Keşşaf_23Haziran
BAKARA SURESİ
1- Elif Lâm Mîm
Zemahşeri, her harfin bir isim olduğunu söyler:
[81] Şayet “Neden bu lafızların isim olduğunu söyledin? Geçmiş dönemdeki âlimlerin ibarelerinde geçtiği üzere, sen de bunların harf olduğunu söyleseydin olmaz mıydı?” dersen, şöyle derim: Bunların harf değil, isim olduklarını gayet açıklayıcı delillerle izah ettim. Böylece anlamış olmaktasın ki geçmiş dönemdeki âlimlerin ibarelerinde bunlara harf denilmesi, bir tesâmuh olarak değerlendirilebilir. Nitekim önceki âlimlerin, isim olduklarında sorun bulunmayan zarf vd. bazı isimleri de harf olarak nitelerken müsamahalı davrandıklarını biliyoruz. Onlar bu gibi durumlarda harfi kelime mânasında kullanmışlardır. Zira Elif kelimesinin “gale" ve “game” fiillerinin ortalarındaki harfe delâlet etmesi feresün [at] kelimesinin mâlûm hayvana delâlet etmesi gibidir; bu iki delâlet arasında isimlik açısından bir üstünlük yoktur [yani o isimse bu da isimdir]. Zaten dikkat edersen, ‘harf ’ kendi dışında bir mânaya delâlet eden şeydir; bunlar ise gördüğün üzere, [isimlerdeki gibi] kendi içlerinde bir mânaya delâlet etmektedir.
Yani diyor ki harflerin her biri de aslında birer isimdir ama diyor onlar herhangi bir ismi çağrıştırmak için verilmiş isimlerdir diyor.
Elif harfi başlı Başına bir şeydir. Çünkü Elif tevhidiyeti anlatıyor. Elif Allah’ın Elif’idir. Başlı başına bir şey o yüzden de hemze hareke girmez, yani sadece sakin olarak gelir.
Bunların sûrelerin başında bu şekilde yer almalarının mânası nedir?”
Bu konuda birkaç açıklama vardır. Birincisi -ki çoğunluk bu görüşte mutabakat halindedir- bunların sûrelerin isimleri olduğu şeklindedir. El-Kitab müellifi Sîbeveyhi [v.180/796], gayr-ı munsarifler çerçevesinde bunları zikretmek için tahsis ettiği bölümünü “sûre isimlerine dair bab” diye adlandırmıştır. Bunlar sûre isimleri olarak yorumlandığı zaman, iki kısma ayrılır; birinci kısımda Elif -Lâm-Mîm-Râ ve Kâf-Hâ-Yâ-‘Ayn-Sād gibi i‘râba elverişli olmayanlar, ikinci kısımda ise i‘râba elverişli olanlar yer alır. Bunlar da ya Sād, Kāf, Nûn gibi tek tek isimler şeklinde ya da HâMîm, TāSîn, YâSîn gibi birkaç ismin müfred vezinde birleşmiş hali şeklindedir. Bunlar kābîl ve hâbîl veznindedir.
Benzer şekilde Tā-Sîn-Mîm’de de Sin [TāSîneMîm şeklinde] fethalı okunabilir; bu durumda sondaki Mîm, TāSîne’ye birleştirilmiş ve tıpkı DârâBcird gibi iki kelimeden oluşan bir tek kelime halini almış olabilir. Bunlardan ilk türde olanlar sadece mahkîdir [lafzın, sûreti muhafaza edilerek hikâye şeklinde anlatımdır], ikinci türde olanlarda ise hem i‘râb hem de [ilk türde olduğu gibi] hikâye olma durumu mümkündür.
Surelerin isimlerini anlatan bablardır, konulardır, konu başlıklarıdır diyor. Bir de şöyle diyor; bunlar sure isimleri olarak yorumlandığı zaman iki kısma ayrılır. Birinci kısımda olan elif, lam, mim, kaf, ha, ya, ayn, sad gibi iğraba elverişli olmayanlar olabilir. Yani her konuya bir harf ile ayrılmasıdır. Yani 29 suredeki her Hurufi mukatta, o surenin ismidir.
[94] Şayet “Mahkî isimlerde de, i‘râba tâbi olan isimler gibi yemin mânasının kastedildiğini söyleyebilir miyiz?” dersen, şöyle derim: Bu mümkündür; bu durumda [HâMîm. Kitâb-ı Mübîn’e yemin olsun ki…” (Duhān 44/1-2)] âyetinde olduğu gibi başında gizli bir kasem Vav’ı takdir edebilirsin.
Bu durumda adeta anlam şöyle olmaktadır; “Bu sûreye ve bu Kitâb-ı Mübîn’e yemin olsun ki...” Peygamber (s.a.)’in [herhangi bir sûre ile ilişkili olmaksızın kullandığı] [“HâMîm; zafere eremesinler!” (Tirmizî , “Cihâd”, 11)] ifadesinde geçen HâMîm’in ise -cer harfinin hazfedildiği de gizlendiği de söylenerek mecrur olduğuna da mansup olduğuna da hükmedilebilir [ilk ihtimalde mansup, ikincisinde mecrur sayılır].
[95] Şayet “Sûrelerin hususen bu lafızlarla isimlendirilmesinin mânası nedir?” dersen, şöyle derim: Sanki burada mâna, hakkı bâtıldan ayıran kitabın [Furkān/Kur’ân] tamamen bu Arapça kelimelerden, yani bu lafızların müsemmâları olan harflerden terkip edilmiş olan kelimelerden müteşekkil olduğunu bildirmektir. Nitekim “Arapça bir Kur’ân olarak.” [Yusuf 12/2] âyetinde de bu durum ifade edilmiştir.
