Mahremiyetlerle alakalı çok sıkıntılar yaşadığımızı hepimiz biliyoruz.
Bugün dijitalleşmeyle beraber çok büyük bir değişim ve dönüşümün içerisindeyiz. Mahremiyet alanlarımızın sınırları flulaştı. İnsanların yedikleri içtikleri, bireysel mahremiyetleri, mekansal mahremiyetleri hep ihlal ediliyor durumda. Bu sadece dışardan ihlal edilmiyor. En büyük ihlalinde bizim kendi mahremiyetlerimizi aşikar bir hale getirdiğimiz için kendi mahremiyetlerimizi ifşa etmiş oluyoruz. Bunun sonucunda da mahremiyetler tükeniyor.
Mahremiyet alanlarımız tükeniyor.
Mahremiyet tükendikçe de bugün bir çok önemli değerlerimizi tükettiğimizi görüyoruz. Ya da olumsuz duyguların çoğaldığını görüyoruz. Kıskançlık gibi, narsizim gibi, ego yüzüm gibi bir çok olumsuz duyguların teyit edildiğini, ama aynı zamanda da merhamet gibi duygularından yoksunlaştığını ve yoksullaştırğını görüyoruz.
Bu anlamda benim hep hayal ettiğim bir proje vardı. Bir sorumluluk projesi kapsamında mahremiyet kapsamında bir dizi seminer oluştursak, bu seminerlerinde içerisinde mahremiyeti nedir, batı tarihinde mahremiyet nedir, İslam tarihinde mahremiyeti nedir, Osmanlı tarihinde nedir, Hangi duygulara getiriyoruz, hangi olumsuz duygularla hayatımıza devam ediyoruz? Çocuklarda mahremiyeti nasıl oluşturuyoruz? Biz de böyle bir şey yok çünkü İslâmiyet’e çok ağır hassas bir konu bu. Biz bebeğimizin dahi altını kimsenin yanında açmak istemeyiz, o kadar dikkat ederiz. Ama bugün insanlar çocuklarını bir çok halini sanal medyada paylaşır durumdalar ki, bununla ilgili araştırmalarda geçen bir vaka var. Bir çocuk annesi babası onu henüz bebekken çıplak bir şekilde fotoğraflarını çok kere paylaştığı için çocuk otuzlu yaşlarına geldiği zaman anne babayı mahkemeye veriyor, ve mahkeme çocuğun bütün haklarının koruyor ve anne baba çocuklarının çocuğunun hakkına ihlal ettiği için büyük bir tazminat cezasına çarptırılıyorlar.
Psikologlar diyor ya, çocuğun travma yaşamasının iki sebebi vardır, biri ihlaldir diğeri ihmalidir.
İhmal edersiniz ya da ihlal edersiniz.
Ya çocuğu ihmal etmiş olursunuz, “Boş ayna” diye bir kitap var bir Dr. Karyl McBride yazdı. Kitapta narsist annelerden, ya da çocuklarını tutsak olarak alan annelerden, ya da çocuklarını hiçe sayan annelerden bahsediyor. Ya ihmal ediliyor çocuklar çünkü herkes kendi egosuyla çok meşgul oluyor. Ve herkes kendi egosu ile çok tatmin. İkincisi de ihlal. Çocuklarımızın hayatlarına ihlal etmek. Mahremiyet çizgileriyle ihlal etmek. Bu anlamda ihmal ve ihlal bizim çocuklarımıza yaptığımız en büyük zarar.
Özellikle Bir senedir biz ne yapabiliriz diye soruyorum. Yabancı sosyologlar da bundan rahatsız. Çünkü mahremiyet sınırlarının olmaması dünyayı çok kötü bir yere doğru götürüyor.
Bunun tarihsel dokusunu araştırdığımda çok etkilenmiştim. Osmanlı’da eşik yapılması bile, insanlar hemen eve giremesin diyeymiş. Hemen karşı karşıya gelinmesin diye. İnsanın evi ve mekanın önemli her gün hayatı önemli, aile ilişkileri önemli.
Özellikle bu konuda eşlerimizin hakkını çok ihlal ettiğimiz de düşünüyorum. İnsanlar çok rahat bir şekilde ilişkilerine ortaya dökecek anlatabiliyor. Ve ben orada rahatlıyorum diye düşünüyor. Ya eşinin arasında olan özel bir şey. Ya da çocuğunu anlatabiliyor. Çocuğun bundan rahatsız olup olmayacağını düşünmüyoruz. Ben anneyim anlatabilirim diye düşünüyoruz.
Bu anlamda mahremiyet gerçekten sınırları çok geniş bir alan. Böyle bir dizi seminer hazırladık.
Dârulfaide’deki arkadaşlar Allah razı olsun destek oldular. Ve hemen hemen her konuda uzmanlığı olan bir hocadan destek aldık. Mesela işin sosyolojik tarafını Necdet Subaşı hoca anlatacak. Hangi olumsuz duygulara getirir, Mehmet Zeki Aydın hoca anlatacak. İşte böyle bir seminer dizisi oluşturduk.
