabii ki Müslüman öyle olmaz. Kur’an’da öyle söylemiyor. Bu postmodern dönem dine dayandırılan dünyevilikler öğretti. Hem de dine dayandırılıyor ama aynı zamanda her biri dünyevi.
Postmodernlikle beraber dine dayandırılan dünyevilik, artık insanların felsefesi haline geldi.
İşte hepimizin evleri ortaklaştı. Herkezin yaşam standartları aynileşti. O anlamda bakıyoruz ki postmodernlikle beraber dine dayandırılan dünyevilik, artık insanların felsefesi haline geldi. Din dışı yaşanmıyor. Din dışı dünyevilik yaşanıyor. Din içerisinde dünyevilikler yaşanıyor. Yanlışlıkla reklam tarafına Instagram‘da parmağınızı dokunduruyorsunuz. İnanılmayacak kadar ilginç. İnsanlar nişan yapıyor, düğün yapıyor ve tesettürlü. Dine dayandırıyor. Dans ediyor ve bunların videoları servis ediliyor. Mahremiyet sınırlarını paneptik bir anlamla yaşıyor. Ve diyor ki ben tesettürlüyüm, bir şey olmaz. Sadece tesettürün başta olan bir kumaş parçasına döndürüldüğü dine dayandırılan bir dünyevilik ortaya çıkıyor. Ayet bugünü anlatıyor.
Modern dönemin din dışı dünyevi iyiliğinin yerine posmodern dönemde dine dayandırılan dünyeviliğin yer aldığını görüyoruz.
Dünyevileşmek demek, dini inançları, sembolleri, dini gayeleri anlamlarından çıkartmak, tam anlamıyla bütün kutsalların yerine dünyayı koymaktır.
Mehmet Bayraktar hocanın "Örtülü Bir Dinsizlik Şekli; Dünyevileşme" isimli bir makalesi var. Orada şöyle diyor;
"Hatta görünüşte çok İslami olan şeyler esasen dünyevileşme olabilir. Bir Müslüman için dünyevileşme inandığı gibi yaşamamaktır. Bu örtülü bir dinsizliktir. Daha açık şekliyle dünyevileşme, islama gösteri, gösteriş, bilinçsizce anlamak, anlamlandırma ve yaşama tecrübesidir. Neticede islamı yalanlama biçimidir. Bunu en güzel şekilde anlatan ise Maun suresidir. "Dini yalanlayanı gördün mü, yetimi doyurmaz... yazıklar olsun o dini yalanlayanlara."
Kurana göre dünyevileşme, insanın yaratıcı bir Allah’a inandığı halde, onun rubûbiyetine inanmaması; veya inansa bile Allah’ın vahyinin ipine sarılmaması.
Bu şu demek. Allah’ın insanın hayatına müdahale edeeceğini kabul etmemek. "Allah yarattı, var, inanıyorum ama müdahale etme hakkını hakkı yok. Yaşam tarzını ben belirlerim" demek. Bu seküler kutsallığın insanın kutsal bir hale getirmesinin tezahürüdür. Ali İmran Suresi nde "Allah’ın ipine sıkı sıkı sarılın" diyor.
Dünyevileşmiş bir zihniyet içerisinde farkında olmadan söylemlerimizde değişmeye başladı. Affeden Allah’tır ama biz şu an kendimizi affediyoruz, geçmişteki dedemizi af ediyoruz. Tövbeyi Allah'a yapmayı değil de, tevbeyi kendimizi eder olduk. Kapitalizmin de etkisiyle sadece kendimizi bir pazarın içerisinde görüyoruz. Gidilecek gibi de görmüyoruz. O kadar mal neden biriktirir insan. Neden insan Tekasür ile oyalanır. Çünkü dünyadan gideceğini düşünmez. Hepimiz gideceğimizi biliyoruz ama farkındalık sahibi olmak bambaşka bir şey. Okula giden çocuklarımız kalacaklarını bildikleri halde çalışmıyorlar. Çalışan farkındalık sahibidir, çalışmayan farkındalık sahibi değildir. Allah’ın rahmetini, kudretini doğal şeyler ve doğadan şeyler olarak görüyoruz. Allah yarattı ama bu doğaldır, Allah’ın getirisi olarak görüyoruz. Dünyevileşme sebepleri, dünyevileşmenin yansımaları üzerinde durmak istiyorum.