“Peki, bunlar neden mushafta isimleriyle değil de, salt harf olarak yazılmıştır?” dersen, şöyle derim: [Öncelikle;] kelimeler bizzat harflerden mürekkep oldukları ve süregelen âdet gereği konuşma ya da bir kâtibe yazdırma esnasında “şöyle şöyle yaz” denilerek isimleriyle telaffuz edildikleri ve yazıda bu harflerin bizzat kendileri yazıldığı için, bu alışılagelen uygulama Mushaflar da sûre başlarındaki harflerin yazımında da devam etmiştir.
Burada Allah harflere anlam yüklüyor diyor yani şöyle düşünün kalem dediğimiz şey, bunu yazıyorum. Peki sembole mana yüklemiş demiş oluyoruz. Ben konuştuğumda şimdi söylediğim kelimelerin içine mana aktarıyorum. diyor ki Allah müthiş bir sanatçı icra etmiş. Harflerin içine teketek de olsa mana ikram etmiş.
1- Bunlan isimleridir.
2- Bunlar Yemindir.
3- Bir tür icaz alametidir.
İlk harf geliyor kulağa. Bu bir mucizevi ses olarak bir belagattir. Allah’ın indirdiği ile alakalı bir icazdır.
[101] Bil ki Allah Teâlâ’nın sûre başlarında bu isimleri kullanmış olması üzerinde düşündüğün zaman, bu [isimlerin müsemmâları olan] harflerin alfabedeki yirmi dokuz harfin tam sayı olarak yarısı kadar, yani on dört tane olduğunu görürsün. Bunlar Elif , Lâm, Mîm, Sād, Râ, Kâf, He, Yâ, ‘Ayn, Tā, Sîn, Hâ, Kāf ve Nûn harfleridir. Sonra bu on dört harf üzerinde düşündüğün zaman, bunların harf cinslerinin tamamını ihtiva ettiğini görürsün. Bunu şöyle açıklayabiliriz:
Bunlar içerisinde;
· Hurûf-i mehmûse adı verilen [fısıltı şeklinde zayıfça seslendirilen, telaffuz esnasında
nefesin aktığı] harflerden yarısı, yani Sād, Kāf, He, Sîn ve Hâ;
· Hurûf-i mechûre adı verilen [güçlü ve yüksek sesle ifade edilen Elif , Lâm, Mîm, Râ, ‘Ayn, Tā, Kāf, Yâ ve Nûn;
· Şiddetli harfler in yarısı, yani Elif , Kâf, Tā ve Kāf;
· Yumuşak [rihvet] harfler in yarısı, yani Lâm, Mîm, Râ, Sād, He, ‘Ayn, Sîn, Hâ, Yâ ve Nûn;
· Itbâk harfleri nin yarısı, yani Sād ve Tā;
· İnfitah harfleri nin yarısı, yani Elif , Lâm, Mîm, Râ, Kâf, He, Yâ, ‘Ayn, Sîn, Hâ, Kāf ve Nûn;
· İsti‘lâ harfleri nin yarısı, yani Kāf, Sād ve Tā;
· İnce [istif ’âl] harflerden yarısı, yani Elif , Lâm, Mîm, Râ, Kâf, İnce He, Yâ, ‘Ayn, Sîn, kalın Hâ, Nûn;
· Kalkale harfleri nin yarısı, yani Kāf ve Tā bulunmaktadır.
Yani her gruptaki harflerin Kur’an-ı Kerim de hep yarısı geçer. Harflerin tasnifinde, güçlü harfler, zayıf harfler vs her birinin konumlandırıldıkları gruplarından da yarıları gelmiş.
[102] Sonra kelime ve terkipleri incelediğin zaman, Allah Teâlâ’nın bütün bu harf cinsleri içerisinde, zikretmiş olduklarının zikretmemiş olduklarından daha fazla olduğunu görürsün. Her şeyde hikmetleri gizli olan Allah Teâlâ her türlü noksanlıktan münezzehtir. Bildiğin gibi, bir şeyin büyük kısmı onun
Tamamı konumundadır. İşte bu, Kur’an’ın muhtasar ifadelerine ve inceliklerine mutabık bir durumdur. Sanki Allah Teâlâ’nın bu şekilde Araplara, sözlerini oluşturdukları harfleri t.dat ederek onlara meydan okumuş, kendilerini ilzam etmiştir.
Özetlemek Gerekirse…
Hurufimukatta’yı anlattı ve dillerini verdi.
Alfabedeki 28’i harfin yarısını Kuran’da hurufimukatta olarak kullanır Allah.
Hurufi Mukatta olarak kullanılan bu 14 harf, bir ile beş arasında farklı kombinasyonlar olarak gelir.
1. Anlamları, Hurufi Mukatta surelerin isimleridir.
2. bunlar sureleri isimleriyle beraber yemini teyit derler. Yani bir harfe Allah mana yüklemiştir.
3. Olarak da dedi ki bu harfler aynı zamanda, bu kısacık harfler,edebiyatta çok yüksekte olan Arap nazmına karşı, insanın sınırlarını belirtir ve insanın anlayamayacağı kadar geniş ifadeleri içinde barındırır. Bunu Hz. Peygamber (SAV)’in d ebilemeyecğini, ancak Allah’ın bildirdiği kadarını bilebileceğini anlattı.
Yorumlar
Yorum Gönder