İnşallah Ekim ayında başlayacağız. Bu anlamda insanlardan destek de istiyoruz. Google’da araştırma yapıldığında, Mahremiyet ya da özel hayat ile ilgili bir araştırma yapıldığında hemen bizim seminer dizimiz 1-2 sene öne çıksın istiyoruz.
Bunun dışında blog olacak inşallah bu yapılanlarla beraber. Bütün bu hocaların anlattıkları toplanacak. En sonunda ise bir mahremiyet değerlendirme testi vericeğiz herkese. Herkes kendi mahremiyetini ne kadar çok koruyabileceğine yada ihlal edilmesine izin vermediğinize ölçebilecek. Bununla ilgili de psikolog arkadaşlar çalışıyor.
Hakikaten bu konu ile ilgili çok çalıştık. Bir çok İslam tarihçisi hoca ile de görüştük. Bazı hocalardan kabul alamadık. Çünkü hocalar bu konuda çalışmamış. Ancak bu konuda çalışan birini buldum. Ondan da teyit alabilirsek 20 haftalık seminer programımız tamamlanmış oluyor.
Bir çok boyutuyla anlatacağız. Bireysel anlamda, dini anlamda, enformasyon anlamındaki mahremiyeti de anlatacagiz. Batıda enformasyon mahremiyetini daha çok sanal medyada bilgilerini alıp kullanmamak ile ilgili algılanıyor. Ancak Kuran dedikoduyu da bir enformasyon mahremiyeti, ihlal olarak görüyor.
Kur’an, insanlar hakkında bir bilgi vermeyi enformasyon ihlali olarak görüyor.
Böyle bir seminer dizisi oluşturduk. Ben çok heyecanlıyım. Zeynep Dörtoğlu hanım da sağ olsun çok uğraştı. İkimiz her gün hem hocalarla görüşüyoruz, talepleri alıyoruz, kitap yazarları ile görüştük. Geri çevrildiğimizde oldu. Ancak biz yolumuzdan vazgeçmedik. Çok da güzel hocalar bize destek oldu. İnşallah bizim çocuklarımıza da bunu aktarabiliriz diye düşünüyorum. Allah nasip ederse Ekim Ayı’nın ilk haftası beşi ya da yedisi gibi program başlayacak.
👉 Bu bir seminer dizisi olacak.
👉 20 hafta olacak.
👉 Bunun blog tarafı olacak.
👉 Online olacak programlar.
👉 Instagram’dan olacak.
Şu an reklam ajansları ile görüşüyorlar. Her tarafta reklamlarınızda olacak. İnşallah geçe kalmamamız gerekiyor. Önümüzdeki hafta itibariyle reklamlarınızda sayfalarda dolaşacak. Sizlerde sayfalarınızda bunları paylaşabilirsiniz. Bu hepinizin heyecanlı olmalı.
Heyecanlarımız olmalı. Umutlarımız olmalı. Ne olursa olsun bizim umutlarımız tükenmemeli. Varoluşun en büyük cesareti unuttunuz. Umudun olmadığı yerde cesarette olmuyor. Ama umudunuzun olduğu yerden cesaret oluyor, ayağa kalkıyorsunuz, heyecan duyuyorsunuz.
Hakikat yolculuğumuzda her şey çok kötü diyemeyiz. Efendimiz'in (SAV) döneminde de toplumsal ahlaksızlık zirve yapmıştı. Ama Efendimiz (SAV) Hira'sına çekildi ve o Hira’dan Çisil Çisil ayetler yayıldı. Kainatın her yerine. Bizim Hiramız da bu şimdi. Bir araya toplanmak, Allah’ın âyetlerini kendi hayatımıza geçirebilmek ve yaşadıklarımıza-insanların hayatlarına dokunsa da dokunmasa da-hepimiz saf olmak istiyorsak kardeşlerimizle önümüzde arkamızda "Allahuekber" denildiği an Kabe’de safa geçilir gibi bir intizam nizama girebilecek kadar hakikaten bu işe gönül koyan nizami kardeşlerimize ihtiyacımız var. Ben bu derslerde bunu görüyorum. Elhamdülillah. Herkes bir yolda bir yolla bu işe gönlünü koyuyor, gönül saflarımız Birleştirıyoruz. Belki camide derslerimiz olmuyor. Ama onlarda olacak inanıyorum. Ama biz böyle bir dönemde de başka mecralarda buluştuk. Bugün dünyanın bir çok yerinden katılan kardeşlerimiz var. Allah razı olsun. Hepsi ile istişareler yapıyoruz. Bu anlamda büyük geliştirdik.
Bu da bir umut. Bu da bir varoluş cesareti.
Yorumlar
Yorum Gönder