Dünyevileşme sebepleri nelerdir.Dünyanın cazipliği: Bizim önümüze konan her türlü nesnenin bize cazip hale gelmesi. Dünya sevgisi, hırs ve tamah, ahiret bilincinin azalması. Ahiret bilincinin zafiyete uğramaya başladığı an insanı hiçbir şey tutamaz. Ne polis tutabilir, ne anayasa tutabilir. Eğer eylemlerimizi ve söylemlerimizin de karşılığı olmayacaksa bize ne tutabilir ki bu hayatta.Ebedilik arzusu: Bu dünyevileşmenin birinci sebeplerinden biridir. Dünyevileşmeye temayül etme sebeplerinden bir tanesi ebedi kalmak istiyor, burada kalmak istiyor. Aslında düşündüğümüz zaman, anne karnında da ebedi kalmak isteyebilir. Orada konforumuz yerindeydi. Ama dünya nimetleri ile karşılaştırılamaz. Şimdi ahireti de bilmiyoruz. Allah bize ayetlerinde açık açık söylüyor, "bu dünya bitecek ve Dârul fenadan darül beyaka gideceğiz. İki üç elbisemiz bize aslında yedi sekiz sene gidiyorsa dördüncüye gerek yok. Dünyada yiyeceklerin üçte biri çöpe atılıyormuş. Korkunç bir rakam. Dünyada her gün yemeklerin üçte biri çöpe atılıyor. Amerika’nın Bir yıllık çöpe attıklarıyla bütün Afrika'nın doyacağını söylüyorlar. Sürekli alma ve atmaya dayalı bir hayat oluşturmuşuz. Alabilirim de atabilirim de. O öyleyken ekoloji bozulmaya başladı. Hayat düzenlerimiz bozulmaya başladı. Daha kötüsü olmasın inşallah.Kendini yeterli görmek: Ben güçlüyüm, bana bir şey olmaz, bana kim bir şey yapabilir ki şeklinde firavun vari, bir Karunvari, bir "belamın muğiyra" mantığıyla, perspektifiyle bakmak.Nefsinin cimrileşmesi: Kendimizde dünyevileşmeye gidiyorsak, cimrilik hissettiğimiz an hemen sadaka verin. Dünya cazip gelmeye başladı. Sürekli geziniyorsanız internette daha ne alayım diye, hemen vazgeçin. Çünkü bunların hepsi bizi dünyevileşmeye götürüyor. Bizim ruh tarafımızı beslemiyor. Beden tarafımızı besliyor. Bugün Z kuşağı ile ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. İnanç sıkıntıları yaşıyoruz. Bir çok problem yaşıyoruz. Çünkü hep maddeleri öncedendi. En güzelini yesinler, hiç yokluk görmesinler, en güzel oyuncaklarla oynasınlar. Ya manevi tarafları. Manevi tarafları boş bırakıldığı için maddi tarafları kabına sığmamaya başladı.
Dünyevileşmenin yansımaları neler.
Dünyevileştik mi dünyevileşmedik mi nasıl anlayacağız.
Zevk ve sefa tutkusu.
Dünyevi değerlere ve nimetlere bağımlılık. Onlar olmazsa olmaz.
Dünya hayatını amaç edinmek. Onu da yapacağım, bunu da yapacağım, çok da zengin olacağım, makamlar mevkiler bunları amaç haline getirmek.
Allah’a şartlı kulluk yap yapmak.
Kulluk görevlerini yapmama ya da yapamama.
Dini inanç ve ibadetleri küçümser hale gelmek. Demekki ibadet ve inançları küçümsemek,
Arzu ve isteklerin esiri olma. Sürekli alma, sürekli yeme, sürekli haz tutkusu.. Frontal lobu küçültüyor, zayıflatıyor, ve libidoyu, sürekli haz duyma mekanizmalarını ortaya çıkartıyor.
Lüks tutkusu, dünyevi nimetlerle kendini üstün görme. Bunu da sürekli yaşıyoruz. İnsanlar dünyevileştikçe hemen küçümsemeler başlıyor, genellemeler başlıyor.
Bencillik, narsistlik, vurdumduymazlık gibi yansımalar dünyevileşmenin yansımalarıdır.
Dünyevileşmenin yansımaları hakikaten daha çok lüks yaşantı arayışları, zevki sefa tutkunu olmak, yiyelim içelim sohbet edelim, dedikodunun belini kıralım, atasözleri değişti, sekülerleşti. Allah’ın haram dediğine insanlar doymaya çalışıyor, dedikoduya doyalım diyerek.
Dünyevileşmenin imani ve ahlaki iz düşümleri
En büyük izdüşüm Allah’ı unutmak. Allah yokmuşçasına davranmak. İnsanların sanki Allah yokmuşçasına davranmaları, unutmaları, şirk, zülüm, fesat, haset, ve çözülmeyen problem algıları. Çözülmeyecek şekilde problemlerin çok olduğunu düşünme gibi bir takım yanlış perspektiflerin oluşturulduğunu görüyoruz.
Dünyevileşme temayülü dediğimiz şeyin biz insanın tam amlamıyla ile dünyadan başka hiçbir şeye odaklanmayıp sadece ve sadece dünyaya odaklanması olduğunu anlıyoruz. Dünyevileşme unsularında, daha önce dine dayandıralmayan, dinden bağımsız bir dünevileşme varken bugün postmodernizimle beraber dine dayandırılan dünyevileşmeler görmekteyiz.
Bunlar da insanın imanını zedelemekte, hayatını zedelemekte, inancını zedelemekte, o yüzden Salihlerle beraber olmak ve Salihlerle beraber yolda devam etmenin ne kadar önemli olduğunu şu süreçte daha iyi anlıyoruz.
İmam Kurtubi hazretleri 13. yüzyılda kitabında Hasan Basri hazretlerinden bahsediyor. Hasan Basri Hazretleri sekizinci yüzyılda. "İstiğfarımız istiğrafa muhtaçtır" diyor. İmam Kurtubi de bunu yazmış. Diyor ki, bu onların dönemi için söylenmiş bir sözdür, ya bizim dönemimiz diyor. Öyle bir hale geldik ki İstiğfarlarımız bile İstiğfar da muhtaç oldu. Herkes kendi bakış açısını hakikat algısı üzerinden görmeye başladı. Sen önemlisin, sen özelsin... Tabii ki önemlisin ama koskoca bir toplumun da parçasıyız. Kainatta hiçbir şey bize bağlı değil. Hiçbir şey birbirinden bağımsız değil.
Bu konuda 96. ayet dünyevileşmeyi çok güzel anlatıyor. Onlar hırs yaparlar, bugün görüyoruz botoksları görüyoruz, ameliyatları görüyoruz. Sürekli insanlar hırsa bürünmüş durumda. Ebedilik arzusu hırsa bürünmüş durumda. Allah ayeti devam ediyor, onların bu dünyevileşme temayülü tanıdığını söylüyor. Çok zor bir zamandayız ama zaman her hep aynı zaman. İnsan her zaman aynı yollardan geçmiş. İmam Kurtubi'nin yazdığını söylüyoruz ki Hasan Basri Hazretleri sekizinci yüzyılda yaşamış ve bunu söylüyor;
İstiğfarlarımız bile istiğfara muhtaç.
İstiğfar ederken bile içine kattıklarımız o istiğfarımız bizi istiğfar etmeye mecbur bırakıyor. Dünyevileşme, sekülerleşme hayattan inancı almıyor artık. O hayata kutsal sekülerlikler kazandırarak her şeyi dine dayandırarak yaptırıyor. Bu çok daha kolay oluyor. Fakat biz elhamdülillah ilim yolcuları olarak istikametini bu dünyaya değil ahirete yönlendiren insanlar olarak Rabbim inşallah gayretlerimize rahmet eylesin, daha bereketlendirsin yaptığımız işleri. Ve birbirimize destek olmayı da lütfeylesin. Ve böylece bir yolla küçük küçük dalgalar büyüyecektir. Büyümese bile kendi dalgalarımıza zarar gelmeyecektir.
Ahmet Yıldırım’ın "Din, Dünyevileşme ve Züht" kitabı.
Burhan İşleyen hocanın "Kur’an-ı Kerim Açısından Dünyevileşme Sebepleri ve Sonuçları" isimli doktora tezi.
Ebu Bekir Sifil "Kutsalın Postmodern Tanımı ya da Seküler Dindarlık" makalesi
Serdar Demirel "Dünyevileşme Hayatımızın Öncelikle Krizine İşaretler"
İlhami Güler "Dünyanın Başına Gelen Derin Sapkınlık; Dünyevileşme"
Mehmet Bayraktar hocanın "Örtülü Bir Dinsizlik Şekli; Dünyevileşme" isimli bir makalesi
Peter Berger "Dinin Sosyal Gerçekliği"
Bu kaynaklarla, bu ayetin bugün bize ne dediğini çok daha iyi görmeye başlıyoruz. Teknoloji sadece bize çok hızlı bir şekilde görmemizi sağlıyor. Çok hızlı bir şekilde görüyoruz ve o üründen haberdar olmuş oluyoruz. Hemen alabilmemiz de çok kolay olduğu için bir parmak dokunuşuyla o ürüne kayabiliyoruz. O gün teknoloji yokken insanlar yine ürünler satıyordu, yine dünyevi zevkleri vardı.
Mesele dünyevi zevklerden tamamen bağımsız olmak değil. Helal dairesinde olup onlara bağımlı olmamakta. Onlara karşı hırs talep etmemekte. Onlardan başkasını görmemekte.
Allah özleri görür. Allah sadece somutu görmez. Biz somutu görüyoruz ve somut söylemler üzerinden anlamlandırılmış. Allah sonunu görmez. Allah bütünden kapsamı görür.
Yorumlar
Yorum Gönder